Seçimler öncesinde gerek yerel yönetimde, gerekse merkezi yönetimde en çok duyulan sözlerden birisi "proje üretmek"tir. Basit bir anlatımla proje üretmek, bir faaliyeti dört dörtlük tasarlamaktır. Benim projelendirme ile ilk ciddi ilişkim 1960'larda ABD'nin Michigan eyaletindeki Michigan State Üniversitesinde (MSU) lisans üstü çalışmalarım sırasında başladı. O sırada, ABD için bile çok yeni bir konu olan PERT (Project Evaluation and Review Techniques-Projeleri Değerlendirme ve Gözden Geçirme Tekniği) hemen her mesleki dergide makale olarak yer almaktaydı. Benim de dikkatimi çekince doktoramın tez konusu olarak benimsedim. Türkiye'ye döndüğüm sırada da
Keban Barajı'nın proje çalışmaları ODTÜ'de yapılırken katkım da olmuştu.
CEVABI GERÇEKÇİ OLMALI
O tarihten bu yana "proje" sözüne kulak kabartırım, nasıl yapmaya çalıştıkları dikkatimi çeker. İzmir basınına şu günlerde göz attığınızda, bir belediyemizin uygulamak için 15 projesinin ellerinde bulunduğu, başka bir kuruluşun da ürettiği projenin 2020 EXPO'su için temel referans olacağı dikkatinizi çekmiştir. Bu projelerin ayrıntılarını bilemediğim için bir eleştiri yapabilme şansım da yok. Bir projenin ayaklarının yere basabilir, yani uygulanabilir olması için "Ne yapılacak, kim, nerede, nasıl, kiminle, ne ile, ne zaman, ne kadar, kimin için, kaça vs. yapacak?" sorularının gerçekçi olarak cevaplandırılmasından sonra karar verilebilir. Bugünlerde İzmir basınında yer alan proje haberlerinden hangilerinin bu sorulardan kaçını cevaplandırabildiğinin bilgisine sahip değilim. Ama, İzmir basınında son günlerde yer alan bu proje haberlerini okuduğumda da hep
"Bu güne kadar neden beklendi?" sorusunu kendi kendime sorarım.
BULDAN ÖRNEĞİ ÇOK İLGİNÇ
Eğer projeler yukarıdaki sorulara olumlu cevapları veremiyorlarsa, raflarda birer kağıt tomarı olarak,uygulamaya geçilmişse de, yarı yolda kalır. Aklıma bir fıkra geliverdi. Birisi derenin kenarına çömelmiş balçığı mıncıklayarak bir şeyler yapmaktaymış. Oradan geçen biri merak edip
"Hemşerim, ne yapıyorsun?" diye sorunca bizimki
"Adam yapıyorum" demiş. Yoldan geçen de
"Oh ne ala, rızkını vermedikten sonra yap yap koyuver" diyerek yoluna devam etmiş. İşte bu fıkra yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı bir anlamda özetler. İzmir'de veya başka herhangi bir yerde başlayıp da yarım bırakılmış neleri görürseniz, onların hemen tamamı soruları noksan sorulmuş veya cevapları tam verilememiş projelerdir. İşte size soruları tam cevaplandırılmamış bir proje örneği. 1970'lerde Ege Üniversitesinde Tekstil Mühendisliği Bölüm Başkanlığı görevini yapmaktaydım. Denizli'nin Buldan ilçesinde üretilen
buldan bezleri ile ilgili inceleme yapacaktım. Genelde her evin zemin katında bir köşeye sıkıştırılmış tezgahta ev kadını bir yandan dokumasını yaparken, öte yandan evinin yemeği, temizliği, arada bir de bebeği ile de ilgilenirmiş. Tezgahın çok dar bir mekanda olması, tezgahı kullananın beden yapısını da olumsuz yönde etkiliyormuş. İlçeye yeni atanan kaymakam, ev kadınlarını
sağlıksız bu üretim yerinden kurtarabilmek için, uygun bir yere işyerleri inşa ettirmiş. Ne var ki, tezgahlarını bu yeni yerlere nakledenlerin sayısı beklendiği kadar olamamış. Çünkü ev kadınları önceleri bütün işlerini aynı çatının altında yapabilirken, şimdi ev işlerini yapamayacaklarmış. Yani tezgaha gitse ev işleri yüz üstü kalacak, ev işlerine koyulsa tezgah duracak. Anlaşılan, yeni kaymakam
tezgahları da içinde olan evler yaptırabilseymiş, her şey yolunda gidecekmiş. İşte Buldan'da olduğu gibi İzmir'de ve pek çok yerde başlayamamış, yarıda bırakılmış projeler bütün ayrıntıları düşünülmeden hayata geçirilmeye çalışılmasındandır. Dış görünüşü ile çok ilgi çekici gibi olsalar bile bütün ayrıntıların dikkate alınmamış olması sebebiyle yolda kalmaya mahkum olurlar.