Kuraklık kapımıza dayandı. Nisan ayının son günlerini yaşıyoruz ama, güneş kavuruyor. Sıcak, çok sıcak günler kapıda. Kar manzaraları
kartpostallarda kaldı. Her ne kadar son günlerde yağan yağmur toprağın yüzünü yıkadıysa da; genele baktığımzda yeterli yağmur yağmıyor,
yağsa da ancak ıslatıyor... Barajlar "SOS" diye haykırırken, tasarruf önlemleri adına "TIS" yok. Yol kenarlarında oto duşları gecegündüz boşa akıyor, tarımsal sulamalarda bilinçsiz kullanımlar devam ediyor. Binlerce ton suyu, bir çim uğruna feda ederken, geleceğimizi bozuk para gibi harcadığımızın farkında değiliz.
"Ağacın gölgesi, suyun sesi yoksa, insan da yok" diye bas bas bağırıyor çevreciler. Her yıl binlerce ağacı kurban verdiğimiz orman yangınları, şimdiden ürkütüyor. Piknik alanlarında yakılan mangallar, otolardan savrulan sigara izmaritleri kara kara düşündürüyor. Ciddi önlemler, caydırıcı cezalar, çevre ve kuraklık adına eğitimler beklerken, hemen her ağızdan "susuzluk yok " kandırmacaları duymaktayız. Açıkçası, susuz yazlar kapıda, yöneticiler firarda. Kirlettiğimiz akarsular, yaptığımız ağaç ve orman katliamları, boşa akıttığımız sular, yeşil alanlara döktüğümüz molozlar, bizi
geri dönülmez bir maceraya götürüyor. Açıkçası doğa, bu hoyrat kullanımın,
bu katliamın hesabını sormaya hazırlanıyor.. Mevcut su stoklarına göre konuşuyor, belki günü kurtarıyoruz ama yarınlara gözlerimizi kapadığımızın farkına varmıyoruz. "Damlaya damlaya göl olur" atasözüne inat,
harcaya harcaya yaza yelken açmaktayız. Evet, belki mevcut stoklarla, ara sıra yapılacak kesintilerle bu yazı geride bırakacağız ama ya sonra! Önümüzdeki sonbahar ve kış aylarında bu açığı kapatacak yağışların olacağını kim söyliyebilir!.. Sorun bugün değil. "Ya sonra " diye sormamız gerekmiyor mu!.. Bu soruyu sormuyor ve bu soruya cevap ve çareler üretemiyorsak, cevabını da verelim olsun bitsin: "Yarın çok geç olacak"