Kimi insanları cümlelere sığdırmaya çalışmak çok zordur. Anjelika Akbar cümlelere sığmayan insanlardan biri, bir sanatçı. Kazakistan'da, müzisyen ve felsefeci bir baba ile müzisyen bir annenin kızı olarak dünyaya gelen Anjelika Akbar 2,5 yaşında nota biliyordu ve piyano çalabiliyordu. 400'den fazla bestesi bulunan ünlü piyanistin besteci ve yorumcu kimliği dışında, yazar kimliği de var. Piyano çalışmaları dışında iki kitabı yayınlanan Anjelika Akbar'ın üçüncü kitabı ise yolda. Ünlü sanatçı ile Egeli Sabah için İzmir konseri öncesi bir araya geldik.
İzmir'e konserlere geldiğinizi biliyoruz. Bu anlamda İzmir halkının klasik müziğe bakış açısını nasıl değerlendirirsiniz? - Yıllardır İzmir'e çok severek geliyorum. İzmir'de Türkiye'deki belli başlı şehirlerde olduğu gibi iyi bir müzik sever kitlesi var. İzmir bence çok neşeli bir şehir. Bu özellikle burada yaşayan insanlara da yansıyor. Biz İzmirlilerle birbirimizi seviyoruz.
2,5 yaşında müzik yeteneğiniz keşfedildi ve harika çocukların kabul edildiği bir okulda eğitim almaya başladınız. Bir çocuk olarak bunun zorluğunu yaşadınız mı? İçinizde çocukken yapmamış olmanın üzüntüsünü yaşadığınız şeyler oldu mu? - Üzüntüsünü yaşamadım, özlemini zaman zaman yaşadığım bir iki şey var çocukluğuma dair. Mesela kum havuzunda hafif nemli kumu kürekle küçük kovaya doldurup tersine çevirmek! Öyle bir zevk ki, hâlâ o anda yaşadığım duyguyu hatırlıyorum. Demek ki bunu çok az yapmışım çocukluğumda ki aklımda kaldı... Oyuncaklar ile hiç alakam yoktu, ilgilenmezdim. Benim ilgimi çeken müzik enstrümanları, kitaplar, plaklar ve de resim yapmaktı... Bunları o kadar aşk ile yapıyordum ki, dünyanın hiçbir oyuncağı önüne geçemezdi... SSCB'de o yıllarda da çok çeşit oyuncaklar vardı, çocuklar için eğlenecek birçok alan da. Ama ilgi alanım o değildi.
Üç kitap yazdınız. Yazarlık fikri sizde nasıl oluştu? Yazmak size ne hissettiriyor? Kitaplarınızdan biraz bahsedebilir misiniz? - Üçüncü kitap henüz çıkmadı. Diğer iki kitap tamamen spontane gelişti. Tabii bunun aslında uzun bir ön hazırlığı vardı. Yine çocukluğa dayanan...4 yaşında iken okumayı öğrendim ve çok kitap okurdum. Ayrıca müzikli sesli kitap-plakları vardı bende, orada duyduğum hikâye ve masalları ezberlerdim. Gittiğim çocuk yuvamda 5-7 yaş arasında düzenli olarak çocuklara masal anlatıyordum. Özel de sandalyem vardı, ciddi ciddi tüm sınıf (SSCB yuva sınıfları çok kalabalık idi, 30 kişi civarında) önümde oturuyordu ve "Anjelika'nın Masal Saati"nde anlattıklarımı dinliyordu. O nasıl gelişti bilmiyorum, büyük ihtimal hocalar böyle bir özelliğimi keşfedip bunu etkinliğe dönüştürdü. İşte o zamanlardan itibaren ses kadar söz de benim için önemi oldu. Daha sonralarda okulda senaryolar yazıp sahneye koyardım ve de oyuncu olarak da oynardım, hem müziklerini de yapardım. Yine 16-17 yaşlarında şiirlerim yayınlanmıştı. Yazmam için hiçbir zaman özel bir çaba göstermedim. Yazarlık kaygım da yoktu. Sadece içimden akan kelimeleri kâğıda aktarıp kitap haline getirmiş oldum...
Sanıyorum 13 albüm çalışmanız var. Albümde bir parçaya yer vermek istediğinizde neyi temel alırsınız?
- Benim tüm albümlerim bir konsept üzerine kuruldu. Konseptin bana göre gerekliliği ne ise, albüme girecek eserler de buna göre şekilleniyor. En önemli kıstas eserlerin kalbime dokunmasıdır. Dokunuyorsa, o zaman icra ettiğim zaman dinleyicilere de dokunur...
MÜKEMMEL ANNE DEĞİLİM
Başarılı bir kadın ve mükemmel bir anne profiliniz var. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
- Teşekkür ediyorum. Öncelikle mükemmel anne olduğumu düşünmüyorum. Ayrıca annelerin "mükemmel anne olma" hevesini de tam anlayamıyorum açıkçası. O kadar göreceli bir şey ki.
Bestelerinizi yaparken ilham aldığınız şeyler? - Her şey ilham olabiliyor... Beni etkileyen olaylar, insanlar, olgular içimde notalar diline tercüme oluyor ve besteler bu şekilde oluşuyor.
Bugünlerde en önemli bulduğunuz ve üzerinde çalıştığınız proje hakkında bilgi verir misiniz? - Bu günlerde en önemli projem Ayvazovski'nin
İstanbul'u ve Pitoresk İstanbul
projesi. Boyut Yayın Grubu ile birlikte
kurduğumuz bu proje benim hayatımda
bir dönüm noktası oldu diyebilirim.
Boyut'un Genel Sanat Yönetmeni Murat
Öneş ile el ele görüntü ve müzikten özel
bir harman meydana getirerek, Boyut'un
Genel Yönetmeni Bülent Özükan'in projeye
edebiyat çerçevesini oluşturduğu
CodexArt dijital sergileri, sanat, edebiyat
ve teknolojinin birleştiği yeni çağdaş görsel
sanatlar sunma biçiminin bir örneğidir.
Hayatınızda piyano olmasaydı piyanonun yerine ne koyabilirdiniz? - Bilmiyorum... Bunu hayal etmek zor.
Piyano sanki bedenimin bir parçası gibidir,
olmasaydı ne olurdu diye düşünemiyorum.
Ama müzisyen olmasaydınız ne
olursunuz diye sorarsanız. Sinema yönetmeni
veya oyuncu olurdum.
Bugünlerde ne tür parçaları ve hangi sanatçıları dinlemeyi tercih ediyorsunuz? - Her zaman ağırlıklı olarak klasik
Batı müziği eserlerini dinliyorum. Bunun
dışında world music çok seviyorum. Özel
ilgi alanım Hint ragalarıdır, ayrıca Karadeniz
müzikleri ve bazı ilahiler.
Son olarak bundan sonraki projeleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz? - Dijital sergiler için müzikleri hazırlamaya
devam edeceğim. Ayrıca her zaman
sinema filmleri senaryolarına da açığım,
beğendiğim senaryolara müzik bestelemek
en sevdiğim alanlar arasındadır.