Bu hafta Rixos Downtown Antalya'da sanatseverlerle buluşan 'Ebedî – Edebî' isimli serginin genç, yaratıcı, ezber bozan ressamı Ebru Ceylan'la birlikteyim. Yağlı boya tablo ve hikâyelerden oluşan sergide, Cumhuriyet döneminin önde gelen pek çok yazar ve şairinin eserlerine yeniden can veriliyor. Sergide yer alan Türk edebiyatının önde gelen isimleri arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Telli, Aziz Nesin, Can Yücel, Edip Cansever, Halide Edip Adıvar, Metin Altıok, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Özdemir Asaf, Rıfat Ilgaz, Turgut Uyar ve Yaşar Kemal de bulunuyor. Sergide yer alan yağlı boya tablolara eşlik eden hikâyeleri de, Türkiye'nin önde gelen oyuncuları ve seslendirme sanatçıları seslendiriyor. Bu seslendirmeler dijital ekran ve kulaklıklar ile sergi boyunca davetlilere aktarılıyor.
Öncelikle genç, yaratıcı, sıradışı ressamımızı yani sizi tanıyalım mı?
Çerkez bir ailenin çocuğu olarak Bursa'da
büyüdüm. Yaratıcı endüstride yani kültür sanat
ve televizyon üzerine çalışıyorum. Profesyonel
anlamda yabancı bir kanalın prodüksiyon yöneticisiyim.
Ruh mesleğim ise ressamlık.
Bu sergi fikri nasıl yola çıktı ve buralara geliş hikayesi, yoldan geçerken neler oldu?
Farklı farklı hikayeleri var 'Konuşan Resimler'in.
İsim olarak başka; Ebedi Edebi olarak da
başka bir hikaye… Çok oyuncu arkadaşım var,
evde resim yaptığımı biliyorlar. Resim yaparken
her resme bir hikaye yazıyordum. Bir gün
çok yakın bir arkadaşım olan Selen Öztürk, "Ya
bu resimler konuşuyor, her birinin bir hikayesi
var bunun adını Konuşan Resimler koyalım"
dedi. Konuşan Resimler ismi ortaya çıktı. Ebedi
Edebi ise aslında benim Konuşan Resimler'in
isim annesini bulmadan önce hep yapmak istediğim
bir taraftı. Çünkü edebiyatı da yazmayı
da resim yapmayı da seviyorum. Her resimde
bir hikaye çıktı ortaya.
Öyle olunca yol uzadı ve derinleşti tabii değil mi?
Elbette. İlk Orhan Veli ile
başladı. Bir gün onun Aşiyan'daki
mezarına
gittim. Mezarına
gittikten
sonra
bu işi
tamamlamaya
karar verdim.
Biraz
daha derine
inmenin
gerekliliğini
düşündüm. Tabi
söz konusu edebiyatçı
olunca tek
bir bakış açısıyla da
hareket edemiyorsunuz. Örneğin Nazım Hikmet'in
yazısını yazarken Avrupa'da bir üniversitenin
Nazım Hikmet Araştırma ve Kültür Vakfı
ile birlikte hareket ettim. Aziz Nesin'i, Aziz
Nesin Vakfı'yla… Metin Altıok'un kızı Zeynep
Hanım mesela babasının kayıtlarını Levent
Bey'e gönderdi.
BÜTÜN RESİMLERİ PARÇALADIM
Araştırma yaparken dışardan öneriler, yorumlar, eleştiriler de gelmiştir haliyle…
Tabi ki. Çok sevdiğim tiyatrocu ağabeyim
Bahtiyar Engin, bir gün otururken "Ebru sen
ne yapmak istiyorsun? Bunu nasıl çıkaracaksın"
dedi. Edebiyatçıları anlatmak istediğimi
söyleyince "Biz edebiyatçıyı senin sayende
mi anlayacağız. Yani ben Cemal Süreya'yı sen
olmasan anlamayacak mıyım?" dedi. Organizasyon
mu yapmak yoksa bir resim sergisi mi
açmak istediğimi sordu. Bunları da istemediğimi
söyleyince o gün beni bayağı bir zorladı.
O gece resmi bıraktım, yaptığım resimleri parçaladım
ve ağladım. Bütün gece uyumadım.
Sabah Bahtiyar ağabeyi arayarak farklı fikir ve
düşüncedeki insanları anlatmak için edebiyatçıları
seçtiğimi ve bu yüzden bu hikayeleri
yazdığımı söyledim. O da "Tamam işte
şimdi manifestonu yazabilirsin. Sergi
artık çıkmıştır" dedi. Ebedi Edebi
de bu sayede çıktı. Bugün o şairler
ve edebiyatçılar yaşasaydı gökyüzü
daha mavi veya şehir daha kalabalık
olmayacaktı. Üretim hepimizin içinde
aslında. Biz o masaya farklılıklarımızla
oturduğumuz zaman güzel bir
dünyadayız. Bunun da en güzel örneklerinden
biri bizim geçmişteki
edebiyatçılarımız. Çünkü
siz Nazım Hikmet ile Necip
Fazıl'ı bu sergide yan
yana görebildiğiniz zaman
şahane diyebiliyorsunuz.
Biraz da anlatmak istediğim
durum buydu.
GİZLİ 15 KELİME!
Size enteresan gelen deneyimler yaşadın mı yolculuğunda?
Teknik olarak da
o edebiyatçıları anlatmaya
çalıştığım için
edebi yazılış biçimine
göre onların hikayesini
yazdım. Mesela
Edip Cansever'in
hikayesinde hayatı
boyunca kullandığı
15 kelime gizli. Keza
Leyla Erbil Ahmet Arif'in
mektuplarına hiç cevap
vermemiş. Ben verdim.
Bunlar gibi ilgi çeken
kendi donelerim var
ve insanlar buraya
geldiklerinde
bunu daha iyi
anlayabiliyorlar.
Hikayelerin benim
tarafımdan
yazılmış olmasına
biraz şaşırabiliyorlar.
Okuyan
insanlar da bunu
çok içselleştirdiler
ve çok başka bir
hikayeye dönüştürdüler.
Aslında insanların
sevdiği edebiyatçıları okuyup,
dinleyip gideceklerini
düşünüyordum. Sergi içerisinde
üç buçuk saat kalanlar var. Bunu tez
konusu yapan okullar var. Bunun beni oldukça
şaşırttığını söyleyebilirim.
5 AKIMI TEMSİL EDEN EDEBİYATÇILAR
Sanat dediğimiz zaman duygular ön plana çıkıyor. Tablolara baktığımızda da aslında biraz modern çizgiler de görüyorum. Bu biraz da sizin karakterinizden mi kaynaklanıyor?
Her bir edebiyatçının kendine özgü bir
ruh hali var. Hal böyle olunca da hem
onu ayırt etmem hem de bütünlüğü
sağlamak için birtakım unsurları birleştirmem
gerekiyordu. Buradaki 52
edebiyatçı 5 akımı da temsil eden
edebiyatçılar. O yüzden kendi
akımları içindeki renk tonları
bir olsa da hissedilir düzeyde
ayrılıklar da bulunuyor. Örneğin
garipçiler döneminden
Turgut Uyar, Orhan
Veli ve Cemal Süreya'nın
tonları farklıdır.
Halide Edip ve Cahit
Sıtkı gibi Anadolu'dan
gelen taraf daha çok
toprak renkleridir. Kendi
içimde onun ayrımını
yapmaya çalışsam da ruh
halime göre değişkenlikler
gösterdiği zamanlar da oldu.
Sergiye gelmek isteyenlere ne söylemek istersiniz? Yani neyi arayanlar ya da burada cevap bulabilir?
Biz aynı masaya oturup, konuşup,
sohbet etmeyi unuttuk. Bu
edebiyatçıların aslında en
büyük özelliği ve üretmelerinin
en temel nedeni
aslında buydu. Yani
Edip, Cemal Süreya,
Orhan Veli o masada
bir şekilde oturuyorlardı
ve hepsi kendince
özgündü. Çok
yetenekli ve zeki
insanlar var Türkiye'de
ve bunların
hiçbiri aynı masada
değiller. Yani farklı
fikirdekiler ayrıldığı
gibi aynı fikirdekiler de
bir arada olmuyor. Bir
ressamın bir mimardan öğreneceği
çok şey var. Haliyle
o masaya bir kez oturabilsek ortaya
çok güzel bir iş çıkacak.
Bu noktada ayrı ayrı tablolardan bahsetmek ister misin?
Aslında bu konuda biraz gizemli davranmak
da isterim. Çünkü ben tabloları yaparken bir bakış
açısıyla yola çıktım. Ebru'nun gözüyle günümüz
gözüyle Orhan Veli'yi anlattım. Bu metni
okuyan, seslendiren Sarp Akkaya başka bir Orhan
Veli'yi tanıttı ve söyledi. Siz dinlediğinizde
Sarp'ın sesiyle benim yazdığım ve çizdiğim
başka bir Orhan Veli'yi anlıyor belki de aktarıyorsunuz.
O yüzden bu etkileşim ruhtan ruha
değişiyor. Burada her metnin seslendirmesini
yapan insanlar ile de edebiyatçılar arasında bağ
kurduğum insanlar var. Örneğin Fikret Kuşkan
ruh olarak Can Yücel'i bana çok hatırlattığı için
o yüzden Can Yücel'in sesi. Melih Cevdet zaten
oyunlarını oynayan Cengiz Bozkurt'un sesi. Aralarında
sanatçıların da bağ olduğu durumlar var.
Tomris başından beri Deniz Çakır'dı. Maviyi
çok sever. Evde birlikte resim yaptığımız
zamanlar da oluyordu. Yani
Tomris'i yapmaya başladığım
ilk andan itibaren
o Deniz'di. Haliyle
de birbiriyle
çok
özdeşleşen
insanlar
ve
dinleyen
insanda çok
farklı yerlere
gidiyor. Buraya
gelip incelemeleri
çok daha muazzam
olur. Çünkü
bu bir etkileşim işi.
105 SANATÇIYI BULUŞTURUYOR
- Burada kaç sanatçının eseri var? 52 edebiyatçının resmi ve bu resimleri seslendiren 52 sanatçı var. Aslına bakarsanız benimle birlikte 105 kişiyiz.
- Sergi ne kadar süreyle Antalya'da olacak? Takviminiz nasıl ilerleyecek? Bir ay burada Rixos Downtown'dayız, ardından birkaç edebiyat festivaline katılacağız sonra birçok edebiyatçının yattığı Sinop Cezaevi'ne gideceğiz. Bir sene boyunca dolaşacak ardından da yurt dışına gidecek. Örneğin Londra'da Shakespeare ile Orhan Veli yan yana gelecek. Onların sanatçıları ve benim sanatçılarımla dünyada birlik ve beraberlik çağrısı yapacağız.
DUYGULARIMI YÖNETEMEDİĞİM ANLAR OLDU
Böyle bir isim ve böyle bir temada olan bir serginin ressamını insanlar bu kadar genç bekliyorlar mı?
(Gülüyor) Şaşırıyorlar valla. Hatta bir gazeteci beyefendi "Ne yaşadın?" dedi. Çünkü her birinin ruh hali o kadar farklı ki açıkçası çok içselleştirdim ve çok araştırma yaptığım için olabilir. Yani Yaşar Kemal'in tüm kitaplarını ve notlarını okudum. Şimdi böyle olunca da çok uzun bir süreç söz konusu oluyor. Yani o ruh haline de iyi geçtim her halde. Tabi içeride kişisel olarak sorarsanız buhranlı bir dönem de geçirdim. Oysa çok otokontrollü bir tipimdir. Sergi süresi boyunca kendime şaşırdığım anlar oldu. Öfke krizleri geçirdim. Olaylara karşı bakış açım çok agresif oldu. Bazen komik oldum. Yani duygularımı yönetemediğim anlar oldu.
FULYA SARMAN