Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Olmaz Atilla!.. Olmaz!..

Önce Roger Ebert'i kaybettiğimizi okudum, New York Times'da.. Yıllardır yazılarını kaçırmadığım sinema yazarıydı.. Hele sevdiğim bir filmse eğer izlediğim, internete girip, Roger Evert'i okumadan bitmezdi benim için.. "Senede ortalama 500 film izliyor, 250'sini yazıyorum" derdi.. Her filme ayni mesafeden dururdu. Hiçbir filme, filmciye peşin fikri yoktu.. Yazılarını herkes için ve çok enfes bir dille yazardı.. Öteki eleştirmenlere, ya da kendilerini sıradan sinema seyircisinden çok farklı göstermek zorunda hisseden tiplere mektup diye, değil.. O yüzden bayılırdım Ebert'e.. Ona bayıldığım için bizim Siyadçılarla yıldızım barışmazdı zaten..
Roger Ebert'in, bir sinema yazarının ölümü üzerine Barack Obama, Beyaz Saray'dan, eşi Michelle ve kendisi adına resmi bir bildiri yayınlamıştı. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı bir sinema yazarı için bildiri yayınlıyor dikkat edin..
..Ve bakın ne diyor..
"Michelle ve ben Roger Ebert'in ölüm haberine çok üzüldük. Bir Amerikan kuşağı için Roger 'Sinema' demekti. Bir filmi sevmedi mi, aynen söylerdi. Sevdi mi, coşardı. Filmin eşsiz gücünü yakalar ve bizi onun büyülü dünyasına götürürdü. Kanserle mücadelesinin ortasında bile üretkendi. Tutkusunu, görüşlerini dünya ile paylaşmakta yorulmaz kararlıydı. Sinema Rogersız bir daha ayni olmayacak!"
Peki sinema Atilla'sız bir daha ayni olacak mı?..
Roger Ebert'in ölümü ve hakkında dünyanın bir numaralı liderinin söylediklerini The New York Times'da okurken, bizim gazeteler Atilla Dorsay'ın Emek sinemasında saldırıya uğradığını yazıyorlardı, onun "Yaşayan en büyük Türk sinema yazarı" olduğunu yazmadan..
"Pazartesi günü işe gider gitmez bunu yazacağım" dedim kendi kendime hafta sonu..
"Büyük bir sinema yazarına, dünya nasıl davranıyor, biz ne yapıyoruz?.."
Meğer asıl şok beni pazartesi sabahı bekliyormuş..
Kahvemi koydum, gazetemi kapıdan aldım, masama oturdum ve sayfayı çevirdim ki, "Veda" diye Atilla Dorsay başlığı..
Dorsay bıraktığını yazıyor..
Aylar önce "Emek yoksa ben de yokum" demişti.. Bu aslında şövalyece bir deyişti. Emek'in önemini anlatmak için söylenmişti. Sözlük anlamıyla değil..
Ben Emek konusunda Atilla ve onun gibi düşünenlere katılmadım.. Emek'in yıllardan beri ölü bir fare yuvası haline geldiğini görüyordum. Festivallerde bile işe yaramıyor, boş ve leş duruyordu. Zaten binası da bina değil, bir ek inşaat, depo bozmasıydı. Güzel olan, tarih olan, efsane olan içiydi.. Şimdi bu asıl Emek, günün koşullarına uygun, bire bir, yaşayan bir sinema dünyasının içine taşınacak ve yeniden ışıklarına, seyircilerine kavuşacak, yeniden yaşamaya başlayacaktı..
Örnekler verdim.. Dünyanın en muhafazakar milleti, Londra'yı savaşta bombalandıktan sonra, fotoğraflara bakıp aynen inşa edecek kadar "Saklayıcı" İngilizler bile, Futbolun Kabesi Wembley'i günün ihtiyaçlarına yanıt vermediği ve "Ölü" bir atığa dönüştüğü için yıkmışlar ve yaşayan Yeni Wembley'i yapmışlardı.
Birleşmiş Milletler, Mısır'a hayat verecek Assuan Barajı yapılırken, sular altında kalacak, İsa'dan 1264 yıl önce yapılmış Abu Simbel Tapınağını, taşlarını birer birer işaretleyerek, bulunduğu yerden 200 metre geriye ve 65 metre yukarıya taşımıştı.
Bu ülkede aynen günümüzde ve her zaman olduğu gibi, kimse diyaloga, anlaşmaya ve çözüme yanaşmadı. Doğru dürüst tartışmaya bile girişilemedi.
İnşaat başlangıcı nispet yapar gibi, tam da İstanbul Sinema Festivali açılışına denk getirilince minik bir kıyamet koptu. Tam da bu sırada "Ne oluyor" diye Emek'e giden Dorsay, oradaki görevliler tarafından yaka paça ve hırpalanarak kovuldu.
Roger Ebert için Amerika Başkanı Beyaz Saray bildirisi yayınlarken, Atilla Dorsay için Kültür Bakanımız bile üzüntülerini bildirmedi. Bunca meslek teşekkülü, en başta da Onur Başkanı olduğu Siyad ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ortalığı birbirine katmadı.
Ayni günlerde, Atilla Dorsay'ın amansız düşmanı, kıskanç kalemler çirkin, rezil yazılar yazıp "İşte Emek yok. Sözünü tut yok ol" dediler..
..ve Atilla "Veda" yazısına imza attı.. O rezillere kına yaktırarak..
Oysa kalması, oysa inançları uğruna savaşa devam etmesi lazımdı..
"Veda" yazısı yenilgiyi kabul etmek ve meydanı boş bırakmak anlamına geldiği için..
Veda yazısı, böyle bir vedayı hiç hak etmeyen, onlarca yıllık Atilla Dorsay okurlarını fena halde üzmek olduğu için..
Sinema da, Sabah da (Ki bu gazetede sadece sinema değil, muhteşem metropol ve kent mimarisi yazıları da yazıyordu) Atillasız artık eskisi gibi olmayacak.
Sabah yönetimi içerden, Atilla Dorsay'ın sevgili okurları dışardan, sanal medyayı kullanarak, onu geri dönmeye ikna etmeli..
Gavura kızıp oruç bozma Atilla!.
Sana, düşüncelerine ve yazılarının lezzetine ihtiyacımız var!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA