Aaaaahh hayat... Yıllar, aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar, anlar...
Zamanın en küçük parçası bile öyle değerli ki, vızır vızır uçan bir sineğin peşindeki biçare ellerim gibi, onu yakalamaya, tutmaya çabalar buluyorum artık kendimi! Bence yılların geçmesi öyle yaşlanıyorum/buruşuyorum filan diye değil, zaman azalıyor diye dokunuyor insana en çok. O yüzden belli bir yaştan, hayatın kıymetini iyice anladıktan sonra
her ana şükran duyar oluyorsun. Damağında tadına doyamadığın ve yutkunmaya kıyamadığın bir lokma gibi, hissede hissede yaşıyorsun her anı...
***
Ne zaman bir "mola" fırsatını tatil/seyahat koşturmacasıyla doldurmayıp kendimi şehrimin, mahallemin, evimin, yani kendi mekanımın kollarına bıraksam,
özgürlüğün ve "kendiliğindenliğin" ritminde hayatın farkına daha çok varıyorum. Hımmmm... İstediğim saatte uyanmışım ve üstelik bugün beni bekleyen hiçbir görev, "zorunluluk" ya da "acele" yok! O kadar kıymetli bir
yaşamla baş başa olma hali ki bu... Sırça fanusa alıp saklamalı. Bir tablo gibi karşısına geçip uzun uzun seyrine dalmalı... İyi bir müzik gibi, gözlerin sımsıkı kapalı dinlemeli ahengini... Şimdi sabah 10, gece 1 gibi yatsam, ooooh daha önümde var tam 15 saat... Çok çok çok güzel...
Lütfen çabuk geçmesin! Önce bir yürüyüş, sonra yeni aldığım
kitaplarla saadet, hatta aylık dergiler de beni bekler... Akşama bir iki film, arada şu uzun zamandır el değmemiş çekmeceleri düzenleyip kafa toplamaca ve huzura eriş... İtalyanlar'ın dediği gibi "dolce far niente" yani
"hiçbir şey yapmamanın tadı" mı desem, yoksa istediğini yapmak mı... Tabii buzdolabında da keyifli bir şeyler olmalı, arada sıcaktan bunalınca bir iki tane ağza atıp ferahlayacağınız buz gibi ve tatlı meyveler...
Elinizin altında sevdiğiniz içecekler, çay, kahve... Öyle illa kötü abur cuburlar demiyorum ama güne renk katarak eşlik edecek atıştırmalıklar işte...
***
Modern dünyanın, rekabetin, mücadelenin, tüketimin, mecburiyetlerin,
"öğretilmişliklerin/ koşullanmışlıkların" sıkışmış insanlarıyız... Tabii ki aptal değiliz, ama sistem bu... Mecburuz, biliyorum. Biliyorum ve diyorum ki, en azından çılgınca koşturmaya dur dediğimiz
küçük molaların değerini bilelim, hayatın kalbine gitmek için...
Biraz sinek kovalayalım, sivrisinek olmamak için!