"Yalnızlar Rıhtımı" şarkısının sözlerinin ve bestesinin Kemal İnci'ye ait olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Aşık olduğu kadının sesini dinlerken yaptığı bu şarkının bir klasik olacağını O da bilmiyormuş. 1951'de Nilgün adlı filmle ilk rolünü alan Kemal İnci, 65 yıllık deneyimini Yeşilçam Anıları adlı kitabında toplayarak bu konuda yazılmış eserlere yenisini ve en samimisini ekledi. Büyük beğeni alan kitabını imzalarken çok mutlu olduğunu söyleyen Kemal İnci ile sıcacık bir sohbet gerçekleştirdik...
Siz Yeşilçam'ın fenomenlerinden birisiniz ve sürekli halk ile iç içesiniz. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Evet, beni kitabımı imzalarken görenler çok şaşırıyorlar. Ben yıllarımı verdiğim mesleğimdeki ürünümü imzalıyorum aslında. Kitabı kendim çıkardıktan sonra pek çok insan geldi ve bana "Keşke sizin gibi sinemaya bu kadar yıl emeğini veren herkes anısını yazsaydı" diye. Beni kutluyorlar ve beni takdir ederek kitabımı alıyorlar. Kitap yazma fikri nasıl oluştu? Bendeki Yeşilçam fotoğraflarını 50 sene sakladım. Bazı gazeteciler röportaj yapmak istediler. Ben bunları kendim yazmak istediğim için vermedim. 21 yıldır İzmir'de yaşıyorum. Üç sene evvel başladım kafamdaki notları yazmaya. Bu çalışma bir yıl kadar sürdü. 2015'te kitabım çıktı. 5. baskıyı yaptık. Okuyan birbirine tavsiye etti. Ben üniversitelere gitmeyi ve kitap fuarlarına daha çok katılmak istiyorum tabi. Atilla Dorsay'a buradan sitem gönderiyorum. Bu kitapla ilgili kritik yapmasını beklerdim.
Dokuz yaşında sinemanızı kurmuşsunuz. Nasıl oldu? Biraz anlatır mısınız?
Bunu duyanlar hep şaşırıyor. İskenderun'dayız ben 5 buçuk yaşındayım. İlk King Kong filmi. 4 kere ara veriliyor. Kadınlar ellerinde köftelerle, dolmalarla, böreklerle geliyorlar sinemaya. Annem de aldı bizi götürdü sinemaya. Yerleştik yerimize, perdede insanlar var. Nereden geliyor bu insanlar perdeye diye düşündüm. Bu sefer filmin yansıltıldığı yere bakmaya başladım. Annem oğlum önüne dönsene diye beni uyarıp duruyor. İşte o filmden sonra sinema aşkı girdi bana. Sonra Tarsus'a taşındık. Sinemaya gitmek için simit sattım. Baktım yetmiyor. Akşamüstleri Keloğlan diye bir gazete çıkıyordu. Onu dağıtmaya başladım. Bir gün bir matineden biraz geç çıktım. Bir baktım içeriye çocuklar girdi ve temizliğe başladılar. "Ben niye yapmamayım bunu?" dedim. Kaldım sinemada, çıkmadım. Bir filmi defalarca seyrediyorum. Bir iyi adamı oynuyorum, bir kötü adamı oynuyorum. Sonra ağabeyimin okuduğu fotoromanları kesip kesip yapıştırdım unla. Ablamın kanaviçe kutusunu aldım. El feneri var, camı loop gibi, büyütücü... Onu ortaya monte ettim. Kestiğim parçaları da sopaya sardım. Bir taraftan bir tarafa geçirirken dublaj yapıyorum. Müşterilerim beş yaşında, beş buçuk yaşında çocuklar. Onları 10 paraya içeri alıyorum.( Bir kuruşun dörtte biri) Yanımızdaki evin altı boş. Orayı kendime sinema yaptım. Yarım saat gösterim yapıyordum. Anneler babalar "Ya, nereye gidiyor bu çocuklar on parayı alıp..." demişler. Bir gelip baktılar ki ben gösterim yapıyorum. "Hadi, devam edin" dediler.
Peki, sizin Yeşilçam ile tanışmanız nasıl oldu?
Ağabeyimin tayini çıkınca İstanbul'a taşındık. Bilal'le Kasımpaşa Ortaokuluna yazıldık. Karşı sınıfta, Fransızca sınıfında Bumin Çıtarak, Fikret Hakan İngilizce'de ben. Fikret daha sonra oradan ayrıldı. Askeri ortaokula gitti. Biz orada devam ettik. Sonra Yeşilçam'ın çekildiği yeri buldum. Orada duvar diplerinde duruyorum. Ekipte Lütfi Akad falan var. Devamlı Lütfi ağabeyin etrafında herkes. Dedim bunların başı bu adam. Ben bu adama nasıl yaklaşırım diye bir gün boyunca orada gözlemcilik yaptım.Br gün Lütfi Ağabey çocuklara para verip sigara aldıracak. Birinci sigarası... Yine köşede duruyorum. Çıkardı Lütfi Ağabey parayı, seslenecek birine bakınıyor. Köşeden adeta atladım, elinden parayı kaptım. Ne olduğunu anlamadığı için bana "ulen, dur mur" diye bağırıyorlar. Laz bakkal var biraz ileride. Doğru oraya koşuyorum. Arkamdan setçiler vuruyorlar bana. Sigarayı kapıp Lütfi Akad'ın yanında bittim. "Lan oğlum, sen manyak mısın? Sen kimsin?" dedi bana. "Ne iş olsa yaparım, ben de sizinle gelmek istiyorum" dedim. "Okul yok mu?" diye sordu. "Okul yok, ben izin aldım, okula gidiyorum, derslerim iyi" falan dedim. "Alın bu deyyusu, en ağır işleri yaptırın buna" dedi. Lütfi Akad bu... 5 binlik lambayı sırtıma verdiler. Gece çekimlerinde o kullanılıyor. Bu ağır işleri yaparken bakıyorum her şeye. Çünkü bu işleri yapacağım. Nerede, ne olursa atlıyorum, onu ben öğrenip ben yapacağım diye. 15-16 yaşında bir adam. Bu nereden geldi diyorlar. Bir gün bir filmin sahnesinde figüranlar geçiyor, yönetmen asistanı "Kemal'i de koyun" dedi. Filmin adı İpsala Cinayeti... Öyle figüran olarak kalabalığın arasından geçtim. O an havalara uçtum.
Ödüller konusunda ne düşünüyorsunuz?
Benim ödülüm halkım. Yolda çevirdiler beni Eşkıya'da oynadığım zaman. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları yolda çevirdiler Kemal İnci'yi. "Ne güzel bir rol çıkarmışsınız, ne güzel bir rolünüz var, Sizi tebrik ederiz" diye elimi sıktılar. Bundan daha büyük ödül olur mu? Eğitimli sanatçılar gelmiş orada beni takdir ediyor. Demek ki o rolün hakkını vermişim. Ban ödül verseler, madalya verseler ne olur. Ben de o sözler kalmış. Ben onları ödül diye taşıyorum.
BİLAL'İ KÖTÜ ADAM YAPTIM
Kardeşiniz Bilal İnci kötü adam rollerini canlandırdı hep?
Bilal kardeşimi ben
kötü adam yaptım. Bir
sürü kötü adam rolleri
oynadı ama o çok iyi bir
oyuncuydu. Herkes onu
takdir etti. Başrolün karşısına
çıkan ikinci adamdı.
Rol yeteneği çok yüksekti
ve muvaffak oldu.
Bilal'i 10 sene sokmadım
sinema sektörüne.
Zamanı gelecek, şimdi
girme dedim. Kötü adamı
oynayacaksın dedim. Dinledi
beni ve paylaşamadılar
Bilal'i. Ahmet Tarık
Tekçe'yi solladı. Erol Taş,
Hayati Hamzaoğlu, Turgut
Özata gibi bu tip kötü rolleri
oynayan kişilerin üstüne
çıktı. 250- 300 filmde
oynadı Bilal. Daha ömrü
yetse oynayacaktı.