Geçt iğimiz hafta sonu
Antalya'da 'Spor Çalıştayı' düzenlendi.
Çalıştay'a sporumuzun birçok paydaşı katılırken, ülke sporunun sorunları ve geleceği konuşuldu.
Aslında ülke sporunun sorunlu olduğunu görüp bir çalıştay yapmak da aslına bir arpa boyu bile olsa ilerleme kaydetmek olarak görülebilir. Federasyonlar boyutuyla
Türk Sporunun Geleceği başlığında yapılan çalıştayda sporumuz masaya yatırıldı.
Sorunların tespiti konusunda bir sıkıntı yok.
Sorunlar konusunda hemen hemen herkes hem fikir.
Çözümler noktasında da farklı fikirler, farklı düşünceler var.
Bu aşamada böyle bir şeyin olması da çok normal. Zaten farklı fikirlerin, planların sentezinden en iyi çözüm çıkacaktır ortaya.
Çalıştaya katılan herkesin gündeminde olan ortak sorun ise
DOPİNG'di. Herkesin notları arasında bu sorun ilk sıradaydı anladığım kadarıyla. Herkes önlenmesi konusunda fikrini beyan etti. Tam da bunların konuşulduğu günlerde yine bir doping haberiyle sarsıldık.
Özbekistan'da yapılan
Dünya Serbest Güreş Şampiyonası'nda Dağıstan'dan devşirilerek mindere çıkan
Şamil Erdoğan'ın iki numunesi de pozitif çıktı. Yani bizim milli mayomuzu giyen bir sporcuda daha doping çıktı.
Daha önce bu konuda yine yazı yazmıştım.
Artık dünyada
'dopingci ülke' konumuna geldiğimizi kaleme almıştım.
Centilmenliği ile mertliği ile mücadeleciliği ile bilinen
Türk sporcusunu kimler bu hale getirdi.
Sporcuların kendileri mi? Koltuk sevdalısı yöneticiler mi? Ödül yönetmeliği mi?
Sporunuzdaki sorunları düzeltmek, ülke sporunu ilerilere taşımak adına istediğiniz kadar çalıştaylar, kongreler, seminerler ya da bilmem neler düzenlerseniz düzenleyin. Orada alınan kararları, tavsiyeleri, çözüm önerilerini kağıt üzerinde bırakırsanız. Söyleyecek sözü olanları konuşturmaz, söylenenleri kulak arkası yaparsanız, kısacası uygulamaya geçmezseniz çalıştay yaptığınız bilmem kaç yıldızlı otellerden daha çıkmadan bu tür haberleri daha çok duyarsınız.
Centilmenliği ve mertliği ile bilinen Türk sporcusunu kimler bu hale getirdi?