Sabancı
müzesindeki Zero sergisini geziyoruz. Günther Uecker'in
Işık Yağmuru adlı eserinin önüne geldiğimizde duvardaki yazı dikkatimizi çekiyor. Yazıda eserin içinden geçebileceğimiz belirtiliyor. Neon ışıklarla aydınlatılmış alüminyum çubuklardan oluşan enstalasyonun içinden geçiyoruz, çok güzel bir duygu... Tam o sırada konuşmasına kulak misafiri olduğumuz bir güvenlik görevlisi, kimi ziyaretçilerin yazıyı yanlış anlayıp yan tarafta duran, Günther Uecker'in bir başka eserinin altından geçmeye çalıştıklarından yakınıyor. Esere bir şey olacağı endişesinin görevliyi nasıl bunalttığını yüzünden okumamız hiç de zor olmuyor. Görevli endişelenmekte haklı. Milyon dolarlık eserlerde hasara neden olan kazalar, çok sık olmasa da görülebiliyor. Özellikle çağdaş sanat eserleri yanlış anlaşılmalara çok açık. Tıpkı geçen hafta İtalya'daki Bozen-Bolzano Müzesi'nde yaşanan olayda olduğu gibi. Müzenin temizlikçileri, yerde dağınık halde duran şampanya şişeleri, renkli konfetiler ve bir disko topundan oluşan eseri partiden geriye kalanlar sanıp çöpe attı. Goldschmied&Chiari ikilisinin enstalasyonu
Dove Andiamo a Ballare Questa Sera?/ Bu Akşam Dans Etmeye Nereye Gideceğiz? adını taşıyordu. Neyse ki toplanan 'çöpler' atılmamıştı. Eser eski haline getirildi.
TABLODA AÇILAN DELİK
Bir başka sanat kazası, iki ay önce Tayvan'daki Huashan Creative Park'taki bir sergide yaşandı. 12 yaşındaki Tayvanlı çocuk, sergiyi gezerken ayağı tümseğe takıldı. Dengesini kaybeden çocuk düşmemek için çabalarken yumruğuyla 1.5 milyon dolarlık tabloda kocaman bir delik açtı. İtalyan ressam Paolo Porpora'nın Leonardo da Vinci'den ilham alarak yaptığı tablo 17. yüzyıldan kalmaydı. 2006 yılında casino dünyasının yakından tanıdığı bir isim olan Steve Wynn ise yumruğuyla değil, dirseğiyle benzer bir kazaya neden oldu. Wynn, Pablo Picasso'nun en ünlü eserlerinden olan
Le Reve'i
(Rüya) arkadaşına sattı. Satıştan hemen önce tabloyu bir grup arkadaşına gösteren Wynn, bu sırada dirseğini tuvale çarpınca eserde 1 TL'lik bozuk para büyüklüğünde delik açıldı. Wynn, 2013'te onarılan tabloyu aynı arkadaşına daha yüksek bir fiyata, 155 milyon dolara sattı.
VAZOLAR PARAMPARÇA
Yine aynı yıl, bir adam ayakkabısının açılan bağcığına basıp Cambridge Üniversitesi Fitzwilliam Müzesi'nin merdivenlerinden yuvarlanınca 17. yüzyıl Qing hanedanlığına ait üç porselen vazonun kırılmasına neden oldu. Müze yetkilileri vazoları altı ayda restore etti. Vazolar özel bir kutunun içinde muhafaza ediliyorlar. Bir başka Picasso vakası 2010 yılında New York'ta yaşandı. Bir kadın ziyaretçi Metropolitan Sanat Müzesi'nde sergilenen
The Actor (
Aktör) adlı eserin üzerine düşünce resimde 15 cm yırtık oluştu. Eserin değeri 130 milyon dolardı. Onarım ve restorasyon çalışmaları üç ay sürdü.
TERTEMİZ YAPANA KADAR OVDU
Ünlü Alman sanatçı Martin Kippenberger'in 2011'de Dortmund'da sergilenen
Wenn's anfaengt durch die Decke zu tropfen/ Tavan Akmaya Başlayınca adlı eseri tahta çıtalardan oluşan bir kule ve altındaki kauçuk kaptan oluşuyordu. Kabın içi akan suyla aşındığı izlenimi vermesi için kahverengiye boyanmıştı. Galerinin temizlikçisi lekelerin gerçek olduğunu düşünerek kabı yepyeniymiş gibi görünecek hale getirene kadar ovdu. 2007'de Tate Britain'a gelen küçük ziyaretçi o sırada galeride sergilenen, Carl Andre'nin
Venus Forge adlı eserinin üzerine kustu. Çelik ve bakırdan oluşan eser yerde sergileniyordu. Bir yıl sonra 2.6 milyon dolara satıldı.
KAZA DEĞİL, PROTESTO
Geçen yıl Miami'deki Perez Sanat Müzesi'nde sergilenen, Çinli sanatçı Ai Weiwei'ye ait 1 milyon dolar değerindeki toprak vazo, Floridalı sanatçı Maximo Caminero tarafından kırıldı. Caminero, rengarenk boyanmış vazoların sergilendiği salona girdi, içlerinden birini seçti ve yere vurarak kırdı. Caminero vazoyu kırmayı planlamadığını, Ai Weiwei'in sanatından esinlendiğini belirtti. Enstalasyonun bir parçası olan, Han hanedanlığı dönemine ait vazoların hemen arkasında duvarda asılı olan siyah beyaz fotoğraflarda Ai Weiwei önce bir vazoyu tutarken, sonra da yere çarpıp kırarken görülüyordu.
ESERİ YEDİNİZ BEYEFENDİ!
Editörümüz Necla Bayraktar anlatıyor: 10 yıldan fazla oluyor; genç ama işini iyi yapan editörüm beni üniversitelerden birindeki bir sanat etkinliği için görevlendirdi. Çoğunluğu yabancı olan sanatçılar bir hafta boyunca İstanbul'u dolaşmış, kenti 'dinlemiş' ve aldıkları esinle oluşturdukları eserlerini sergiliyordu. Sergi alanına girdim ve ilk şoku yaşadım, sanatçıların çoğu İstanbul sokaklarından topladıkları çer çöple eserlerini vücuda getirmeye uğraşıyordu. Kimi sigara izmaritleriyle kimi plastik kaşıklarla İstanbul'u anlatmaya çalışıyordu! Sonuçta ortada ne bir heykel vardı, ne de resim falan... Bir sanat etkinliğine kendimi hazırlamıştım ve bu gördüklerimin sanat olduğuna bir türlü kendimi ikna edemedim. Bir de sanatçılardan tatmin edici yanıtlar alamayınca, öfkeyle gazeteye geri döndüm, soluğu editörümün yanında aldım: "Yahu beni neden bu işlere bulaştırıyorsun, ne sanatı bizi kandırdılar!" diye söylenmeye başladım. Tatlı editörüm "Dur, bak ne anlatacağım sana" diye elini omuzuma attı ve başladı anlatmaya: Henüz Bienal'in ilk yılları... Benim sanatsever editörüm "Bir gidip bakayım" diye düşünüyor. Eserlerin sergilendiği salonda başlıyor dolaşmaya, ilgisini de çekiyor eserler. Tam kendisini kaptırmış, bir eseri incelerken etraftaki masalara serpiştirilmiş kanepeleri görüyor, birini alıp ağzına atıveriyor. İkinci kanepeyi almak için uzandığında, bir el bileğine yapışıyor ve dehşetle soruyor: "Beyefendi ne yapıyorsunuz?" Bizimki şaşkın şaşkın "Ne yapmışım?" diye bir karşı soru soruyor, cevap olarak. Dehşet içindeki kadın: "Eseri yediniz beyefendi, eseri!"
SANAT: CEBİNE BİR PASTACIK AT!
Yazarımız Nur Çintay anlatıyor: Geçen yılki Contemporary İstanbul'a gitmiş olanlar, hele ki kadınlar, hele ki tatlı düşkünleri, Çağla Cabaoğlu Gallery'de sergilenen işleri hatırlar: Sevincy'nin ağzımıza layık dev makaronları, mini cupcake'leri, sonsuz çeşit ve renkteki pastacıkları baş döndürücüydü. İnsan mıknatıslanmış gibi dibinden ayrılamıyor, yalanıp yutkunmadan duramıyordu. Varak vitrinin içindeki bebek renkli azman makaronlar zordu da, şu mini cupcake'ler nasıl da ağza/cebe/çantaya atılır mesafedeydi... Birileri atmış nitekim! İlk günün akşamında, dikkatli sanatseverler ve 'yetkililer' fark etti ki, ufak pastacıkların bir kısmı 'yürümüş'! Sanat hırsızlığı mı şimdi bu? Evet. Ama anlaşılır, mazur görülür, affedilir bir yanı da yok mu? Evet. Sanki kızılmaz da gülünür mü? Evet.