Ayvalık'ta bizim
8-10 kişilik bir arkadaş grubumuz var. Zaman zaman toplanır birlikte yemek yer,
"rakı, balık, Ayvalık" ya da
"mangal partisi" yaparız. Geçenlerde yine böyle bir "
rakı, balık, Ayvalık" toplantısı yapmak için karar aldık. Havalar kötüydü, bizim gibi amatör balıkçıların balığa çıkıp avlanacağı bir hava değildi. Balıkçıdan alalım diye düşündük. Bazı balıkçıları gördüğümüzde yüreklerimiz parçalandı. Özellikle
Ayvalık Atatürk Caddesi boyunca, işportacı balıkçıların hali içler acısıydı. Minicik dil balığı yavruları, minicik karagöz yavruları, minicik kırlangıç yavruları tezgahta satılmayı bekliyordu. Dayanamadım kırlangıç yavrularını göstererek
"Bu ne cins balık" diye sordum.
"Kırlangıç" dediler.
"Sen barbunya mı sandın?" diye de eklediler.
"Bunlar daha yavru günah değil mi!" sözüme de,
"Biz tutmuyoruz ki, gırgırlar tutuyor, biz satıyoruz" cevabını verdiler. İşporta balıkçılar haklıydı. Geceleri denizi tarumar eden gırgırların çekip aldığı
"kayıt dışı" tabir edilen balıklardı onlar.
Kilosu 50 kuruşa, 1 liraya toptan alınıyor, ayıklanıp temizlikten sonra, işportacılarda tezgahlara çıkarılıyordu.
CEZAYI GARİBAN ÇEKİYOR
İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü denetimlerinden kaçan bu balıklar tezgahlarda yakalandığında üç kuruş için didinen
"gariban" işportacının canı yanıyor, cezayı gırgırcılar değil, o yiyor. Geçenlerde,
Burhaniye İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü mühendislerinden
Ömer Kazım İnce, bana bir fotoğraf ve bir not yollamıştı. Notta da,
"Can Bey, geçen gün bir yazınız vardı,
'Lüferlere ne oldu' diye. Bakın lüferin küçüğü çinekop bunlar. Av yasağı olmasına rağmen, balık hallerinden kasa kasa topluyoruz, sonra da
'Nerede bu lüfer?' diye hayıflanarak sormaya devam ediyoruz. Maalesef bu balıklar
20 santimi geçemediği için üreyemedi. Böyle giderse daha
'Balık nerede?' diye çok sorarız" yazıyordu.
4 kasa da minicik lüfer yavrusu çinekop fotoğrafı vardı. Önceki gün
Cunda Adası'nda
Taş Kahve'de bir kahve içecektik. Benim balıkçı arkadaşım
Hasan Tosya, paraketa yemliyordu. Beni görünce
"Can Ağabey,
bu denizin sahibi yok mu? Denizin içi büyük büyük naylon parçalarıyla dolu. Denizi berbat ediyor, uskurlara dolanıyor, çok zarar veriyor" dedi.
KATMERLİ ZARAR VERİYORLAR
3.5- 4 metrekare genişliğindeki bu naylonlar gece balığa çıkan gırgırlar tarafından denize atılıyormuş. Eskiden gırgırlar tuttukları balıkları koymak için ağaç kasalar kullanıyorlarmış.
Avrupa Birliği normlarına uymak için bu kasalar
"köpük" dediğimiz strafor kutulara dönüşmüş. Strafor kutular ise,
15'lik kutular halinde naylonlara sarılı olarak satılıyormuş. Gırgırlar, balıkları yakalayıp sandıklamak istediklerinde bu naylonları çıkarıp çöpe atacaklarına daha kolaylarına geldiği için denize salıyorlarmış. Her bir gırgır teknesi en az
10 naylon poşeti denize atıyormuş. Ortalama her gece
10 gırgır teknesinin denize açıldığını ve her birinin
10'ar naylon paketi günler geceler boyu denize bıraktıklarını düşünürseniz işin vahameti ortaya çıkar.
Cundalı balıkçılar bu naylonlardan toplayıp
Sahil Güvenlik'e götürüp şikayette bulunmuşlar ama değişen bir şey olmamış. Bir de balıkçılar arasında
"hayalet ağ" olarak adlandırılan
monofilament ve multifilament misina ağları, çabuk parçalanıp koptuğu için deniz diplerinde büyük parçalara ayrılarak yıllarca bozulmadan kalıyor. Balıklar ve diğer deniz canlıları ise, bu parçalanmış başıboş ağlara takılarak ölmekte ve eko-sisteme büyük zarar vermekte.
SATIŞI YASAK, KULLANIMI SERBEST
Bakanlık, tek katlı
monofilament misina ağlarının ve çok katlı
multifilament misina ağlarının kullanımı
Eylül 2012'den itibaren yasaklamış. Ağların kullanımı yasaklanmış ama bir sürü internet linklerinde görüldüğü gibi satışı yasaklanmamış. Bu ağlar, denizde çok çabuk koptuğundan ve çok ucuz fiyatlarla satıldıkları için balıkçılar tarafından kurtarılması zor ise hiç uğraşılmadan olduğu gibi denize bırakılmaktaymış. Çözüm ise satışının da yasaklanmasıymış. Birileri denizlerimize sahip çıksa da biz de teşekkür etsek.