Ne kadar "az", o kadar mutlu! Uzun zamandır böyle hissediyorum...
Mutluluğun en hakiki hali aslında hayatın en saf halidir. Tüm fazlalıklardan arınmış, teferruatsız, elinizi kolunuzu sallaya sallaya, güzel bir günbatımında
deniz kenarında yürüdüğünüzü düşünün... Suyun sesini "duyabilmek", gökyüzünün rengini "görebilmek", havanın kokusunu "hissedebilmek", çevrenizdeki tüm bu hakikatin varlığına dair mutlak bir kavrayış içinde olabilmek için her şeyden çok,
her şeyin ötesine geçip mutlak "sen"e varmalı... Varoluşun üstüne dışsal etkenlerle eklenen tüm sosyal, profesyonel vb gibi kimlikleri geride bırakıp sadece "
varlık" olarak yürüyebilmeli o suyun içinde!
***
Buddha, zamanında kendini bulmak ve yaşamın özüne/ hakikate varmak için sahip olduğu tüm
mal, mülk ve sosyal yaşamı geride bırakıp dağlarda inzivaya çekildiğinde, üzerinde sadece sarındığı bir kumaş parçası ve elinde de dereden, nehirden su içmek üzere tahta bir kap varmış. Sonra bir gün demiş ki, "Aslında suyu da avcumun içine doldurup içebilirim, bu
kaba da ihtiyacım yok"! Bizim de yaşadığımız şu biçare 21. Yüzyıl dünyasında, sosyal hayattan ve üzerimizdeki
materyal/ manevi yüklerden en çok doğaya yaklaştıkça uzaklaşabiliyoruz sanırım. Düşünsenize, tatildesiniz ve tüm eşyalar odanızda,
üzerinizde bir şortla denizin içinden yürüyorsunuz... Diyelim önünüz mavi, ardınız yeşil... Ayağınızın altında çakıl taşları... Ve bir de o "deniz" kokusu yok mu! İşte burada, normal şehir koşturmacası ve iş dünyasında unuttuğumuz o
asıl hayat ve asıl kainata en çok yaklaştığımız anları yaşama şansı yakalıyoruz aslında. Ben böyle anlarda kendimi "ben" olarak hissetmiyorum artık... Adeta o doğaya, o toprağa, o suya karışıyorum.
Bedenim iyice bütüne ait oluyor... Su gibi hissediyor, su oluyorum sonunda!
***
Hayatla, doğayla aramıza giren her türlü fazla ve "gereksiz" düşünce, tasa, eşya, plan, aksesuar, yemek, ağırlık, zorlama ve mecburiyet, yaşamın sırrına biraz daha uzak düşürüyor bizi.
En saf haliyle su gibi olmalı, su gibi akmalı aslında yaşamın kalbine... Suyun nehre, denize, toprağa dökülerek doğaya karıştığı gibi. İşte hayat bu, işte mutluluk bu, işte "kendini" ve kalbini en çok hissedebileceğin, tabiri caizse
atomun çekirdeğine ineceğin yer burası!