Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Sıkıntıyı nasıl def etsek?

Şeker Portakalı'nı okuyun, Otomatik Portakal' ı seyredin, Galata Kulesi'ne geçmiş olsuna gidin, Mick Jagger dinleyin, Paris'te bir Amerikalı'yı izleyin, bir 'tüp' tanıdığınıza hediye alın... Bugün ve yarın iyisi mi bunları yapın. Niye mi?

Bayram bitti ve yine kayıplı, acılı, belalı günlerden geçtik. Böyle zamanlarda iki yol var: 1. Damardan girip siyasetin, terörün, çıkar ilişkilerinin zalimliğini, kahpeliğini, pisliğini anlatacaksın. 2. En tali yollara sapıp kıldı, tüydü, takılacaksın. Ortası yok.
'Gençler' ne kadar belirsiz bir kategori aslında: Daha ergenlikte ailenin yükünü sırtlayanlar, zorla evlendirilip yavrulatılanlar da gençler, dondurmayı üstüne dökünce "Annnaaaeee" diye bağırıp ne yapacağını soranlar da. Suruç'ta ölerek herkesin içini dağlayanlar da gençler, plaj şezlongunda oje rengi yarıştırıp karşı tarafı tavlama teknikleri okuyan da...
Bir tarafta gençler ölüyor, öbür tarafta ellerinde yok şu burcu kafeslemek için şöyle yap, esas koca bulmak için böyle yap minvalli okumalıklarla gençler ağlarını örüyor! İnsan hakikaten fena oluyor.
Ne yazacağız? İçimizdeki sıkıntıyı nasıl atacağız?
Hafta içi, hafta sonu yapacaklarınızı planlayarak geçiyor ama sonra cumartesi- pazar da evde miskinlikle mundar ediliyor değil mi? Klasik.
Etraftan gelen iddialı önerilerden boğuluyor, kendinizi ölmeden önce gitmek zorunda bırakıldığınız bilmem kaç yer cenderesine kapılmış hissediyorsunuz. Yapış yapış olmamak için de haneye hapsoluyorsunuz.
Biri de kalkıp şöyle uygulanabilir şey dese ya be kardeşim, diye homurdanıyorsunuz. Bugün neler olmuş hayatta, ona bakalım da ufak, sakin, çok mümkün etkinlikler önerelim o zaman. Bugün mesela...
Şeker Portakalı'nı okuyun. Yazarı Vasconcelos 1984'ün 25 Temmuz'unda ölmüş çünkü. Çocukken hatmetmişsinizdir büyük ihtimal ama bazı kitapları yıllar sonraki gözle tekrar okumanın keyfi apayrı. Hızınızı alamayıp Güneşi Uyandıralım ve Delifişek diye devam edebilirsiniz de, hem içinize bir iyimserlik gelir.
Tanıdığınız bir 'tüp'e hediye alın. Dünyanın ilk tüp bebeği Louise Brown 1978'in bugününde doğmuş çünkü. Bu sektörün yaygınlaşma hali bizde de çok enteresan, mutlaka vardır bir 'tüp' eş dost evladı.
İstanbul'daysanız, Galata Kulesi'ne geçmiş olsuna gidin. 1795'in bugününde ahşap kubbesi yanmış çünkü. Paris'te bir Amerikalı'yı seyredin. Ya da Gigi'yi. Yönetmeni Vincente Minnelli 1986'nın bugününde ölmüş çünkü. Pek çok ünlü müzikal filmin yönetmeni bu amcamız, ayrıca Liza Minnelli'nin babası, Judy Garland'ın da kocası.
Yarın mesela...
Richard Wagner'in Parsifal operasını dinleyin. İlk defa Almanya'nın Beyrut'la karıştırılan Bayreuth kentinde 1882'nin 26 Temmuz'unda sahnelenmiş çünkü.
Otomatik Portakal'ı seyredin. Ya da Spartaküs'ü. Ya da Türkçe'ye çevrildiğinde aynı hissi vermeyen adıyla Eyes Wide Shut'ı. Yönetmen Stanley Kubrick, 1928'in yarınında doğmuş çünkü.
Pazar günü evde klima varsa onu açıp çeşitli doğum günü kutlamaları yaparak geçebilir zaten. Kevin Spacey'nin belki bir filmini belki de toplu halde House of Cards dizisini izlersiniz. Sarmazsa Mick Jagger dinlersiniz... Tatile gidemediyseniz de 20'li yaşlarda ölmediğiniz için halinize şükreder, duşa girersiniz...

EYLÜL AYINDA NELER OLACAK?


Bunu bilmek için Nostradamus olmaya gerek yok. Eylül, sanat ayı olacak.
Zaten genellikle öyledir; yaz bitince şehre hareket, bereket gelir. Ve metropol hayatının en iyi yanı: Kültür sanat faaliyetleri başlar.
Bu yıl 14. İstanbul Bienali gerçekleşecek, eş zamanlı başka organizasyonlar da sinerjik bir hava estirecek. Küratör, koleksiyoner, sanat profesyoneli, sanatsever; sektörün pek çok siması bizde buluşacak.
Bienalin başlığı 'Tuzlu Su: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori', başlama tarihi 5 Eylül, paydos zili de 1 Kasım'da çalacak. Müze, tekne, otopark, eski banka, otel, okul, bahçe, dükkân, ev... Böyle böyle 30'dan fazla mekâna yayılacak ve şehrin avantajlarını da kullanıp tuzlu suyun hakkını verecek galiba.
Zira şöyle diyor bienali şekillendiren Carolyn Christov-Bakargiev, bir küratörden ziyade bilim insanı gibi: "Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en önemli içerenlerden, bir anlamda hayati önem taşıyan bir sistemi çalıştırarak insanları hayatta tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla tekrar çalışacaktır, fakat tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali'ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor."
Sudan girdik, Haliç'ten çıkalım: İlk iki yılında da beğenilen çağdaş sanat fuarı ArtInternational, yine Haliç Kongre Merkezi'nde, üçüncü defa düzenlenecek. 4-6 Eylül'de olacak bu. 24 ülkeden 83 esaslı galeri gelecek İstanbul'a. Hangileri olduğu netleşti; Paul Kasmin Gallery'den (New York) Galerie Lelong'a (Paris) meraklısını tatmin edecek isimler ve de Londra'dan Tiflis'e, Stockholm'den Tahran'a ciddi bir çeşitlilik...
Yazın bitmesi genellikle elem ve keder veriyor ama işte bunlar teselli oluyor!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA