Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Basının üzerindeki gözler sınır tanımazdı

Asım Us'un notlarında ünlü doktor Mazhar Osman'ın, 1938'de gazetecilere rapor verilmesini ve yarım-akıllılara basının yasaklanmasını istediğine yer veriliyor

Sürekli parti-içi demokrasinin olmadığından, adayların demokratik yöntemlerle seçilmediğinden yakınırız. Oysa Türk toplumu, parti-içi demokraside de büyük adımlar attı. Yazılı hafızamız olmadığı için, "geçen hafta"yı bile uzak tarih gibi görenlerimiz var. Bu yüzden, benim 1930'lu yılları hatırlatmam, herhalde bazılarına Tarih öncesi" gibi gelecektir.
Evet... Yıl 1931... 2'nci Ordu Müfettişi 1'inci Ferik Fahrettin (Altay) Paşa Hazretleri'ne, Halk Partisi sekreterliğinden (Recep Peker) şifreli şu telgraf geliyor. - Konya'dan bir çiftçi mebus yapmak kararındayız. Reisicumhur hazretleri (Atatürk), arzu edilen evsafta bir namzet bulunması işinin, bizzat zatı devletlerine havalesini irade buyurdular. Namzetle arzu edilen evsafın esaslarını, aşağıda yazıyorum. Namzet mütegallibe olmamalı, kimsenin adamı bulunmamalı, az çok arazi ve çift çubuk sahibi olmalıdır. Halk Partisi Genel Sekreteri, Fahrettin (Altay) Paşa'dan, köyleri gezip, bir milletvekili seçmesini istiyor. 1931'de, bir milletvekilinde aranılan nitelikler de şunlardır:
1- Namzet, mebus seçilince çiftçiliği bırakmayacaktır. Meclis toplantılarına kasketi, poturu ile gelecektir. Sadece tören günlerinde, frak-jaket-redingot giyecektir.
2- Yeni harflerle az çok okur yazar olacak, bu hususta eksiği varsa Meclis'teki hizmeti esnasında tamamlayacaktır.
3- Cumhuriyet Halk Fırkası'nın prensiplerine bağlı olacak, mutaassıp olmayacak, Milli Mücadele'de bir lekesi bulunmayacaktır.
4- Behemehal milliyetperver olacak, beynelmilel her cereyana aleyhtar bulunacak ve her davranışında bu noktai nazarı takip edecektir. "10 Yıl Savaş ve Sonrası" başlığı ile hatıralarını yayınlayan rahmetli Orgeneral Fahrettin Altay, daha sonra, bir milletvekilini, Konya'nın köylerinde nasıl aradığını anlatıyor. Altay, şoförü Remzi ile yola çıkarken, şoför Paşa'ya "şifreli telgraf"tan söz edip "Paşam, devlet kuşunu benim başıma kondursanız olmaz mı" diyor.

TEK SEÇMENLİ SEÇİM

Fahrettin Paşa, aranılan milletvekilinin çiftçi olması şartını hatırlatınca, şoför Remzi hemen çözüm üretiyor, - Efendim, hemen bir tarla alır, ekerim olur biter, diyor.
Neyse Fahrettin Paşa köylerde saptadığı adaylarla görüşmeye başlıyor. B köyünden Ahmet'le konuşuyor. Dirayetli ve anlayışlı buluyor Ahmet'i. Sonra okuma-yazma bilip bilmediğini söylüyor. Paşadan dinleyelim gerisini - Yanımızda otomobilim duruyordu. Plakasında Konya ve numarası yazılıydı. Onu göstererek okumasını söyledim. "Daha o kadarını öğrenemedim" dedi. Ben de "öyleyse yaya kaldın tatarağası" diyerek kendisini savdım. Neticede Fahrettin Altay, bir başka köyden seçtiği Mustafa'yı, Ankara'ya gönderir. Mustafa, frak, rugan ayakkabılar, silindir şapka edinip, Ankara'ya gider. Fahrettin Altay, seçtiği milletvekilini Ankara'da nasıl gördüğünü de şöyle anlatıyor: - Cumhuriyet Bayramı'nda ben de Ankara'ya gittim. Baloda Gazi Mustafa Kemal Atatürk "Seninki nerede" diye bana sordu. Benim adayı kendisine takdim ettiğimde, iltifat ederek "Birer şampanya içelim" diye taltifte bulundu. Bugün bir politikacı ve özellikle iktidardaki bir politikacı basın hakkında eleştiri seslendirince, hemen kıyamet kopartırız.
Basının bağımsızlığı gündeme gelir. 1930'lu yıllarda ise gazetecilerin istenilmeyen şeyleri yazması, gazetelerin kapanmasına neden olurdu. O dönemin gazeteci-milletvekillerinden Asım Us'un "Hatıra Notları"na bakalım isterseniz. 1938'in Temmuz'unda, ünlü akıl hastalıkları uzmanı Dr. Mazhar Osman, bir basın toplantısı yapmış. Asım Us'un notlarında şöyle anlatılıyor bu: - Doktor Mazhar Osman, basın konferansında verdiği bir raporda, gazetecilerin tıbbi muayeneye tabi tutulmalarını istemiştir.
Yarım delilerin gazetecilik yapmasının bu suretle önlenebileceği kanaatindedir. Yine 1938'in notlarına bakalım. Ağustos ayında Atatürk'ün hastalığı herkes tarafından bilinmektedir. Fransa'dan bir doktor sekiz Türk doktoru ile konsültasyon yapmış ve hastalığa siroz teşhisi koyulmuştur. Bunun üzerine 8 Ağustos 1938 günü, Ahmet Emin Yalman, Vatan'da, Atatürk'ün hasta olduğunu haber yapıyor. Ve Ahmet Emin Yalman'ın gazetesi, üç ay süre ile kapatılıyor. Herhangi bir şekilde siyaset yazmanın tehlikeli olduğu ve "Atatürk Sonrası"na dönük iktidar mücadelesinin şiddetlendiği günlerde, basın ne yapsın? 1938 yılının gazete koleksiyonlarını karıştıranlar, haziran ayında, Cumhuriyet'in sahip ve Başyazarı Yunus Nadi'nin, "Ankara'ya liman yapılması" meselesini gündeme getirdiğini görürler. Yunus Nadi, "Ankara kanal ile denize bağlanabilir mi?" başlığı ile yazdığı başmakalede şöyle diyor: - Başka hiçbir şey yapmayacak olsak bile, Ankara'nın limanını şimdiden Polatlı ilerisine kurmak kabildir. Halbuki bu limanı Ankara'nın içinde tesis etmek de asla imkansız değildir.

RÜZGAR GİBİ GEÇTİ
Evet... Her şey rüzgar gibi geçti gerçekten. Yeni bir yerel seçimde oy kullandığımız bugün, sanki dünü hiç yaşamamış gibi davranıyoruz. Sanki siyaset, medya, politikacılar ve her şey, yeni başladı. Ve bazılarına göre dün çok güzeldi ve bugün her şey yozlaştı. Şöyle bir düşünün. Daha önce de yakın tarihi inceleyin. Sonra sorun kendinize. Düne dönmek ister miydiniz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA