NATO'da çalışan eski diplomat bir arkadaşım Roma'ya gelmiş niyetim akşam yemeğine çıkmak.
Basından bir arkadaşımızı daha çağırdık. Biraz memleket meseleleri, biraz dedikodu; Roma'nın kış soğunda sıcak bir mekanda gevezelik etmek niyetindeyiz.
Bu arada Roma'nın tanınmış noterlerinden bir kadın arkadaşım arayıp "Bu akşam geliyorsun değil mi?" diye sorunca, kafamın içinde bir soru "Nereye söz verdim yine?"
Sessizliğimizin üzerine beni de bozmadan, Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücade Günü nedeniyle akşam saat 19.00'da Romalı hukukçu kadınların Via Margutta'da, ismini sokaktan alan restoranda bir araya geleceğini, benim de davetli olduğumu ve bir de konuşma yapacağımı hatırlatıyor. Bir ay önce alınmış bir randevuyu unuttuğum için hemen kendimi affedip, iki işi nasıl hallederim diye düşünüyorum.
Sonunda diplomat ve gazeteci arkadaşımı da Via Margutta'daki restorana davet ettim.
Toplantı başladıktan kısa bir süre sonra arkadaşımdan "Burada 150 tane feminist kadının arasında kaldım, çabuk gel" diye bir SMS aldım. Manzara abarttığı kadar değildi tabii.
Roma'nın şık restoranlarından birinde hali vakti yerinde, burjuvanın meslek sahibi hukukçu kadınları, hemcinslerine yönelik şiddete çözüm önerileri üzerine tartışıyorlardı. İstanbul konferansı, olayın hukuku boyutları didik didik edildi.
Ben de gazeteci olarak, belki de benden beklenmeyen bir konuya değindim:
Duygusal eğitim. 20 yıllık Batı tarzı yaşam gözlemimde, çocuklara ve gençlere verilen özgürlüğün içinde hep bir şeylerin eksik olduğunu düşündüm. Hele İtalya'da sınırsız özgürlük, kuralsızlık, "Canım ne isterse onu yaparım" tavrı, pek bir moda. Okullarda cinsellik üzerine neredeyse tıbbi düzeyde bir eğitim de mevcut.
Peki ya duygusal eğitim? Karşı cinsle sohbet, arkadaşlık, sevgi, saygı çok az, o da belli kesimlerde.
Hormonların duygulara karşı zaferi çoktan sicillenmiş.
Romalı liseli gençlerin birçoğu faşizm özentisi grup ve liderleri takip ediyor.
Facebook mesajlarında Mussolini selamı revaçta.
Parlamentoda bulunan siyasi sınıf ve yaptıkları da ortada.
Fazla açılmadan, Bunga Bunga partilerini hatırlamak yeterli. Bu kültürel iklimde kadın-erkek ilişkileri nasıl olabilir? Kadını bir meta olarak gören zihniyete psikolojik, fiziksel şiddet uygulamamak nasıl öğretilir? Tabii bu işin bir boyutu.
Duygusal eğitimin yolu aile içi eğitim dışında, edebiyattan, kültürden, sinema, tiyatrodan geçer. Öyle kitaplar vardır ki onların verdiği eğitimi anne-baba veremez. Jane Austen'ın
Aşk ve Gurur'u böyle bir kitaptır.
Her genç kızın okuması gerekir.
Her ülkenin kendi kültüründe yoğrulmuş bu tip eserleri var.
Biz de Reşat Nuri Güntekin'in
Çalıkuşu romanı da böyle bir roman. Sinema, tiyatro dünyası da yüzlerce bu tip eserle dolu.
Ben de şimdi çocuklara şiddete karşı antikor olarak home-made (ev yapımı) kültürel bir duygusal eğitim projesi uyguluyorum.