Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AHMET ÖRS

Kadehler şerefinize!

İster İngilizler gibi hanımların şerefine kaldırılsın kadehler, isterse Rusya'da olduğu gibi uzun konuşma geleneği için... İçki içme ritüelleri ülkeden ülkeye değişiyor

Şimdilerde cana kastetmenin araçları çok çeşitli ve oldukça da hızlı. Ama bir zamanlar bu iş için başvurulan en etkili yöntem zehirdi ve insanlar yiyip içtiklerinin içine zehir katılmadığından emin olmak zorundaydılar. Bu nedenle herkesin gözü önünde kadehlere paylaştırılan içkinin ilk yudumunu içmek ev sahibinin göreviydi. Kadehler doldurulduğunda ev sahibi ayağa kalkar, günün anlam ve önemini özetleyen kısa bir konuşma yapar, ilk yudumu kendisi içer, eğer o anda yüzü yemyeşil olup yere yığılmazsa, masada bulunanlar da korkusuzca kendi kadehlerindeki içkiyi yudumlayabilirlerdi. Bütün ritüeller, belli gerekçelere dayanır. Çağlar boyunca insanlar zehirlenmekten haklı olarak korktukları için birtakım ritüeller geliştirmişler. Bugün resmi davetlerde, örneğin ev sahibi ülke devlet başkanının, konuk başkan ve eşinin onuruna kadehini kaldırıp, onlara sağlık dilemesinin tarihi gerekçesi de aslında zehirlenme korkusundan başka bir şey değil. Yüzyıllar içinde içki içme ritüelleri ülkeden ülkeye birtakım farklılıklar göstermiş. Kuzey ülkelerinde ve Rusya'da bugün, kadeh kaldırıldığında uzun konuşmalar yapma geleneği var. Sırayla herkes uzun birer konuşma yapıyor, ardından yine herkes kadehindeki votkayı bir yudumda sonuna dek içiyor, ta ki birileri alkol zehirlenmesiyle hastaneye kaldırılıncaya dek. Buna karşılık Avrupa'nın güneyinde, şarap gibi daha düşük alkollü içkiyi keyif için içen ülkelerde, bu acımasız 'fondip' uygulaması yok. Akdenizliler bu tür uygulamaların kendi bireysel içki içme temposuna zarar verdiğini düşünüyorlar. Güney Avrupa'da insanlar bol bol yiyip, içkilerini yavaş yavaş içerlerken, İngilizlerde durum daha farklı. 17. yüzyılda bir Alman gezgin İngiltere'deki izlenimlerini şöyle yazıyor: "Daha sofraya oturur oturmaz sabırsızlanırlar. Kısa süre sonra da kadeh kaldırma başlar; sürekli birbirinin sağlığına kadeh kaldırır dururlar." Bu 'sağlığa' kadeh kaldırmaya İngilizlerden başlayarak bütün dünya 'toast' diyor. Yani bizim bildiğimiz, iki ekmeğin arasına malzemenin kıstırılıp ısıtılarak gevrekleştirildiği fast food yiyeceğinin adı. İngilizcedeki 'toast' sözcüğü, Latince 'torrere' fiilinden türetilmiş ve kızartılmış anlamına gelen 'tostus'tan, geliyor. Ekmeği alazlamak, kızartmak işleminin şerefe kadeh kaldırmayla ne ilgisi olduğunu haklı olarak sorabilirsiniz. Ekmeği, daha doğrusu baharatlarla lezzetlendirilmiş kızarmış ekmeği şaraba batırıp yemek, lezzetini düzeltmek amacıyla önce bardağa ya da maşrapaya bir dilim ekmek koyup, üzerine şarap ilave etmek gibi çok eski dönemlerden kalan bir geleneğe dayanıyor. Ekmeğin şaraba daldırılmasının bir başka gerekçesi daha vardı; bir zamanlar şaraplar, bugünkü gibi filtre edildikten sonra şişlenmiyordu. Dolayısıyla ekmek, şarabı tortularından süzmeye de yardımcı oluyordu.

BU NASIL KOMPLİMAN?
Her ne gerekçeyle olursa olsun, şerefine kadeh kaldırılan konuğa, kadehteki şarap bitirildikten sonra, dibinde kalan kızarmış ekmek ikram edilirdi. Onur konuğu da tanrılara şükrederek ekmeği yerdi. Şaraba daldırılan kızarmış ekmek geleneği zamanla ortadan kalktı. Ancak centilmenler ülkesi İngiltere'de zaman içinde hanımların şerefine içilmeye başlandı. "This lady is a top toast,", yani "Bu hanım en mükemmel kızarmış ekmek," sözü, kızarmış ekmeğin şaraba batırıldığı dönemden kalma. Gelelim kızarmış ekmek, yani hakiki tosta... Ekmeğin yüzeyi hafifçe kahverengi bir ton alıncaya kadar ateş, ızgara ya da elektrikli tost makinesinde kızartıldığında, ortalığa hoş bir koku yayıldığını, rengin koyulaşmasının ekmek yüzeyindeki şeker ve nişasta moleküllerinin ısıdan etkilenerek değişime uğramalarından kaynaklandığını hepimiz biliriz. Bayatlatılmış ekmek dilimleri kızartılır ve üzerine başta halis tereyağı olmak üzere istenen malzemeler yerleştirilir ya da iki dilim ekmek, içine malzemeler yerleştirildikten sonra fırında ya da tost makinesinde pişirilir. Tostta ekmeğin altı ve üstü çıtır çıtır kızarır. Buna karşılık dilimlerin arasındaki malzemeler yumuşacıktır. Tost sıcakken yenir, aksi takdirde kısa sürede kayış gibi olur, aromalarını yitirir ve bütün çekiciliği gider. Tost denince bizim aklımıza 'yengen', 'enişten', 'çift kaşarlı', 'Ayvalık tostu' gibi çeşitlemeleri bulunan ve içine konan malzemeyle alttan üstten ısıtılarak gevrekleştirilen fast food yiyeceği gelir. Oysa İngilizler sıradan kızarmış ekmeğe tost derler ve başta tereyağı olmak üzere reçel ve balla, özellikle de sabah kahvaltısında yerler. Ancak peynir, kutu sardalya, haşlanmış yumurta gibi tuzlu malzemelerle de yendiği olur. Tostun da modası var; bizde son yıllarda Ayvalık tostunun moda oluşu gibi, 16. yüzyıl İngilteresi'nde de ilginç bir tost modası sosyete çevrelerinde yayılmış. Pişirildikten sonra ince ince kıyılan dana böbreği, yumurta sarısı, şeker, gülsüyü, tarçın ve zencefil ile karıştırılır, bu harç kızarmış ekmeğin üzerine sürülerek yenirmiş. Ben tost tutkunu değilim. Tost olmadan da hayatımı sürdürebilirim. Ama İngilizlerin şekerli dana ciğeri ile yaptıkları tostu öğrendikten sonra sucuklu kaşarlı 'yengen'i öpüp de başıma koyuyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA