İlk kahvehaneler, kahvenin Osmanlılar arasında bir içecek olarak 16. yüzyıl ortalarında yaygınlık kazanmasıyla ortaya çıktı. 1554'ün sonlarına doğru Halep'ten gelen Hakem ve Şam'dan gelen Şems, İstanbul'da Tahtakale semtinde ilk iki kahvehaneyi açtı. Kısa sürede bu kahvehaneler ülkenin diğer kentlerinde hızla çoğalmaya başladı. Zamanla kasaba ve köylere yayıldı. Kentlerde kahvehanelere sanat, edebiyat ve düşün adamları uğruyor, memur, kadı ve müderris gibi devlet katında yeri olan kişiler buralarda bir araya geliyorlardı. 1583'te III. Murad, günlük siyasal olayların konuşulduğu, devlet işlerinin eleştirildiği yerler haline geldikleri gerekçesiyle kahvehaneleri kapattı. Bundan sonraki padişahların zaman zaman açılmasına izin verip zaman zaman yeniden kapattıkları kahvehaneler, IV. Mehmed (Avcı) zamanında çıkarılan bir fetva ile serbest bırakıldı. Bu kahvehanelerde âşıklar toplanır, çalıp söylerler, meddahlar gösteri yaparlardı. Bazı kahvehanelerde Karagöz de oynatılırdı. Daha sonraları tulumbacıların işlettikleri çalgılı kahvehaneler ortaya çıktı. Semai kahvehaneleri de denen bu yerlerde kavga gürültü çıkmaması için akşamları halk kitapları okunur, bu bazen günlerce sürerdi. Kıraat eski Türkçede okuma anlamındadır. 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında okunmak üzere gazete, dergi ve kitap da bulunduran kahvehanelere bu isim veriliyordu. Buralarda başka kahvehanelerde olduğu gibi oyun oynanmaz, dergi, kitap ve günlük gazete okunur, sanat ve siyaset konularında sohbet edilirdi. Sonradan bütün kahvehaneler bu adla anılmaya başladı. Bugün kahvehaneler artık eski önemlerini kaybettiler. Günümüz kahvehanelerinin çoğu yalnızca tavla ve kâğıt oyunlarının oynandığı yerlershaline geldi...