GÖZÜMÜN NÛRU ****
Üstat Lütfi Akad "Sinema deli işi" der
Işıkla Karanlık Arasında kitabında. Akad'ın delilikten kastı sinema sevgisini, tutkusunu hayatın önünde tutma hali aslında. Melik Saraçoğlu ile Hakkı Kurtuluş'un yönettiği,
Yozgat Blues'la birlikte Altın Koza'da en iyi film seçilen
Gözümün Nûru da ışıkla karanlık arasında geçen 'deli işi' bir film... İki yönetmenin çıkış noktası, bir gözü görmeyen Saraçoğlu'nun diğer gözünü de kaybetme tehlikesi yaşadığı sancılı günler... Yönetmenler, Saraçoğlu ile birlikte ailesinin de hayatını etkileyen bu süreci bütün doğallıyla anlatırken 'sinema-göz' ilişkisinden tutun takıntılı sinema tutkusuna kadar geniş bir alandan faydalanıp 'yedinci sanata' saygılarını sunuyorlar. Sinema mahallesinin en güzel abileri Lumiere'ler de, Yeşilçam'ın melodramları da, Godard da, 1900'lerin başında İstanbul'da ilk çekilen görüntüler de, Bunuel'in
Endülüs Köpeği de karşınıza çıkıyor. Sinema sevgisini işleyen kimi yerli filmlere göre daha evrensel bir noktadan saygı sunmak pek de Türkiye sinemasında alışık olmadığımız bir durum. Ama öte yandan film son derece de yerli unsurlar içeriyor... Filmin isminden başlayarak, Saraçoğlu'nun ailesiyle ilişkisinin, anne baba ve abisinin fedakarlıklarının, hasta ziyaretlerinin anlatıldığı sahneler son derece doğal ve 'bize özgü'...
Gözümün Nûru'nu iyi film yapan noktalardan biri bu zaten, bir yanıyla oldukça yerel kalabilirken, diğer taraftan evrensel olabilmeyi başarması... Bu başarıda filmin anlatımında öne çıkan ironik bakış anahtar görev üstleniyor. Bu bakışın filme ayrı bir samimiyet kattığı da bir gerçek... Altın Koza'da SİYAD jürisi olarak
Gözümün Nûru'na ödül verirken filmi 'vefalı, dramatik, ironik, yenilikçi, samimi, naif ve coşkulu' bir yapım olarak nitelendirmiştik. Ama bir de şunu belirtmek gerek galiba... Film Türkiye sinemasında bağımsız film yapmak isteyen, özellikle 'mektepli' yönetmenlerin nasıl bir kültürel ortamda yetiştiklerine dair de çok şey söylüyor...