Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Çocuklara zeytin!

Bugün bayram yapan çocuklar 2050’de ne yiyip içecek? Paylarına kaç damla suyla kaç tane zeytin düşecek? Geçen hafta Ayvalık’ta düzenlenen Slow Olive’de dört gün boyunca zeytin konuşuldu. Gelenekten geleceğe, gezegenin hali pür melali ortaya döküldü...

İyi bayramlar. Bütün çocukların ve o demode tabirle 'içindeki çocuğu yaşatanların', kendi kelimelerimizle o çocuk şirinliğini, heyecanını, masumiyetini, haşarılığını kaybetmemişlerin 23 Nisan'ı kutlu olsun.
Evvelki gün, üç yaşında kızı olan bir arkadaşımla konuşuyordum. Babaanne, yazın büyük bölümünü Bodrum'da geçiriyor, Derin'i de götürmek istiyormuş. Anneyle babaannenin arası gayet iyi ama "Daha üç yaşında, çok küçük değil mi, hani beş olsa tamam da..." dedi anne, "Ama o zaman da belki o istemez götürmek, şimdi en dertsiz, en tatlı zamanı. En kolay. Sonra okul başlayacak, büyüdükçe sorunlar, çatışmalar, masraflar, her şey artacak. Offf, nasıl olacak bilmiyorum, bazen düşündükçe nefes alamıyorum."
Çocuk sahibi herkes benzer ruh halinde. Okul meselesi; seçim, eğitim, başarı, gelecek vs açısından da, maddi olarak da içinden çıkılmaz bir endişe girdabı. Asıl daha geniş bakınca, bir de dünya halleri var: İklim deliriyor, su bitiyor, gezegen tükeniyor. Çocuk varsa, ne kadar umursamaz da olsa yapınız, 'Benden sonra tufan'cılık yapamazsınız. İlerisi de takılır kafanıza: 2050'de ne yiyip içecek ki bunlar?
Ömer Madra'yı (İklim İçin Kampanyası), Mahir Ilgaz'ı (350.org), Akgün İlhan'ı (Su Hakkı Kampanyası) dinleyince, insanın kafasına iyice dank ediyor ki, bu işin şakası yok. 2050'de çocuklar için balık ya da zeytin yemek de hayal olacak, hakkına düşen su da damlayla sayılacak.

İYİ, TEMİZ, ADİL
Baştan anlatalım: Geçen hafta sonu (14-17 Nisan) Ayvalık'ta Cunda Adası'nda Slow Olive'deydik. O da nesi, diyenlere:
Slow Food'a aşina mısınız? Halk destekli uluslararası bir örgütlenme Slow Food. Adının çağrıştırdığı üzere, fast food ile koşturmacalı hayatın bizi ele geçirmesine, yerel ve geleneksel gıdanın kaybolmasına tepki olarak kuruluyor. 25 yıl önce. Hakiki yemeğin tadını hatırlamak, nereden geldiğini bilmek, gıda seçimlerinin dünyanın geri kalanını nasıl etkilediğini düşünmek... İnsanları bu yönde dürtmek amacıyla...
Tüm dünyada gıda biyoçeşitliliğini ve geleneklerini korumak için çalışıyor, üreticilerle tüketiciler arasında köprüler kuruyor ve gıdaya dair, o hâlâ popülaritesini kaybetmeyen tabirle 'farkındalık' sağlıyor. Ninelerin yediğini, torunlar da yiyebilsin istiyor.
'Herkes için iyi, temiz ve adil gıda' diyor Slow Food'cular. 'İyi'den kasıt taze, lezzetli, yerel, mevsimsel, velhasıl 'oh' dedirten... 'Temiz'le hayal edilen, çevreye, insan sağlığına ve hayvan refahına zarar vermeyen... 'Adil' ise bir tür 'kazan-kazan' durumu: Üreticiler için adaletli koşullar ve kazançlar, tüketiciler için de makul fiyatlar..

ZEYTİN İLK BİZDE
Salone del Gusto, Terra Madre, Slow Fish, Slow Cheese, AsiO Gusto, Euro Gusto... Pek çok etkinlik gerçekleştiriyorlar yıllar içinde. Üretici, tüketici, çiftçi, balıkçı, akademisyen, zanaatkâr, araştırmacı... Torino'dan Zürih'e, Cenova'dan Seul'e, binlerce gıda profesyonelini ve meraklısını bir araya getiriyorlar.
Balıktan peynire uzanıyorlar da niye zeytine dair bir şey yapmıyorlar? Slow Food'un Türkiye şubesi diyebileceğimiz Fikir Sahibi Damaklar ve Defne Koryürek bunu soruyor işte ve Slow Olive'i Türkiye'de, Ayvalık'ta yapma fikriyle yazışmalar başlıyor.
Batı'dan da Ortadoğu'dan da pek çok isim davet ediliyor. Çevreye, besine, gezegene, geleceğe duyarlı pek çok isim de seferber, hatta gizli kahraman oluyor. Sonuç: Slow Olive'de dört gün boyunca zeytin konuşuluyor.
Konuşuldu. Dışarısı temmuz taklidi yaparken, yüzünü güneşe verip yayılmak varken, Cunda'daki Kültür Merkezi'ne tırmanıp zeytin dinledi, anlattı, tartıştı insanlar...

ZEYTİN DE YİYEBİLSİ NLER !
Artun Ünsal'ı dinlemek her zamanki gibi hayranlık ve haz noktalarını gıdıkladı, Şemsa Denizsel'in alevlendirdiği zeytinyağlı taze fasulyeye şeker konup konmayacağı tartışması günlerce sürebilirdi ama işin yemek faslını yarına bırakalım. '2050 yılında zeytin' panelindeki rakamlardan, oranlardan, verilerden, belgelerden anladığımız, 2050'de çocukları çok da bereketli bir dünyanın beklemediği. 'Çok' fazla bonkör bir kelime oldu, 'hiç' daha gerçekçi galiba.
Bugün bayram, sevinelim. Ama balık gibi vaktiyle afiyetle yenen bir deniz güzelliğini tanımadan, zeytinin tadını bilmeden büyüyen çocuklar fikri de çok ürpertici, fena acıtıcı. Boş vermeden, bazı bedellerin fazla ağır olduğunu unutmadan, pirince giderken evdeki bulgurdan olmadan yaşayalım. Sonra üzülmeyelim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA