Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÜLKÜ TAMER

O ilk sayı yeniden raflarda

İki gün önce Cemal Süreya'nın ölüm yıldönümüydü.
9 Ocak 1990'da yitirmiştik onu. Şiirleri, yazıları yıllar boyunca diriliğini, tazeliğini hep korudu. Sanatçının hasıydı.
Birkaç yerde onun şair yanını anlatan yazılar yayımlandı. Ama bir başka yanı, bir başka tutkusu daha vardı Cemal'in:
Dergicilik. O yanına hiç değinilmedi. Dergicilik onun için bir sevda işiydi. Papirüs onun herkesten, her şeyden sakındığı sevgilisiydi.

***

Bir anımı anlatayım önce. Cemal'in ikinci Papirüs dönemi. İlk dönemde yaprak biçiminde çıkarmıştı dergiyi; bir süre sonra da yayınına ara vermişti. Şimdi İstanbul'da daha kalın, daha doyurucu bir dergi hazırlığındaydı. Birlikte kolları sıvadık. Cağaloğlu'nda Eser Han'da küçük bir oda tuttuk. Evlerden getirilen bir-iki eşyayla döşedik. Yazılar hazırlandı. Dizgiye verilecek. Toplam basım gideri 2000 lira. Ceplerde 200 lira ya var ya yok.
Bir gün Edip (Cansever) geldi. Çıkarken yerdeki ufacık, eski püskü bir halıya ilişti gözü. "Bu iyi bir şeye benziyor," dedi. Kapalıçarşı'da ortağı Jak'la bir antikacı dükkânı vardı. Halı da satıyorlardı. "Jak'a söyleyeyim, gelip baksın," dedi.
Yarım saat sonra Jak damladı. Halıya baktı. "Siz bunun üstüne basıyor musunuz?" diye sordu şaşkınlıkla. Halıyı katladı, aldı gitti. Biraz sonra da yardımcıları Hakkı geldi. Elinde 2000 lira. Uzattı: "Halının parası."
Hayır, ilk sayının parası!
Cemal, "Halıya teşekkür ilanı koyalım dergiye," dedi.
O hafta kolları daha da sıvadık coşkuyla. İlk sayının yazıları basımevine verildi. Bir hafta boyunca gece gündüz çalıştık. Cumartesi akşamı ayakta duracak halimiz yoktu artık.
"Yarın Pazar," dedim Cemal'e. "Han kapalı. Akşama kadar yatıp uyuyacağım.
Sen de keyfine bak. Pazartesi görüşürüz."
Ertesi sabah evde gözümü açınca, başucuma annemin bıraktığı gazeteyi aldım elime. İlk sayfanın altında bir haber: "Cağaloğlu'nda yangın. Eser Han kül oldu."
Cemal'i aradım hemen. Biraz sonra harap olmuş eşyaların, itfaiye suyuyla şişmiş kitapların arasından yazı dosyalarını ayırmaya çalışıyorduk.
Aydınlık Han'da bir oda bulup oraya taşındık. İkinci Papirüs dönemi, sonuna kadar orada yaşandı.
***

Cemal'in dergiciliğini şairliğinden ayıramayız. Şair olarak ne kadar özgünse, ne kadar yaratıcıysa, dergici olarak da öyle özgün, öyle yaratıcıydı.
O zamanki olanaklar içinde elbet.
Dizgi kurşunla yapılıyordu. Fotoğraflar klişeye veriliyordu. Sayfa düzeni son derece sınırlıydı. Ancak üçüncü hamur kâğıt kullanılabiliyordu -o da bulabilirsen.
Her sayının gideri son dakikada, çoğu kere mucizelerle karşılanabiliyordu.
Bu koşullarda dönemin en diri dergisini çıkardı Cemal. O diriliği, hemen kendini göstermeyen ayrıntılarla sağladı.
Sözgelimi, Orhan Veli Özel Sayısı'nı hazırlarken bir sabah gözleri ışıl ışıl gelişini unutamam. "Bak, ne buldum," dedi coşkuyla. "Yaprak'ın lastik mühürü. Her sayıya bu mühürü elle teker teker basalım."
Kolları sıvayıp 1500 derginin belirli bir sayfasına mühürü bastık.
***

Cemal'in şairliği dergiciliğini ne kadar beslediyse, dergiciliği de "düzyazıcılığı"nı o kadar besledi.
Bir kere, her sayıya bir şairi anlatan temel yazıyı yazması gerekiyordu. Savran bölümüne imzalı-imzasız değinmeler çiziktirmesi gerekiyordu. Bunların "yarına" ertelenmeden hemen gerçekleştirilmesi gerekiyordu.
Bu "gerekiyordu"lar onun "erteleme alışkanlığı"nın önünü kesti. Bir bakıma o alışkanlığı ortadan kaldırdı. Cemal, yazacağı yazılardan söz ederdi daha önce, ama onların çoğunu kâğıda dökmezdi. Papirüs' le birlikte derginin hem başöğretmeni, hem en çalışkan öğrencisi oldu. Özgün yorumlarıyla, onlarca şairi anlatan, şiirlerini irdeleyen önemli yazılar yazdı. Savran bölümündeki canlı notlarıyla günün edebiyat gündemini kovaladı, bazen oluşturdu.
***

Papirüs'ün o ilk sayısı önümde duruyor şimdi. Cemal'in aramızdan ayrılışının yirminci yılı nedeniyle tıpkıbasımı yapılıp kitapçılara dağıtılmış. Kapakta Dağlarca. İçeride onun için özel bir bölüm. Fotoğraflarıyla. Bir de karikatürü var.
O karikatürü ben yapmıştım. Nasıl da öfkelenmişti üstad. Cağaloğlu'nda günlerce beni aramıştı.
Neden sonra sokakta karşılaştık.
"Neden bu kadar kızdınız?" diye sordum. "Altı üstü bir amatörün çiziktirdiği karikatür."
"Amatörün değil,"
dedi. "Şairin."
Gülerek yanaklarımdan öptü.
"Seni bağışlarım," diye ekledi. "Bir koşulla: Melih'in (Cevdet Anday) de karikatürünü yapacaksın."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA