Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

Kahverengi bir film

Zeki Demirkubuz'un bir 'dönem filmi' yapması kulağa tuhaf gelse de, göze tuhaf gelmiyor. Kıskanmak, 'dönem filmi' deyince kast edilen türün karşılığı değil çünkü. Demek istediğim, dekorlar, kostümler ve eski sosyal alışkanlıkların gösterisi değil. İtiraf eğitimli bir orta sınıfın aşk ilişkileri, Üçüncü Sayfa alt sınıfların çilesi hakkında olmadığı gibi, Kıskanmak da Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki taşra elitini anlatmaya odaklanmıyor. Bu türden dönemsel özellikler, olayların akışına şekil veren bir zemin olarak var. Kimsenin engel olamadığı duygusal ve ahlaki karşılaşmalarla şekillenen bir kader içinde insanı anlamaya çalışan Demirkubuz gibi bir sinemacıya, romanın neden yakın geldiğini anlamak zor değil. Farklı biçimler ve farklı temalarla Polanski gibi eski kuşak sinemacıların yapmaya soyunduğu, şimdilerde rağbet görmeyen bir dert bu. Yönetmeni, Nahid Sırrı Örik'in romanını uyarlamaya iten de, insan ruhu üzerine 'zamansız' temalara sahip olması. Adı net biçimde 'kıskanmak' olsa bile, Örik'in hikâyesi karakterler arasındaki dengeleri bütün karmaşıklığıyla ele alıyor. Kimin hangi anda neyi yaptığı, nasıl algılayıp tepki verdiğiyle ilgili 'ilişkiler ağı', neredeyse karamsar denecek kadar sıkı örülü. Demirkubuz onu sinemaya taşırken -ister istemez- biraz gevşetmiş. Bunu yaparken neleri atlayıp neleri öne çıkarmayı seçtiği de, yönetmenin romanla ilgili yorumu; onu kendi takıntılarına uyarlama biçimi. Romanda da, filmde de, sığıntı kız kardeş / görümce Seniha'nın (Nergis Öztürk) kötülüğü sebepsiz değil. Hatta filme göre, Seniha'nın çirkin ve evde kalmış olması çok daha net, veya 'tek başına' bir sebep. Ne de olsa bizi arada derede bırakacak, 'çirkincene' bir orta yaşlı kadın yerine, çirkinleştirilmiş ve yaşlandırılmış, hoş bir genç kadını izliyoruz. Dolayısıyla filmin bu konuda çok belirgin bir vurgusu var. Çirkinliğinin Seniha'ya yaşattığı anlar veya kötülüğünün biçimiyse, seyirci açısından biraz müphem. Romanı okumamış olanlar için, filmin sonlarına doğru daha çok sözlerle açıklanan bazı durumlar, bir sürpriz yerine geçebilir. Ama parçaları birleştirene kadar, Seniha'nın dünyasıyla epey mesafeli bir ilişki kurmuş oluyoruz.

BENCİL BİR KAYITSIZLIK
Seniha'nın 'hinlik'i, en acıklı türden. Aslına bakılırsa -savcıyla konuştuğu ana kadar- bariz bir kötülükte bile bulunmuyor. Tek yaptığı, zaten her zaman görmezden gelinmiş biri olarak, açıkça felakete sürüklenen bir durum içinde kendini tamamen etkisiz kılmak; bir yerde yokluğuyla cezalandırmak. Kimse onun kaderini uğraşılmaya değer bulmazken, ağabeyi Halit'in (Serhat Tutumluer) göz önündeki genç ve güzel karısı Mükerrem (Berrak Tüzünataç) de, kolayca topladığı ilginin bedelini ödüyor. Asıl bedeli ödetmek, burnunu sürtmek istediği Halit'e cefa çektirmek mümkün olsa da, bencil kayıtsızlığını sarsmak mümkün olmuyor. Aynı şekilde Seniha'nın kendisini ve hayatı algılayışıyla ilgili hislerini, sonuç itibariyle kaderini değiştirmesi de. Bu senaryoyu oyuncuların yüz ifadelerine yazmak çok zor, ama aksi halde filmi izlerken temalarıyla içli dışlı olmak da güçleşiyor. Demirkubuz'un Kıskanmak'ı, bu anlamda seyirciye fazla ipucu vermeyen bir film; kapalı bir anlatımı var. Seyirci olarak, izlerken hikâyenin psikolojik çıkmazlarıyla ilgilenmeyi (ve daha az tanıdık bir müziği) tercih ederdim. Gerçek bir karanlıktan ziyade baştan aşağı 'kahverengi' bir kasveti yansıtan 'süssüz' atmosferi, filmin en güçlü tarafı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA