Uyum ve davranış bozuklukları

Küçüğünüzde zaman zaman hoşunuza gitmeyen davranışlar gözlemleyebilirsiniz. Bunların bazıları hatalı anne baba tutumu veya travmatik olaylardan kaynaklanıyor olabilir.

Giriş Tarihi: 14.8.2017 14:45 Son Güncelleme: 10.1.2018 15:32
Uyum ve davranış bozuklukları
Kimi çocuk fazla hareketli ve yerinde duramazken kimisi daha sakin oluyor. Kimi çocuk aşırı yemek yerken kimisi iştahsız oluyor. Kimisi tırnak yiyor kimi parmak emiyor. Bu örnekler çoğalıp gidiyor… Bunların aşırısı uyum ve davranış bozukluğu problemi olarak görülüyor. Fakat çocuğun yaş döneminin bir göstergesiyse geçici ve normal sayılıyor. Bu ayki dosyamızda birçok çocukta görülebilen uyum ve davranış bozukluğuna değindik. Pedagog Duygu Çalışır'ın anlattıklarını okumadan geçmeyin. Uyum ve davranış bozuklukları karşısında neler yapmanız gerektiğiyle ilgili öneriler yazımızda…

Davranış bozukluğu nedir?

Kişinin içinde bulunduğu çevre ile dengeli ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürebilme becerisine uyum denir. Çocuklar büyüme süreçleri boyunca çeşitli beceriler kazanırlar. Kazanılan her beceriyle birlikte birçok sorunla karşılaşırlar. Bu sorunlar karşısında anne baba ve yakın çevre uygun tutum ve davranışlar sergilediklerinde yaşanan sorun kolaylıkla halledilir. Uygun olmayan tutumlar karşısında yaşanan sıkıntılar ise uyum ve davranış sorunlarına dönüşebilir. Davranış bozukluğu ile normal davranış nasıl ayırt edilir?

Çocuğun gelişim dönemi: Davranış belli bir gelişim döneminde görülen geçici bir durum olabilir. Örneğin, 4-5 yaşına kadar olan gece alt ıslatmaları, 2-3 yaşlarında ortaya çıkan uyku bozuklukları ve kısa süren konuşma düzensizlikleri kaygı duyulmasını gerektirmez.

Belirtinin sıklığı: Çocuğun davranışı ne kadar sıklıkta yaptığı önemlidir. Ara sıra söz dinlememe, yaramazlık yapma, evde huysuz ve hırçın ama dışarıda uyumlu olan çocukların davranışları olağandır. Her söylenene zıt davranışlar göstermek, okulda ve çevrede sürüp giden davranışlar ruhsal açıdan incelenmelidir.

Davranışın şiddeti: Davranışın yoğunluğu arttığında sorun sinyali verir.

Davranışın sürekliliği: Süreklilik gösteren davranışlarla, bir müddet olup kaybolan davranışlar aynı düzeyde tutulamaz. Örneğin; kardeş kıskançlığı nedeniyle hırçın ve huysuz olan çocuğun davranışı normal olarak nitelendirilebilir. Ancak çeşitli nedenlerle sorunların sürmesi uyumsuzluk olarak nitelendirilir.

Bir davranışın başka davranışlara eşlik etmesi: Örneğin; sadece gece altını ıslatmasının yanında kekemelik, korku ve kaygı gibi durumlar da söz konusu ise davranış bozukluğu olduğu söylenebilir.

Sorunun dışa vurulmaması: Çocukların hepsi ruhsal sorunlarını dışa vurmaz. Dıştan belirti göstermeyen içten birçok sorun yaşayan çocuk bunları davranış sorunu yokmuş gibi gösterebilir, ancak çocuğun her zaman uyumlu ve dengeli davranması beklenemez. Yaşadığı sorunlarla kendisinin başa çıkmaya çalışması ve yorulması sonucu belirtiler göstermeye başlar.

Çocuğun geçmiş yaşantısının incelenmesi: Çocuğun geçmişteki uyumunun ve olumlu özelliklerinin de incelenmesi gerekir. Gelişimsel dönemlerde sapmaları olan çocuklarda aile desteği ve aile tutumlarının olumlu ya da olumsuz olması nedeniyle, geçici ya da kalıcı uyumsuzluklar oluşabilir.

Nedenleri

İhmal:
Çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal gereksinimlerinin zamanında ve yeterince karşılanmaması, kardeş doğumu. Anne-baba tutumları: Aşırı baskıcı, zorlayıcı, gevşek veya aşırı korumacı tutumlar.

Şiddet: Fiziksel, duygusal ya da sözel olarak çocuğa zarar verme, aşağılama, uzun süreli ve aşırı cezalandırma.

Ayrılık: Anne babadan uzun süreli ayrı kalma, sık bakıcı değişiklikleri, boşanma.

Travmatik olaylar: Kaza, hastalık, afet ve ölüm.

Uyum ve davranış bozuklukları

Parmak emme

Çocukların doğuştan sahip oldukları en önemli reflekslerden biri emme refleksidir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde parmak emme normal olarak kabul edilir. Emme, haz yaratan ve psikolojik olarak rahatlamayı sağlayan bir davranıştır. Psikolojik sorun ve gerginliklerin sonucu olarak gelişebilir. Ev ortamında yaşanan gerginlikler, yeni bir kardeşin doğumu ve emme ihtiyacının yeterince doyurulmamış olması gibi durumlar parmak emme davranışının daha sık görülmesine neden olan olur. Genellikle 2 yaş civarında azalması, hatta yok olması beklenen parmak emme davranışı bazı durumlarda çocuk okula başlayana kadar devam eder. Hatta bazen okul zamanında da bu davranışın devam ettiği görülür. 2 yaştan sonra devam etmesi durumunda bunun bir uyum ve davranış sorunu olarak görülme olasılığı yüksektir.

Öneri

Öncelikle parmak emme davranışının nedenleri, çocukta kaygı uyandıran bir olayın var olup olmadığı araştırılmalıdır. Asıl neden ortadan kalkmadıkça parmak emme davranışı devam eder. Çocuğun emme ihtiyacı gerek anne memesi gerekse emzik ve biberon kullanımıyla yeterince karşılanmalıdır. Emmenin haz verdiği gerçeği ve bu davranışın 2 yaşa kadar normal olduğu kabul edilmelidir. Hatalı davranışlar sergilenmemeli ve çocuk doğru olmayan fikirlerle korkutulmamalıdır. Bu davranışın hoşa gitmediği sakin bir dille belirtilmeli, bırakmayı denemesi konusunda cesaretlendirilmelidir. Alışkanlıktan vazgeçirmek için uygun zaman seçilmelidir. Çocuğun hasta olması ya da yeni bir kardeşin gelmesi, alışkanlığın vazgeçirilmesi için uygun zamanlar değildir.

Tırnak yeme

Tırnak yeme en sık görülen davranış sorunlarından biridir. Çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. Çocukların yüzde 33'ünde tırnak yeme davranışı görülür. Bu oran erken ergenlik çağına kadar sürer. Ailede aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, ilgi ve sevgi yetersizliği, kıskançlık, sıkıntı ve gerginlik, anne-baba geçimsizlikleri, anne-babanın aşırı kaygılı olması ve çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması tırnak yemeye sebep olan başlıca etkenler arasındadır. Ayrıca tırnak yeme taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır.

Öneri

En etkili yöntem, 4 yaşına kadar bu alışkanlığın anne-baba tarafından görmezden gelinmesidir. "Tırnağını yeme, elini ağzından çek" gibi uyarılarda bulunmak, davranışın azalmasından çok artmasına neden olur. Çocuğun bu alışkanlığı kazanmasına neden olan etkenleri saptayıp ortadan kaldırmaya çalışmak gerekir. Fakat çocuğun kendisini güvensiz hissetmesi halinde bu alışkanlığa yeniden başladığı görülür.

Alt ıslatma

Tuvalet eğitimi almış olan bir çocuğun alt ıslatma sorunu yaşamasının temelde iki nedeni olduğu düşünülür; çocuk ya duygusal ya da fiziksel bir sorun yaşıyordur. Öncelikle organik bir sorun olup olmadığı belirlenmelidir. Ateşli hastalıklar, idrar yolu enfeksiyonları, şeker hastalığı ve nörolojik hastalıklar alt ıslatma davranışının görülmesine yol açar. Fiziksel bir problemden kaynaklanan alt ıslatma davranışı kısa süreli ve geçicidir. Hastalığın tedavi edilmesiyle ortadan kalkar. Özellikle erkek çocuklarda görülen alt ıslatmanın en önemli nedeni kalıtsal olmasıdır. Eğer anne-babadan birinin geçmişinde bu sorun varsa, çocukta görülme olasılığı yüzde 25, her ikisinde de varsa bu oran yüzde 65'e çıkar. Genetik nedenlerden kaynaklanan alt ıslatmanın ergenlik döneminde ortadan kalktığı görülür. Çocuğun uykusunun çok derin olması ve tuvaletinin geldiğini fark etmemesi de alt ıslatma nedenlerinden birisidir. Ancak çocuğun gelişimi normalse, tuvalet eğitimi uygun yaşta verildiyse, tuvalet eğitimini tamamladığı halde aralıklı da olsa gece veya gündüz alt ıslatma davranışı varsa o zaman bunun psikolojik kaynaklı olduğu düşünülür. Yeni bir yere taşınmak, boşanma, aile bireylerinden birinin ölümü, yeni bir kardeşin gelmesi ya da tuvalet eğitimi sırasında çocuğun zorlanması gibi nedenler duygusal kaynaklı alt ıslatma sorununu gündeme getirebilir.

Öneri

Alt ıslatma davranışının tıbbi bir nedenden olup olmadığını belirlemek gerekir. Ailenin çocuğu ile kurduğu iletişimde tutarlı ve kararlı olması önemlidir. Anne baba tuvalet eğitimi verirken çocuğa korku ve endişe vermemeye özen göstermelidir. Bu konu hiçbir zaman çocuğun yanında konuşulmamalıdır. Çocuğun uykusunun derin olması nedeniyle oluşan altını ıslatma sorununun çözümüne yönelik olarak, sık sık tuvalete kaldırmak ve gece yatarken çok sulu besinleri vermemek uygun olur. Altını ıslatma problemi ciddi boyutlara ulaştığında bir uzmandan yardım alınmalıdır.

Dışkı kaçırma

Altını ıslatmadan daha ağır olan bir ruhsal uyumsuzluk göstergesidir. Genellikle yetersiz ve gevşek bir eğitim nedeniyle dışkı tutma alışkanlığının kazanılmamış olmasından kaynaklanır. Dışkılama düzene girdikten bir süre sonra da bozulmuş olabilir. Altını ıslatmadaki gibi ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Kardeş doğumu, anneden ayrılık, hastaneye yatış gibi çeşitli korku ve kaygılar çocukta gerilemeye yol açabilir. Bu davranış hem annenin ilgisini çekmek hem de başkaldırmak amaçlı yapılabilir. Bazı çocuklar tuvalete gitmeye karşı direnç gösterir. Okulda dışkısını tutarken evde dışkı kaçırabilir. Dışkı sorunu olan çocuklar genellikle yaşlarından küçük davranan, okula uyumları yetersiz, arkadaş ilişkileri bozuk, bağımlı ve inatçı çocuklardır.

Öneri

Çocuğun dışkı kaçırma probleminin tıbbi bir nedenden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi gerekir. Çocuğun üzerindeki gereksiz baskıların kaldırılması ve aşırı titiz tutumlardan vazgeçilmesi gerekir. Çocukla olumlu bir iletişim kurularak onun değerli olduğunu hissetmesini sağlamak yararlı olur. Dışkısını tuvalete yaptığı zamanlarda ödüllendirmek gerekir. Çocuk 3-4 kez belirli aralıklarla tuvalete oturtulmalıdır.

Mastürbasyon

Çocuğun cinsel bölgeleriyle oynayarak kendini uyarması ve rahatlama sağlaması durumudur. Çocukluk mastürbasyonunu tanımlamak için çocuğun genital bölgesinde fiziksel bir sorun olmadığını saptamak çok önemlidir. Kimi zaman, bazı genital sorunlar bölgede kaşınmaya ve tahrişe yol açar, çocuğun dikkatini o bölgeye yöneltmesine neden olur. Bunun dışında bazı çocuklar bedenlerini keşfetmek, bazıları çeşitli duygusal zorluklarıyla baş etmek, bazıları da uykuya geçerken rahatlamak için mastürbasyona başvurabilirler. Mastürbasyona en sık olarak 3-6 yaş arasında rastlanır. Bu dönemdeki çocuk, artık cinsel kimliğini bilir ve bedenini keşfetmeye önem verir. Cinsel bölgesiyle oynadığında duyduğu hazzı tekrar yaşayabilmek için bir yere sürtünerek, bir nesneyi kendisine sürterek veya eliyle kendisini uyarabilir. Çocuk, bunu odasında yalnızken yapabileceği gibi, kalabalık ortamlarda, kendini kontrol etmede çok zorlanarak da yapabilir. Bazı hallerde çocuk o derece enerji harcar ki; ter içinde kalır, kızarır, hatta sesler çıkarabilir. Yine aşırı hallerde, çocuğun cinsel bölgesi tahriş olabilir. Mastürbasyon, genellikle ortaya çıkışından bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Ancak, ailenin olaya gerektiğinden fazla ilgi göstermesi durumunda veya çocuğun yasadığı duygusal zorluklar kapasitesinin üstünde olduğunda, mastürbasyon bir ilgi çekme, rahatlama ve kaçış yöntemi olarak görülebilir.

Öneri

Çocuğun bu davranışı fark edildiğinde bu konuya sert tepki gösterilmemeli, çocuk korkutulmamalı, mastürbasyon yaptığı fark edildiğinde, bu işi kendi odasında yapması söylenmeli, kısa bir süre sonra yanına gidip işi sonlandırması sağlanmalı ve dikkati başka bir konuya yönlendirilerek onunla oyun oynanmalıdır.

Saç koparma

1-2 yaş kız çocuklarında daha çok görülür. Çocuğun stresini yenmek için yaptığı bir harekettir. Bu davranışın en büyük nedeni anneyle çocuk arasında duygusal bağın kurulmamış olmasıdır. Duygularını ifade etmede güçlük çeken, yasak ve baskı altında büyüyen kız çocuklarında saç koparma davranışına daha sık rastlanır.

Öneri

Çocuk elini saçına götürdüğünde uyarılmamalı ve dikkati başka yöne kaydırılmalıdır. Saçı toplamak veya toka takmak kısa süreli çözümler sağlayabilir. Eğer çocuk sinirlendiğinde yüzünüze bakarak saçını çekiyorsa bu davranışa tepki vermemek gerekir. Ancak davranışın duygusal kaynaklı olabileceği düşünülüyorsa mutlaka uzman desteği alınmalıdır.

Yalan söyleme

Çocukların söylediği yalanlarda çocuğun gerçeği iyi değerlendirememesi, gördüğü ve duyduğu şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur. Çocukları yalana iten, çoğunlukla yetişkinlerin gerçek karşısındaki çelişkili tutumlarıdır. Çocuk yalan söylese bile anne-babasının yalanlarına karşı çok duyarlıdır. Anne-babanın yalanına çocuğunu ortak etmesi ve bunun sonucunda çocuğa susması konusunda ödüller vaat etmesi ile çocuk yalanlardan kendine kazanç sağlamak gibi bir alışkanlık elde eder. Bazı çocuk yalan söylerken bir özlemini dile getirebilir veya bunun tam karşıtı bir tutum takınabilir. Çocuk anne babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyorsa ya da ceza korkusu varsa yalana başvurur.

Öneri

Çocuğa güven duygusu aşılanmalıdır. Çelişkili durumlardan kaçınılmalıdır. Çocuk doğru söylemeye teşvik edilmelidir. Söylediği yalanı doğrudan yargılamak yerine yalan söylemeye teşvik eden nedenler araştırılmalıdır. Çocukla sağlıklı iletişim ve etkileşim kurulmalıdır. Çocuğun yapacağı olumsuz davranışlar karşısında alacağı tepkilerle başa çıkma yolları öğretilmeli ve yalandan uzaklaştırılmalıdır.

Çalma

Okul öncesi dönemde mülkiyet duygusu tam olarak gelişmemiştir. Bu dönemdeki çocuklar, başka birine ait bir eşyayı izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çeker. Bu nedenle çalma davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir. Çalma davranışının altında yatan sebepler; aşırı disiplinli tutum, kıyaslamacı tutum, anne babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimrilik, maddi cezalar verme, gereksinimlerin giderilmemesi, önceki çalma davranışının pekiştirilmesi, çocuğun kendini değersiz hissetmesi ve öz güven kaybı, kıskançlık ve rekabet duyguları ile sevgisizlik ve ilgisizliktir.

Öneri

Öncelikle çocuğa kendisine ait olmayan bir şeyi almasının doğru olmadığı söylenmeli ve kendisine ait bir şeyi izinsiz alındığında nasıl hissedeceğini düşünmesi sağlanmalıdır. 4-5 yaşlarından itibaren çocuklar, davranışlarının karşısındaki kişide bırakacağı etkiyi anlamaya başlarlar. Bu noktada dramatizasyon oyunları işe yarayabilir. Eşyasını aldığı kişiden özür dilemesi gerektiği öğretilmeli ve eşyayı sahibine vermesi sağlanmalıdır. Sakin ve kararlı olunmalıdır. Suçlayıcı, eleştirici ya da kızgın davranılmamalıdır.

İnatçılık

İnatçı çocuk gergin anne-çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı bebeklik dönemine kadar gider. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür. Çok karışan ve çok söylenen ayrıntılar üzerinde fazla duran bir anne, çocuğunu böyle bir savunma yoluna kolayca iter. Kardeşler arasında ayırım yapılması da inatçılığı tetikler. 2-3 yaş döneminde gelişimsel olarak inatlaşma davranışı görülür. Bu durum; çocukların bağımsız bir birey olduklarını, kendi tercihlerini kendilerinin yapabileceklerini kanıtlama çabasından kaynaklanır. Bu dönemdeki uygun olmayan anne-baba tutumları çocuğun bunu bir alışkanlığa dönüştürüp ileriki yaşlarda da bu davranışları göstermesine neden olur.

Öneri

Her şeyden önce bunu bir güç savaşına dönüştürmemek gerekir. İnatlaşmadan ya çocuk galip çıkar ve bundan sonra da her istediğini yaptırmaya çalışır ya da anne-baba çözüm olarak şiddete başvurabilir. Sakin kalmaya çalışmak önemlidir. Anne-babanın gerginliği çocuğun inatlaşmasının artmasına neden olur. İstediği şey bir ödül olarak kullanılabilir. İstenen bir davranışı yaptıktan sonra kendi istediğinin olacağı söylenebilir. İstediği şeyin neden yapılamayacağını anlatırken basit bir dil kullanmak ve isteğini yerine getiremediğiniz için üzgün olduğunuzu belirtmek, duygularınızı paylaşmak çocuğu rahatlatacaktır. Kararlı ve tutarlı davranmaya özen gösterilmelidir. Önce "hayır" denilen bir şeye ısrarlar sonrasında "evet" dememek önemlidir. Seçenek sunmak çocuğa kararlarını kendisinin verebileceği mesajını verir ve inatlaşmaktan vazgeçmesini sağlar. Böylece siz de kendi istekleriniz arasından birinin tercih edilmesinden dolayı daha rahat hissedersiniz. Seçeneklerin az sayıda olması çocuğun daha kolay karar vermesini sağlar.

Zarar verme

Saldırganlık insanda var olan bir dürtüdür. Bu dürtü yok olmaz veya tümüyle bastırılmaz, ancak biçim değiştirir. Saldırganlığın sözel, fiziksel, pasif ve aktif olmak üzere çeşitleri vardır. Bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfke tepkileri görülür. 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık daha çok görülürken, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha amaçlıdır. Çocuk çok sert veya gevşek disiplinle yetiştiğinde bu davranış oluşabilir. Kendine güvensiz çocuk saldırgan davranışlar gösterebilir. Saldırganlık kendine ve çevresine zarar verme şeklinde de görülebilir. Aile içerisindeki sorunlar, iletişim bozukluğu, sevgi yetersizliği, çocuğu suça teşvik edici davranışlar, örselenme ve kendi dürtülerine engel olamama gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasına neden olur.

Öneri

Aile içindeki dengesiz ve olumsuz ilişkilerden kaçınılmalıdır. Güven duygusu geliştikçe çocuk beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir. Bu yüzden çocuğa güven aşılanmalıdır. Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını gördüğünde saldırganlık davranışı azalır. Saldırgan dürtüyü boşaltmak için spor gibi çeşitli faaliyetlere çocuk yönlendirilmelidir. Okul ortamında çocuğun ilgisi, istekleri, ihtiyaçları ve gelişimsel düzeyine uygun programların yapılması, fiziksel ortamların hazırlanması ve materyal seçimi önemlidir. Saldırgan çocuğa aktif olmasını sağlayacak hareketli oyunlar veya etkinlikler hazırlanmalıdır. Saldırganlık davranışını pekiştirebilecek her türlü davranış biçiminden kaçınılmalıdır.

Korku ve fobi

Korku, çevresel tehlikeye karşı gösterilen normal bir reaksiyondur. Bebeklik döneminde yüksek gürültü, ani hareketler, tanımadığı insanlar ve hayvanlardan korkma şeklindeyken; okul öncesi dönemde trafik kazaları, yangın, ceza, hayali yaratıklar ve kabuslardan korkma görülür. Son çocuklukta ise, TV'deki filmlerden etkilenme ve okul başarısızlığı gibi korkular gözlemlenir. Anne babadan ayrılma çocuğu tedirgin eder ve güvenini sarsar. Çocuklarını korkuyla yetiştiren veya aşırı koruyucu olan ailelerin çocuklarında korku oranı daha fazladır.

Öneri

Çocuğu disipline etmek için onun korktuğu durumlar kullanılmamalıdır. 2-3 yaş çocuklarının gerçekten korunmaya gereksinimleri vardır. Bu yüzden çocukların oyunlarının denetlenmesi ve çeşitli tehlikelere karşı önlemler alınması gereklidir. Aşırı koruyucu olmak çocuğun karşılaştığı durumlarla başa çıkma becerisini geliştirmez ve çocuğu ürkek yapar. Çocuğun korkuları karşısında sert tepkilerden kaçınılmalıdır. Korkularından dolayı çocuğu ayıplamak, utandırmak, alay etmek ve korkunun üstüne gitmekten kaçınılmalıdır. Çocuk oyundan ve arkadaştan yoksunsa buna olanak yaratılmalıdır. Çocuğun korkuları tanınmalı, bastırılmamalı ve bir korku diğer bir korku ile yenmeye çalışılmamalıdır. Çocuğa korkularını yenme konusunda küçük adımlarla başlanarak destek olunmalıdır. Örneğin; denizden korkan çocuğa sadece su ile barışmasını sağlamak için kumsalda küçük bir su havuzu yapılabilir.

Kaygı

Korku ve kaygı birbirine çok yakın, ancak farklı kavramlardır. Korku belli bir nesne ya da durumdan oluşurken, kaygıda daha çok nesne belirsizdir. Kaygılı çocuk gergin, endişeli ve duygusaldır. Karşılaştığı yeni durumlarda fazla heyecanlanır. Bu durum tırnak yeme, saçı ile oynama gibi bazı fiziksel davranışlar göstermesine neden olur. Kurallara uymaya özen gösterir. Kendisine kızılmasına veya eleştiriye karşı duyarlıdır. Ayrıca çocuktaki kaygı fizyolojik bir rahatsızlığın sonucunda da oluşabilir. Kendi gelişimsel uygunluğu içinde çocuklar pek çok kaygı yaşayabilirler. Ancak uygunluk yaşını çoktan aşmış ise o zaman geçici olmayan bir hal almış olabilir. Kaygı düzeyinin yüksek olması durumunda çocuklarda sosyal ortamlardan izole olma ve iyi ilişkiler geliştirememe gibi güçlükler görülebilir. Bu durum çocuğu saldırgan yapabileceği gibi, içe kapanık, itaatkar ve çekingen de yapabilir.

Öneri

Çocuğa kaygı veren ortamlardan kaçınılmalıdır. Kaygı durumunun organik kökenli bir rahatsızlık sonucu olup olmadığını belirlemek için tıbbi yardım almak gerekir. Çocuğun kendine olan güvenini arttırıcı faaliyetlerde bulunmasına destek olunmalıdır. Ailevi sorunların çocuktaki kaygıyı arttırdığı unutulmamalıdır. Kaygının nedenlerini araştırmak ve çocuğa anlayabileceği bir dille bu kaygıların önemli olmadığını açıklamak uygun olacaktır.

Aşırı çekingenlik ve içe kapanıklık

Duyguları ve haklı tepkileri ceza ile bastırılan; kınama, suçlama ile karşılaşan çocuklar zamanla kendilerine olan güvenlerini kaybeder. Yanlış yapmamak için susmayı ve içlerine kapanmayı tercih ederler.

Öneri

Sık sık çocuğa söz hakkı tanınmalı, her konuda duygularını ifade etmesi sağlanmalı, sık sık ne hissettiği ve düşündüğü sorulmalı, değer verilmeli, konuştuğu zaman dinlenmeli ve ona karşı çok müdahaleci olunmamalıdır.

Tik

Beden kaslarında istem dışı beliren aralıklı kasılmalardır. Örneğin; göz kırpma, baş ya da omuz oynatma ve kaş kaldırma gibi. Tikler aşırı bir heyecan ve korku yaratan olaylar sonucu oluşabilir. Tiki olan çocuklar genelde tedirgin, kaygılı ve gergindir. Tikler genellikle kaygılı durumlardan kurtulmak amaçlı gerçekleşir. Tikler de kekemelik gibi dikkat çektikçe artış gösterir. Yüzdeki tikler büyük çoğunlukla ruhsal nedenlere bağlıdır. Ancak bütün bedene yayılan geniş hareketler biçimindeki tiklerde bedensel bir neden bulunabilir. Çoğu zaman geçicidir. Ergenlik çağından önce sönerler.

Öneri

Tiki olan bir çocukla konuşurken çocuğa sık sık tik davranışını yapmaması gerektiğini anımsatmak, bu davranışın yapılma sıklığını attırır. Tiklerin çocukta gerginlik yaratması nedeniyle bu durumun kaynağını bulup çıkarmak ve düzeltici değişikliklere gitmek uygun olur. Çocuğa korku veren olaylar, ortamlar, durumlar kişiler ve nesneler belirlenmeli ve kaçınması sağlanmalıdır. Çocukla kurulan iletişimde çocuğun tikine çok fazla dikkat çekilmemelidir. Çocuğun gösterdiği tik davranışının alay konusu olmasına izin verilmemelidir. Tik davranışını engellemek amaçlı çocuğa öz güven kazandırılmalıdır.

Kekemelik

Genellikle okul öncesi yaşlarda ortaya çıkar. Eğer herhangi bir organik bozukluğa bağlı değilse, psikolojik kökenlidir. Doğal afetler, trafik kazaları, hastalık ve ameliyatlar, bir kavgaya tanık olma, hayvandan korkma, sesle korkutulma gibi travmatik olaylar, aile içi sorunlar, boşanma ve ölüm, hatalı anne-baba tutumları kekemeliğe neden olabilir. Psikolojik kökenli kekemeliklerin bir kısmı geçicidir, büyük bir çoğunluğu ergenlik dönemine kadar devam eder, bir kısmı ise 20 yaşlarından sonra azalır, ancak dönem dönem yeniden ortaya çıkar. Psikolojik kökenli kekemelik, çocuğun çevresindeki kişilerin yanlış tutumlarıyla iyice kuvvetlenebilir ve pekişebilir. Anne baba bu konuda dikkatli davransa bile, çocuğun etkileşimde olduğu diğer aile bireyleri, okul arkadaşları, öğretmenleri ve komşuların yaptığı hatalar nedeniyle çocuğun kekemeliği artabilir.

Öneri

Çocuk konuşurken, konuşması düzeltilmemelidir. Konuşmasını dinlerken sabırsız ve sinirli davranmamalı, başka şeylerle ilgilenilmemelidir. Konuşmasıyla alay edilmemeli ve küçümsenmemelidir. Konuşmaları taklit edilmemelidir. Dikkatini konuşmasına vermesi önlenmelidir; sık sık konuşturmak, güzel konuşmasını öğretmeye çalışmak gibi davranışlar, konuşma sorununun altını çizeceği için kekemeliği artırır. Kendine güven kaybını önlemek için diğer alanlarda yaptığı olumlu şeyler övülmeli, küçük sorumluluklar vererek yaptıkları onaylanmalıdır. Anne baba olarak aşırı baskıcı ve koruyucu tutumlardan uzak durulmalıdır. Çocuk, kardeşleriyle ve diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Çocuk sık sık eleştirilmemeli ve azarlanmamalıdır. Heyecanlandığı durumlarda sakinleştirmeye çalışılmalıdır.

Yeme bozukluğu

Yemek seçme ve psikolojik nedenlerle yemeği reddetme gibi davranışlarla sıklıkla karşılaşılır. Anne babanın yedirmek için ısrarı, ödüllendirme ve ceza verme gibi zorlamalar çocuğun yeme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkiler.

Öneri

Çocuğun yediği miktar diğer çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Önemli olan ne kadar yediği değil, nasıl gıdalarla beslendiğidir. Özellikle iştahı az olan çocuklarda besin kalitesi yüksek gıdalar verilmeye çalışılmalı ve kesinlikle miktar için zorlanmamalıdır.

Hazırlayan: Başak Doğru

ARKADAŞINA GÖNDER
Uyum ve davranış bozuklukları
* Birden fazla kişiye göndermek için, mail adresleri arasına “ ; ” koyunuz
SON DAKİKA