Çok okuyan mı bilir çok gezen mi, demişler… İkisi de iyidir, faydalıdır, insana çok şey katar mutlaka...
Seyahati ne çok sevdiğimden hep bahsederim ya, işte bu sevginin en önemli nedenlerinden biridir
"öğrenmek"!
Yabancı ülkeleri, bilmediğin şehirleri dolaşmak, yeni kültürleri tanımak, farklı yemekler yemek büyük eğlence ve zevk kaynağı ama bunun ötesinde, aslında
gezerken en keyifli şekilde "öğreniyor" insan. Büyük ölçüde de "rastlantısal" olarak…
***
Evet, özel olarak bir araştırma gezisine filan gitmiş değilseniz seyahat sırasında bilgiler
rastlantısal, kendiliğinden akar önünüze. Evvelden planladığınız bir şey değildir bu.
Tamamen hayatın size sunduğu, karşılaşmanızı istediği, önünüze çıkardığı bir güzellik, bilgi, yenilik… Bazen bir kafede otururken kulağınıza çalınan şarkıdaki
yeni ses, bazen sokakta karşınıza çıkan sergi afişinin ardındaki
genç sanatçı… Sadede gelelim… Geçen
Kurban Bayramı tatilinde Slovenya'nın
rüya kenti Lubliyana'ya yolum düştü.
Yıllar önce trenle içinden geçmiş, tabii daha çok dağını ormanını yeşilini görüp doğasına hayran kalmıştım. Bu kez
kentin içini gezip, tarihi merkezin de tadını çıkarma fırsatım oldu.
İlk dakikadan tarihi bölgenin merkezindeki
Preseren Meydanı kalbimi çaldı… Ve tabii meydanın ortasındaki
heykel dikkatimi çekti hemen: İleriye doğru bakan ve büyük keder taşıdığı yüzünden besbelli okunan
heybetli bir adam. Yaklaştım, baktım altındaki isme. Meğer heykel aslında meydana da adını veren,
Slovenya'nın en büyük şairi ve hatta milli marşlarının yazarı
France Preseren anısına yapılmış (1800 - 1849).
***
Ben kendisiyle bu vesileyle tanıştım, yani yukarıda da söylediğim gibi
seyahat karşılaştırdı bizi… Hayat Preseren'i karşıma çıkardı. Merak ettim araştırdım.
Ne yazık ki Türkçeye çevrilmiş şiirini bulamadım, İngilizceleri var... Ve hepsinin ardında da, kırık bir
aşk hikayesi.
Preseren kilisede gördüğü bir
genç kıza kalbini kaptırır… Ancak kız üst sınıftan bir aileye mensup olduğu için başkasıyla evlendirilir ve Preseren, bir daha yanına yaklaşamasa da
hayatı boyunca onu sevmekten vazgeçmez.
Meydandaki
heykel ısrarla, dümdüz, ileride
bir noktaya bakmaktadır. Bakışları izleyince, o yöndeki
taş binanın duvarına işlenmiş bir kadın yüzü fark edersiniz… Preseren'in imkansız aşkı
Julia'nın yüzü, Julia'nın zamanında yaşadığı evdir bu… Ve şair artık
sonsuza dek ona bakmayı sürdürecektir.