- Nerede doğdunuz, büyüdünüz, nasıl bir aileden geliyorsunuz?
- Trabzon doğumluyum ama babamın memur olmasından dolayı ülkeyi dolaştık biraz. O yüzden Türkiye'de büyüdüm diyebilirim. Beş çocuklu, kalabalık, gürültüsü, curcunası, şenliği eksik olmayan bir aileden geliyorum.
- Tiyatro eğitimi almak hep hayalini kurduğunuz bir şey miydi yoksa kader mi ağlarını ördü?
- Çocukluğumdan beri içimde hayvani bir içgüdü olarak adlandırdığım oynama arzusu vardı. Evde yalnız kaldığım zamanlarda kendi kendime televizyonda gördüğüm sahneleri değiştire değiştire oynardım. Ancak oyunculuğu bir meslek olarak seçmem ve oyunculuğun hayatımın en vazgeçilmezi haline gelmesi biraz kaderin işi.
- Geçmiş fotoğraflarınıza baktım tipiniz çok değişken...
- Evet, tipi çok kolay değişen biriyim. Bir oyuncu olarak bundan çok memnunum. Neredeyse her rolümde bunu kullanmaya çalışıyorum. Karakter yaratımının ilk kuralı fiziği değiştirmektir.
- Sizinle ilgili en sık duyduğum iki cümle var, biri 'Gerçekten engelli olduğunu sanıyorduk,' ikincisi 'Çok iyi adamdır' Sizin kendinizle ilgili en sık duyduğunuz cümleler hangisi?
- İnsanın arkasından 'Çok iyi adam,' diye bahsedilmesi, yaşadığın hayatın geri dönüşümü anlamında insanın yüzünü güldüren bir şey. Gerçekten engelli zannedilmemle ilgili sokakta, sosyal medyada birçok yorumla karşılaşıyorum. 'Yazık değil mi engelli çocuğu oynatıyorlar, bu diziden sonra biri tedavisi için yardımcı olur inşallah,' gibi şeyleri çok duydum.
- Engelli birini oynamak, bir oyuncu için diğer rollere göre daha zor bir sınav mı?
- Rolün sıfatı ne olursa olsun, her rol kendi içinde diğer karakterle kıyaslanmayacak derecede bir birey barındırır. Önemli ya da zor olan, o karakterin hayattaki karşılığını bulmak, ete kemiğe büründürmek. Yemek yemesi, yürüyüşü, gülüşü, sesi, 'Anne, baba, sevgilim,' deyişiyle 7 milyar insanın içinde bir birey haline getirmek. Yani her rol birbiriyle kıyaslanmayacak kadar zordur diyebilirim. Ayrıca şunu söylemek daha doğru olacak sanırım; riski fazla olan roller vardır.
- Peki siz bu sınavı başarıyla geçtiğinize inanıyor musunuz?
- Risk alma konusunda sınavı geçtiğimi düşünüyorum. Role hazırlanırken tedirginliklerim vardı tabii. Sonuçta dizi dünyasında görmeye alışık olmadığımız, daha çok bir sinema karakteri inşa etmeye çalışıyordum.Ve normalde iki saatlik bir filmin içinde olması gereken bir karakteri, her hafta seyirciye sunmak korkutuyordu. Seyircilerden gelen tepkiler ve Orhan'ın bu kadar çok sevilmesi, takip edilmesi şimdilik sınavın iyi gittiğini gösteriyor.
EVDE ORHAN GİBİ YAŞADIM
- Role hazırlanırken engellilerle bir araya geldiniz mi?
- Engelli bir tanıdığım yok, ama çocukluğumda tanıdığım Orhan gibi olan bir arkadaşımın iç dünyama bıraktığı duygu referansı ile yola çıktım karakteri inşa etmeye başlarken. Rolü aldığımda zihinsel ve fiziksel olarak Orhan'la çok zaman geçirdim. Rehabilitasyon merkezlerinde engelli arkadaşlarla vakit geçirdim. Burada gözlem bana büyük fayda sağladı. Engelli ailelerin forum sitelerindeki düşüncelerini, duygularını anlatan bütün yazıları okudum diyebilirim. Role hazırlanırken, kendi evimde mutfağa çay doldurmaya giderken bile, Orhan gibi gitmeye, yemeğimi Orhan gibi yemeye çalıştım. Son iki hafta sadece engellilerle ilgili filmler seyredip, kitaplar okudum. Bu süreçte Orhan için, onun iç dünyasını daha iyi tanımak için günlük tuttum.
Atay ve Koyuncu'nun erken ölümüne taktım
- Sizin gözünüzle değerlendirecek olursanız Orhan nasıl biri?
- Orhan bir yıldır benim en iyi dostum. Dışardan ona bakarken, bazen izlerken onu oynayan oyuncu olmaktan tamamen soyutlanıyorum. Ve tüylerimi diken diken eden anlar yaşıyorum. Modern ve kapitalist dünyanın getirisi doğrultusunda, çıkarcı ilişkilerin olduğu bir yaşamda Orhan gibi pürüzsüz ve hesapsız insanların varlığı her haneye gerek gibi geliyor. Orhan aslında okunması gereken, çok güzel bir kitap. Hayatımın en güzel algısına, hayata bakış açısına, 'engelsiz zihnine' bu karakter sayesinde temas ettim. Ülkemizde yaklaşık 300 bin civarında zihinsel engelli var. Ancak gerek ailelerin baskısından dolayı gerek toplumun acıma ve yabancılaştırma algısından dolayı, inanılmayacak kadar temiz bir iç dünyaya sahip olan engelliler sosyal hayattan izole edilmiş durumda. İçlerinde hayatında bir kere bile evin dışına çıkmayan ve çıkarılmayanlar var.
- Kendinizi nasıl biri olarak tanımlarsınız?
- Mesleğime çok düşkünüm, tembel bir tarafım olmasına rağmen mesleğim için çok çalışkan biriyim diyebilirim. Tiyatronun gülen ve ağlayan suratı gibi bir hayatım ve karakterim var sanırım. İki durumu da yoğun yaşarım. O yüzden bazen çekilmez olabilirim. Sohbetleri, ailemi, dostalarımı, kitaplarımı çok severim. Oğuz Atay ve Kazım Koyuncu'nun erken ölümlerini dert etmiş birisiyim. Burgazada'da Sait Faik okumayı çok severim. Futbol izlemekten zevk alırım. Tren ile seyahat etmek ve trende kitap okumaktan çok hoşlanırım.