İki Çizgi'den sonra Rüzgarlar'ı da izleyince yönetmen Selim Evci'nin minimalist bir çizgide sinema yolculuğuna devam edeceğini söylemek güç değil. Ama eğer bu yolda yürüyecekse daha etkili filmler ortaya koymalı. Çünkü Türkiye sineması minimalist yaklaşım konusunda gerçekten çok iyi yapımlara seyirciyi alıştırdı. Bu konuda belli bir olgunluk var daha doğrusu çıtası yüksek bir standart çizgi oluştu. Bu çizginin altında kalan filmler pek kabul görmüyor. Evci'nin ilk filmi
İki Çizgi hatırlanırsa fena halde Nuri Bilge Ceylan'ın
İklimleri'ni çağrıştırıyordu. Bir 'özenti film' olarak kalmış aklımızda.
Rüzgarlar bu yönden daha iyi.
İki Çizgi'ye göre daha özgün bir hali var. İlk filmine göre özellikle yönetmenlik konusunda Evci'nin kendini aştığını söyleyebiliriz. Ama yine de
Rüzgarlar vasat sınırlarını pek de aşamayan bir yapım. Filmin temel sorunu, içerik ve biçim dengesinin tutturulamıyor olması. Tamam minimal sinemada biçimsel tercihler daha ön plandadır. Uzun planlar, amatör oyuncular, doğal ışık kullanımı, sadeleşme çabası vardır. Ama temel olarak eğer bu çaba ya da görsel bir dünya kurma hali güçlü bir içerikle içiçe geçmiyor ve duygu oluşturmaya karşılık gelemiyorsa seyircinin filmle kurmaya çalıştığı ilişki oldukça zorlaşır.
Rüzgarlar'ın da işte sorunu bu. Bu dengesizlik bir ritim sorunun beraberinde getiriyor. Öyle ki, kimi zaman filmin ritmi 'ölüm sınırına' yaklaşıyor. Filmin dünyası içerisinde kalmanız zorlaşıyor. Altın Koza Film Festivali sırasında yapılan gösterimde de insanların en sıkıntı duyduğu konu buydu galiba.
ÖZEL BİR FİLM OLABİLİRMİŞ
Oysa
Rüzgarlar özel bir film olabilirmiş. Çünkü sinemamızın pek el atmadığı, bakir diyebileceğimiz bir konuyu beyazperdeye taşıyor. Gökçeada'da tek başına yaşayan yaşlı bir Rum kadınla, onun hayatının sesli kaydını kayıt altına alan bir 'sesçinin' dünyası üzerinden mübadil sorunu önümüze koyuluyor. Tabii aidiyet, yurtsuzluk, kimsesizlik, geçmiş, hafıza, öteki gibi bu sorunun çevresinde hemen akıllara gelecek temalar da filmde kendine yer buluyor. Bir de ufaktan kadın-erkek ilişkisi filme sirayet ediyor. Ama içerikte bir odak sapması yaşanıyor. Sesçi Murat, Rum yaşlı kadın Madam Styliani, onun torunu Eleni'nin ruh hali arasında gidip geliyoruz. Karakterlerin motivasyonlarını anlamak güçleşiyor. Açıkçası ortaya koyulan görsel atmosfer, karakterlerle ilişki kurmamız konusunda engelleyici oluyor. Hal böyle olunca film sekmeye başlıyor. Böylece biçim ve içerik dengesi tutmayan bir film izlemiş oluyoruz. Güzel, etkili kadrajlar, sahneler
Rüzgarlar'da yok değil. Ama filmin geneli içerisinde eriyip gidiyorlar. Film akıllarda Rüçhan Çalışkur'un performansıyla kalıyor. Rum kadın Madam Styliani rolünde Çalışkur sade ve etkili bir portre çiziyor.