Önceki 10 yılda olduğu gibi, bu yıl da resmi adı 11. Uluslararası Dil ve Kültür Festivali olan, ama daha çok
Türkçe Olimpiyatları olarak bilinen bu coşkulu ilişki, bir çok ilimizde kutlandı. Ülkemizin
büyük emek ve harcamalarla gerçekleştirdiği bu festival, 2003 yılından bu yana kar topunun yuvarlandıkça büyümesi gibi, 17 ülke ve 62 öğrenciden bu yıl 140 ülke ve 2 bin öğrenciye kadar ulaştı. Salonlara, stadyumlara kadar gidemeyenler televizyonlardan bu
coşkulu festivali izlemişlerdir. Dünyanın 140 ülkesinden gelen bu öğrenciler "Ben Türkçeyi daha iyi biliyorum" hünerlerini ortaya koymanın
çırpınışı içindeydiler. İnceledim, bugüne kadar dünyada hiçbir ülke kendi dilini ve kültürünü dünyaya yayabilmek için böylesine bir faaliyet gerçekleştiremedikleri gibi, bundan böyle de yapılabileceğini düşünemiyorum.
ÖZBEKİSTAN'DAKİ ŞAŞKINLIK
Türk dili eğitiminin
dünyaya yayılması olayına ilk kez 1992 yılında tanık olmuştum. Sovyetler'in dağılmasından sonra 1992 yılında Asya Türk cumhuriyetlerinde demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisi konularında konferanslar vermek, üniversite ve halk sohbetleri yapmak için davet edildilmiştim. İlk durağım olan Semerkant'ta bir ilkokula götürmüşlerdi. Türk ve Özbek bayrakları ile
Atatürk ve İslam Kerimov'un resimleri bulunan giriş sonrasında, kahvaltımızı takiben bir salona alınmıştık. Sahneye öğretmenleri ile birlikte gelen 10-12 kadar öğrenci önce bir parça okudular. Özbeklerlerle dikkatle dinledik. Hemen sonrasında
İstiklal Marşımız okunmaya başlayınca saygı duruşuna kalkışımız Özbekleri şaşırtmış olsa da, bize katıldılar. Milli marşlarını dinlerken yerlerinden kımıldamadıklarını daha sonra öğrendik. Arkasından Türkçe konuşmalar ve Türk musikisi parçaları. Uğradığımız öteki ülkelerde de aynı görüntü ile karşı karşıya kalmıştık. Aynı tarihlerde Türkiye'ye davet edilen 10 bin dolaylarındaki Türk Cumhuriyeti üniversite öğrencilerinden
İzmir'in payına bin kadarı düşmüştü. Bu öğrencilerle Valilikte oluşturulan bir koordinatörlük aracılığı ile ilişkilerimiz devam etmişti. Bir yandan pek çok ülkede açılan Türk okullarında eğitim gören ve Türkçeyi ana dilleri kadar öğrenen on binlerce genç, öte yandan lisans üstü çalışmalarını Türkiye'de yürüten binlerce Türk cumhuriyetleri gençleri.
TABLONUN BÜTÜNÜ
Olayı sadece kendi ülkelerindeki Türk okullarında eğitim gören yüz binlerce gencin ve Türkiye'de lisans eğitimi gören binlerce gencin Türkçe öğrenmeleri olarak değerlendirdiğimizde tablonun bütününü görememiş oluruz. Bunlara ek olarak iki çok önemli fayda da gözden uzak tutulmamalıdır. Birincisi, bu gençler ileriki yıllarda ülkelerinde
önemli kademelere geldikleri zaman, Türkiye ilişkilerinde birer
gönüllü elçi görevi üstlenecekler. İkincisini geçen yıl yaşadığım bir olayı anlatarak açıklamaya çalışayım: İzmir Ticaret Odası'nın Hilton Oteli'ndeki yemekli toplantısına davet edilmiştim. On kişilik yemek masamızda, benim dışımdaki dokuz işadamı birbirlerine, öncelikle
Afrika ülkelerine yapacakları iş seyahatini anlatıyorlardı. Bir süre konuşmaları dinledikten sonra bir dostuma "Gideceğiniz ülkede kiminle görüşeceğiniz ve onların dilinde nasıl anlaşacağınız ile ilgili bir düzenleme yapıldı mı?" diye sordum. "İşimizin en kolay tarafı bu" cevabını alıp, hayrete düştüğümü görünce "Oralarda
Türk okullarından yetişmiş gençler var ya, merak ettiğiniz bütün düzenlemeleri onlar kotardılar bile" dediler. Başlangıçta söylediğim gibi, her geçen yıl kar topu yuvarlanarak devasa bir boyut kazanmış. Sonraki yıllarda bu gençler bürokrasinin üst kademelere geldiklerinde,
parlamentolarında yer aldıklarındaki manzarayı birlikte düşünelim. Türkiye'nin kazancının
çok boyutlu olduğunu görürüz.