Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Bırakın Kontes vampir kalsın

Kontes Bathory (1560-1614) hâlâ hatırlanıyorsa, klasik anlamda vampirliğe en çok yaklaşmış tarihsel kişiliklerden biri olduğu, hatta bu anlamda Dracula'nın esin kaynağı Vlad Tepes'i bile geride bıraktığı için. Tepes ve başka sayısız kral, kont, sultan vs. zalimlikleriyle nam saldılarsa da, Erzebet Bathory alenen 'kan fetişi'ne sahip oluşuyla vampir mitolojisinde zirveye oynuyor. Yüzlerce genç kızın kanını 'kırışıklık giderici' olarak kullanırken, durumun kozmetik yararına gerçekten inanıyor muydu, bilemiyoruz. Ama hizmetçilerinden başlayarak, mümkünse bakire genç kızlara sistematik ve törensel bir biçimde işkence ettiği, kimi kaynaklara göre onlarla orji seansları düzenledikten sonra kanlarını son damlasına kadar akıttığı (içip içmediği muamma), Kontes'le ilgili iyi bilinen bir hikâye.

ÇOK LAF, AZ İYİ SAHNE
Julie Delpy ise, yazıp / yönetip / oynadığı Kontes'le birlikte, Bathory'nin hikâyesini 'politik komplo kurbanı' veya 'tarihte erkekler tarafından hakkı yenen kadınlar' başlığı altında değerlendirmek istiyor. Hayli gereksiz bir iade-i itibar çabası. Zira Bathory'nin gerçekte kim olduğunun, uzun zamandır 'konumuzla' herhangi bir ilgisi yok. Hatta vampir olmadığını çok iyi bildiğimiz halde, kendisini vampir kabul ediyoruz. Çünkü Kontes Bathory bir mit. Sonsuz gençlik ve ölümsüzlük arayışı, tutku, istismara dayalı güç ve cinsellik gibi temalar üzerine fikir yürütmek için de biçilmiş kaftan. Bathory efsanesine adanmış en klas film unvanını elinde tutan Daughters of Darkness (1971), konuyu güncellemekten geri kalmayarak, tüm bu temalarla birlikte kadının ve erkeğin iktidar biçimleri üzerine de sembolik bir tartışma zeminine sahipti. Delphine Seyrig'in Kontes'i her anlamda o kadar parıltılı bir karakter olarak çizilmişti ki, Erzebet Bathory filmi izlese, büyük ihtimalle kendisiyle gurur bile duyardı. Delpy'nin Kontes'i ise, şartların delirmeye sürüklediği, son derece makul bir kadın. Kocası Türk akınlarına dur demek için habire savaşa giderken, Erzebet topraklarını başarılı biçimde tek başına yönetiyor; fakir fukara için açtığı hastaneyle yakından ilgileniyor ve bağnaz papazlara kafa tutup aristokrat yemeklerinde büyük bir hazırcevaplıkla feminist çıkışlar yapıyor. Kontesin bakire kanına yönelişi, kocası öldükten sonra edindiği genç âşığıyla (Daniel Brühl) arasına politik oyunların girmesi yüzünden. Film vampirizmi bir metafor olarak kullanmaktan kaçınıp işin eğlencesinden uzak dursa bile, buraya kadar iyi, hoş, güzel. Veya, 'olabilir'. Ne var ki Delpy'nin mantık yürütme seansı şuralara kadar varıyor: Kötü adamlar âşığıyla arasına girmeseydi, Bathory kronik bir katliamcıya dönüşmeyecekti. Hem o devirde kimler kimleri öldürüyordu; azıcık bencillik sadece ona mı çok görülmüştü?.. (Neredeyse: "Sevmek suç mu?") Film bu çıkarımlara varma işini bize bıraksaydı, Delpy'nin mesajları akıl ve gönül çelebilirdi. Ama filmde sadece görselliğiyle anlam üretebilen çok az sahne var. Kalbi kırık Bathory'nin aynada gözaltlarını gerçektekinden çok daha kırışık halde gördüğü sahne ve sevgilisinin saçını, göğsünü keserek açtığı yaranın içine yerleştirip üzerine bir de sicimle dikiş atışı, iki örnek. Gerisi, maalesef büyük ölçüde 'laf'. Sinemada erkek vampirlere genellikle heteroseksüel bir romantizm atfedilirken kadın vampirlerin çoğu kez 'kudurmuş lezbiyen cadı'lıkla tanımlandığı doğru. Delpy'nin çıkış noktası da bu zaten. Gelgelelim, bunu tersyüz etmek adına hikâyenin fantastik tarafından vazgeçmek ve kahramanların iç sesinden 'Bathory'yi aklama' çabasına girişmek, çok da iyi bir fikir değil. Açıkçası "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye bir soru varsa, "Vampir bilirdik" demeyi tercih ederim. Kan içme hevesine dair gerçek hikâye ve söylenceler, dünyanın çok yerin var. Mısır, Hindistan, Çin, Mezopotamya, Balkanlar... Bram Stoker'ın Dracula romanı sayesinde, en meşhuru Balkanlar. Hatta en çok da, Türk akınlarıyla feleğini şaşırmış Balkanlar. Türklerden 'ileri işkence teknikleri'ni öğrenen ve o savaştayken karısı öldürülen Dracula, Tanrı'ya meydan okuyup vampire dönüşüyor; Balkan komşusu Macar Kontes Bathory ise, kocası Türklerle savaşırken hastalık kapıp öldükten sonra kendini aşka verip 'genç kan' peşine düşüyor vs. Delpy, kurduğu mantık zincirine bir halka daha ekleyip "Hepsi Türkler yüzünden" gibi bir şey demediği için şanslıyız. (N'apalım? Orta Asya'da kuraklık vardı, ilerlemek zorundaydık.)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA