Yıl 1978... Tam 38 yıl önce...
Tercüman Gazetesi'nde muhabirim...
Sanırım yazdı... Akşam üstü...
Hava kararmak üzere... B.
Ankara Oteli ile Tunus Sefareti arasındaki büromuzdan çıkmak üzereyim, telefonum çaldı.
Kapıdaki görevli, "Misafiriniz var!.." dedi ve devam etti:
"Tunus'tan gelmiş... Israrla spor servisinden birisiyle görüşmek istiyor." "Peki, gelsin" dedim.
Uzun boylu, takım elbiseli gayet şık bir adamdı gelen.
Yanında da genç biri vardı; tercümanıymış!
Neyse uzatmayayım...
Sohbete başladık. Adam, Muhammed Ali'nin Afrika temsilcisi.
Elinde yetki belgeleri var. Haftada en az 2- 3 kez Muhammed Ali'yle konuştuğunu söyledi ve ekledi: "Çok ileri düzeyde dostuz..." Ankara'ya eşini tedaviye getirmiş. Hemen yanı başımızdaki büyükelçilikte kalıyor.
Adamın, "Bugün de Muhammed ile konuştum. Çok üzgündü. İnanmayacaksınız ama bana boksu bıraktığını söyledi.
Yarın kararını dünya kamuoyuna açıklayacak. Bunu ilk duyan siz oldunuz" sözleriyle şoka girdim!
"Olamaz" diye bağırdığımı hatırlıyorum.
Dünyanın bir numaralı sporcusu Muhammed Ali boksu bırakıyor ve bunu ilk öğrenen gazeteci benim...
Düşünebiliyor musunuz heyecanımı?..
Haber, amiyane tabirle tam da 'kucağıma' düşmüştü!
Alelacele adamla bir kare fotoğraf çektirdim ve uzunca bir haber yazıp İstanbul merkezimize geçtim.
Ardından da telefon ettim:
"Aldınız mı haberi? Necmi abiyle konuştunuz mu?" Karşımdaki nöbetçi arkadaş, "Tamam hallederiz" dedi.
Ertesi gün erkenden merak içinde gazeteye geldim ve hemen sayfaya baktım.
Tablo korkunçtu. Haber en dipte kibrit kutusu büyüklüğünde kullanılmış, "Muhammed Ali'nin boksu bırakacağı iddia ediliyor" diye 2- 3 satırla geçiştirilmişti!
Manşette ise ne vardı biliyor musunuz?
"Cemil Turan'ın kampta kramponları kayboldu!.." Üzüldüm tabi...
Aradan bir- iki saat geçmişti ki; ajanslardan, "Flaş... Flaş...
Muhammed Ali boksu bıraktığını açıkladı..." diye haber geldi.
Haberi okuyordum ki, spor müdürümüz Necmi Tanyolaç aradı. Öfke içinde, "Neden bu kadar önemli haberi iki üç satırla geçiştirdin; insan detaylı yazmaz mı?" diye bağırınca dayanamadım, "Olayı 1.5 sayfa yazdım.
Fotoğrafı da geçtim. Size iletmelerini söyledim... Oradaki ebleh kimse hesabını ondan sorun" dedim.
Necmi abinin büyük bir öfkeyle servistekilere, "Bana B....'i bulun..." diye bağırdığını hatırlıyorum.
Kolay değildi, bir efsanenin boksu bıraktığını manşetten ilk veren gazete olma şansını kaybetmek!
Ama maalesef bu oldu.
O gün ben de, gazetem de büyük bir fırsatı kaçırdık!
Üzüntüm sürerken, elinde kocaman hediye paketiyle biri geldi. Paketin üzerinde ismimin yazdığı bir de zarf vardı:
"Haberinizi, gazeteniz ve sizin isminizi referans kullanarak dünyaya geçtik. Sayenizde dünya ajanslarını geride bıraktık.
Başarınızdan dolayı yürekten kutluyoruz. AFP (Fransız Basın Ajansı) Ankara Temsilciliği..." Sonunda, Tunuslu uzun adamın verdiği haberi anlayan birileri çıkmıştı!