Bahar
ve yaz aylarında müzikseverleri bir araya getirecek festivallerin programları birer birer açıklanmaya başlandığı şu günlerde alternatif rock grubu Peyk'in Facebook sayfasındaki bir açıklama dikkatimi çekti. Grubun yakın zamanda herhangi bir festivalde çalmayacağını duyuran açıklamanın bir bölümünde şöyle deniyordu: "Yakın zamanda bir festival olmayacak. Teklifler şöyle oluyor: Gelin çalın, bütçe yok. Alet edevatınızı da getirin, kurun, çalın ve gidin. Cebinizden harcayın. Biz eğlenelim. Siz de zaten amatör ruhlusunuz..." Kısaca anlatalım; Peyk, 1990'larda müzik çalışmalarına başlayan, aralarında Salon İKSV'nin de bulunduğu birçok yerde başarılı konserler vermiş bir grup. Sadık bir dinleyici kitlesi, üç albümü var. Bir festival programında ismini görmek isteyeceğimiz bir grup mu? Elbette. Peyk gibi sayısız grup var, aynı kaderi paylaşan. Birkaç istisna dışında çoğu organizasyonda yerli müzisyenler ve gruplar benzer tekliflerle karşılaşıyor. Sunulan bütçeler, 'yol paranızını karşılayalım'dan öteye geçemiyor. Sürekliliği olan belli başlı festivallerde bile teklifler, yurtdışından gelen gruba ödenen rakamın kat kat altında oluyor. Peyk'in solisti İrfan Alış'la konuştuğumda son bir aydır direkt ya da dolaylı yoldan bu tür tekliflerle yedi-sekiz kez karşılaştıklarını, bu yüzden Facebook üzerinden açıklama yapma gereği duyduklarını anlattı. Alış, kararının arkasında, "Çok istersek parkta çalarız" diyor. İşte bir başka örnek. Son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz, herkesin kendilerinden övgüyle bahsettiği bir rock'n roll grubu The Ringo Jets. Ne zaman çalsa müthiş bir sahne performansına imza atıyor. Ama o da "Erken saatte çalın, neredeyse bedavaya çalın" teklifleri yüzünden artık yurtdışındaki festivallere katılmayı tercih ediyor. Grubun menajeri Reha Öztunalı, "Madem cebimize para girmeyecek, en azından bizi doğru saatte, doğru kitleyle buluşturan yabancı festivalleri zorlayalım, gelen bütçeyi de yola, vizeye, promosyonumuza harcarız. En azından orada büyürüz, burada bize zaten ekmek yok" gibi acı bir gerçeği kabullenmiş olduklarından dem vuruyor.
BÜTÇE YOK, SPONSOR AZ
Duruma organizasyon şirketleri açısından baktığımızda onlar, yurtdışından gelen müzisyenlerin kaşesinin yüksekliğinden, sponsor bütçelerinin kısıtlı olmasından yakınıyor. Yerli gruplara 'parasız ya da düşük bütçeyle çalın' teklifini götürürken dünyaca tanınan isimlerden önce sahneye çıkmak, basında görünürlük, büyük kitle önünde çalmak gibi avantajları öne sürüyorlar. Özetle yerli gruplara "Parasız çalın ama reklamınızı da yapın" diyorlar Elbette hiçbir grubun reklam yapmaya, büyük kitlelerle buluşmaya itirazı yoktur. Ancak bunlar, stüdyo kiralarının ödenmesini, ekipman alınmasını ve iyi kayıtlar yapılıp kaliteli albümler çıkmasını sağlamıyor. Öztunalı, "Dünyanın hiçbir yerinde headliner önündeki yabancı grupla onun önünde çalan yerli grup arasında 20-30 kat fark olduğunu sanmıyorum. Bu gruplar albüm çıkarıyor, ekipman alıyor. Para kazanacaklar iyi kötü ki; bunu yapmaya devam etsinler" diyor. İşte işin en can alıcı kısmı da Öztunalı'nın son cümlesinde gizli. Yerli müzisyenler, gruplar para kazanacaklar ki müzik yapmaya devam etsinler. Müzikle geçinmenin zaten çok zor olduğu ülkemizde gelecek vaat eden yerli gruplara, yurtdışından büyük paralar ödenerek getirtilen isimler kadar değer vermediğimiz sürece onlardan uluslararası bir başarı beklemek de hayal olmaktan öteye gidemiyor. Ve bu durum şu an içinden bir türlü çıkamadığımız, festivallerde yabancı isimlere bel bağladığımız kısır döngüyü yaratıyor. Son sözü Öztunalı'ya bırakalım: "Bu yöntem promoterları uzun vadede, her zaman ve her koşulda, yükselen döviz kurlarıyla yüksek kaşeler, uçaklar vs ödeyerek yabancı gruplara bel bağlamak zorunda bırakan bir yol... Haydi bizi geçtik, yüksek gişe getirisi olan kaç başarılı Türk grup var ki zaten? Duman, Athena, Mor ve Ötesi, Hayko Cepkin... Sonra? 20 tane var mı? Son 5-10 yılda büyük festivallerde döne dolaşa aynı yerli isimlere yer verilmesi de bence bu yüzden. Yeni isimler için yol kapalı kaldığı sürece nasıl olacak bu iş?