Vietnam Savaşı, dünyanın iliklerine kadar işlemiş bir "ölüm-intikam" sendromdur. Savaş karşıtlığını, 2. Dünya Savaşı şokundan sonra, insanlık gerektiği gibi ortaya çıkartamadığından, 1960'lardan sonra dünyada Vietnam Savaşı "özgür ruhçuluk, mistisizm, daha fazla keyif" felsefesiyle özetlenen
, "make love, no war" "savaşma seviş" hareketinin ismi "hippilik"tir.
Onları hep
"Çiçek Çocuklar" olarak da andık ve anıyoruz.
Savaşa karşı olmak ve özgürlükleri savunmak, 1960'ların dünya genelindeki gençlik hareketlerinin çıkış noktasıdır.
İdeolojik sağ ve sol hareketlerin dışında kalmış olan hippi hareketi, ilk kez Micheal Fallon'un 1965'te "Beatniklerin Yeni Sığınağı" yazısında ve daha sonraki yıllarda yazılan yazılarda bu terim ile anılmıştır.
Hippilik apolitik hareket olarak kalmayı başarmış, dünya insanlarına, insan ve çevre sevgisini önemini kanıtlamıştır.
Barış içinde yaşamak idealinin ana damarını temsil eden, bu hayat felsefesine ne yazık ki uyuşturucu karışmıştır.
Savaşma, seviş sloganıyla ise bir ucu komün halinde yaşamaya kadar uzanmıştır.
Savaşın, insanı ve doğayı katletmesi, kutsal olan insan hayatı ve doğayı yücelten tüm fikirlerin lanetlediği bir durumdur.
Savaş tek kelimeyle insana ve doğaya karşıdır. Savaşa karşı olmak, barışı, insanı ve doğayı korumaktır.
İlahi anlayışların temelinde de bu vardır. Özellikle İslam inancının bu yöndeki tebliğleri, barış, insanlık onuru, hoşgörü ve sürdürülebilir çevre için birer manifestodur. Barış dini olan İslam'ı, bugün savaş dini olarak kabul etmek veya öyle göstermek, en büyük ihanettir. "Savaş, fillerin tepiştiği ve çimenlerin ezildiği" cümlesindeki, basit benzetmelerden uzak, acılar ve tahriplerle, toplumların hafızalarına kazınır. Siz de hafızanızı yoklayın, görün hangi savaş acılarını hatırlıyorsunuz?
Savaşın olduğu ortamlarda turizmin olamayacağını, hep yazıyor ve söylüyoruz.
Mısır'daki askeri darbenin bir iç savaşa dönüşmesini, Mısır ekonomisi için hayati öneme sahip turizmin büyük darbe yediğini hepimiz gördük.
Geçmişte bizim yaşadığımız terör olaylarından turizmimizin ne kadar etkilendiğini daha dün gibi hatırlıyoruz. Suriye'deki iç savaşın, vahametini yakından izliyoruz. Ama Suriye'deki bu iç savaşa taraf olarak, Türkiye'nin müdahale içinde yer almasının turizmimize ve imajımıza ne kadar zarar vereceğini hesaplayanlardanım.
Her turizmcinin de bu kaygıyı taşıdığını, söylememe gerek yok aslında.
TÜROFED Başkanı Sayın Osman Ayık, geçen hafta basına verdiği demeçte
"Suriye'ye olası bir müdahaleyi aklımıza bile getirmek istemiyoruz.
Turizmle, savaşın yan yana gitmesi mümkün değildir" diyerek turizmcilerin ortak görüşlerini net olarak ortaya koymuştur.
Osman Ayık, "Bizim sektörümüzde savaş kelimesini hiçbir şekilde telaffuz etmek istemiyoruz. En kısa sürede oradaki polemiğin müdahaleye gerek kalmayacak şekilde çözülmesi ve Suriye halkının da tabii ki huzur içinde yaşayabileceği bir oluşumun gerçekleşmesi en büyük arzumuz" diyerek; komşularla olan sıfır sorun politikasının turizm için gerekliliğini vurgulamıştır.
Turizm ancak ve ancak barış ortamında yapılır. Onun için "Savaşma, dolaş" 21. yüzyılda, barışın turizmle sağlanacağının sloganıdır. Umarım insanlık barışın ve turizmin kıymetini anlayacaktır...