Hem
star ışığı taşıyacaksınız hem de oyunculuk kumaşınız çok iyi olacak. Julianne Moore bu tür oyunculardan. Bir filmde göründüğü an emin olun o filmin aurası değişir. Ayrıca tek başına bir filmi de çok rahat taşıyabilir. Yani o derece güçlü bir oyunculuk karizması vardır. 55 yaşındaki usta oyuncu şu sıralar
Beni Unutma/Still Alice filmiyle Oscar'a adım adım yaklaşmanın keyfini mi sürüyor yoksa bu stresi kaldıramam deyip evinde temizlik mi yapıyor tahmin etmek zor. Çünkü gerçek Moore'u pek tanımayız ya da şöyle söyleyelim insan olarak Moore'la ilgili pek bir fikrimiz yoktur. Çocuk kitapları yazdığını, iyi bir edebiyat tutkunu olduğunu has takipçileri dışındakiler pek bilmez. Çünkü Moore kendi reklamını pek yapmaz. Hal böyle olunca da Moore'un filmlerde canlandırdığı karakterleri üzerinden seyirciyle ilişki kurduğunu, kendi kişiliğini sinemadaki karakterinin önüne geçirmediğini söylemek mümkün. Adı anıldığında her zaman ortalamanın üzerinde performanslar sergilediği filmlerdeki sahici karakterler gelir akla... Tekdüze bir oyuncu olmadığı her filmde farklı farklı kadınları canlandırdığı için de maşallah oyuncu galerisi hayli zengindir. Mesela birkaç hafta önce gösterime giren
Yıldız Haritası filminde şöhretini yitirmiş bir Hollywood ünlüsü olarak ne kadar depresifse, hafızası elinden giden
Beni Unutma'da o kadar içtendir. İki karakter de birbirine benzemez. Ne ses tonları, ne mimikleri iki ayrı kadındır perdeye yansıyan. Ve bu iki kadının da Moore ile hiçbir ilgisi yoktur. Onu has oyuncu yapan da budur zaten. Moore'un en iyi performansları listesi de bunun için kişiden kişiye değişir. Kimi
Büyük Lebowski'deki performansına hayrandır, kimi
Cennetten Çok Uzakta'kine...
Ateşli Geceleri'n de seveni çoktur,
Tek Başına Bir Adam ile
Zor Tercih'in de. Ama listelerin ortak filmi
Saatler'dir... Zaten bu filmlerin kimisi iki kere yardımcı kadın iki kere de en iyi kadın kategorilerinde dört defa Oscar'a aday olmasına neden olmuştur. Ama törenlerden hep eli boş dönmüştür. Böylesi bir kariyerin ya da usta oyuncunun hak ettiği halde Oscar'ı alamamasının bir sistem hatası olduğunun herkes gibi Akademi de farkında. Anladığımız bu yıl bu 'hata' telafi edilecek. Ama,
Beni Unutma'daki performansı telafinin ötesinde Oscar adaylığına yaraşır türden. Moore ile ilgili fikir verecek birkaç bilgi verelim. "İflah olmaz bir Ingrid Bergman hayranıyım" diyor mesela. Sevdiği yazarlar arasında Pearl S. Buck, Henry James gibi isimler var. Kendi çocukluk deneyiminden yola çıkarak yazdığı
Çilli Begonya adlı bir kitabı var. Bu kitap bizde de yayımlandı. Ve temizlik yapmayı çok seviyor. Öyle ki, geçen yıl Cannes'da
Yıldız Haritası'yla en iyi kadın oyuncu ödülü aldığını evde temizlik yaparken öğrenmiş. Bir söyleşisinde o anı şöyle anlatıyor: "Yüzümde maskeyle temizlik yapıyordum, havluları yıkıyordum. Yani genelde haftasonları yaptığım şeyleri..." Kendi hayatında sıradan olmayı bilen, eli kalem tutan, oyunculuğunu da dört dörtlük yapıp sinema tarihine geçmeyi bilen kaç oyuncu var? Hollywood'daki has oyuncular kuşağının son temsilcilerinden biri... İnşallah birileri onun Ingrid Bergman'dan aldığı feyzi ondan alır da bu bayrak elden ele hep taşınır!
KALBE DOKUNAN BİR FİLM
BENİ UNUTMA / STILL ALICE ***
Bir dil profesörüsünüz. İşiniz öğretmek, hafıza ve iletişim üzerine... Ama bir gün hafızanız teklemeye başlıyor ve kelimelerin elinizden kayıp gittiğini hissediyorsunuz. İnsanlarla iletişim zorluğu yaşıyorsunuz. Sonra hayatınızı kökten değiştirecek gerçekle baş başa kalıyorsunuz. Richard Glatzer, Wash Westmoreland ikilisinin yönettiği, Lisa Genova'nın aynı adlı romanından uyarlanan
Beni Unutma/Still Alice, Alzheimer'a yakalanan Alice Howland'ın (Julianne Moore) dokunaklı hikayesini, (Edebiyat eleştirmeni duayen Fethi Naci'nin yaşadıklarını hatırlatıyor) beyazperdeye taşıyor. Ama anlatılan sadece Alice'in hikayesi değil aynı zamanda bizim hikayemiz. Çünkü film her ne kadar Alice'e odaklansa da yönetmenler Glatzer ile Westmoreland ikilisi, hasta yakınlarının ama özellikle de toplumun bu hastalık karşısındaki bocalamalarını, önyargılarını da çok iyi anlatıyorlar. Böylece
Unutma Beni, Alzheimer'la ilgili bir farkındalık yaratmanın ötesinde bu hastalıkla yüzleşmemiz üzerine bir film haline geliyor. Çünkü hastalığın adı ve kabaca insana neler yaptığı bilinse de filmin de altını çizdiği gibi toplumsal duyarlılığın son derece az olduğu ortada. Yönetmen ikilisi, sinematik hiçbir artistliğe girişmeden, anlattıkları öykünün gücüne ve Alice'in yaşadıklarına sırtlarını dayayarak Alzheimer ile insanların hayatının hem ruhsal hem de fiziksel olarak nasıl değiştiğini, bu değişim karşısında ortaya çıkacak durumları basit ama bir o kadar da etkili bir şekilde yansıtıyor perdeye. Filmi etkileyici kılan da bu basitlik belki de... Büyük laflar etmiyor, yaşananları büyük bir dram olarak görmüyor, yaşananları istismar etmeye çalışmıyor, sizi saf bir gerçekle baş başa bırakıyor ve empati kurmanızı sağlıyor... Böylece film gözünüze değil doğrudan kalbinize hitap ediyor. Elbet filmin bu kadar etkili olmasının bir sebebi de Julianne Moore'un abartısız ama son derece içten performansı... Filmdeki oyunculuğu ile aday olduğu En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını alması muhtemel Moore, hem filmi taşıyor hem de diğer oyuncuların daha etkili performanslar vermesine vesile oluyor. Alice'ın kızı rolünde Kristen Stewart, Hollywood'da sadece yeni bir yüz olmadığını oyuncu da olduğunu ispat ediyor adeta.