İlknur Menlik
ilknur@gidahatti.com
Dünya ekonomisindeki büyümeye ilişkin beklentiler, aşağı yönlü revize edilmeye devam ediyor. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 2013 Dünya Ekonomik Görünümüne ilişkin güncellediği son raporuna göre, küresel ekonomi 2013 yılında yüzde 3,1 büyüyecek. Bundan sadece 3 ay önce aynı kurum, yüzde 3,3 oranında büyüme tahmininde bulunmuştu.
Yine 2013 büyümesi yüzde 1,9 olarak beklenen ABD için tahminler de yüzde 1,7'ye çekildi. Avro bölgesindeki büyüme tahmini ise aşağı yönlü yüzde 0,6 düzeyinde. Bu da kurumun, AB'deki resesyonun hızını kesmeden devam ettireceği öngörüsünü ortaya koyuyor.
Krizin ardından geçen birkaç yıl içinde gelişmekte olan ülkeler için oluşan, "gelişmekte olan ekonomilerin krizden daha az etkilendiği" yönündeki algı da 2012'de ortaya çıkan verilerle birlikte yok olmak üzere. Artık bu ekonomilerde de belirgin bir yavaşlama görülüyor. IMF, OECD, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi kuruluşların bu ülkelere ilişkin 2013 yılı büyüme tahminleri, birbirine yakın oranlarda değişmekle birlikte ortak bir şekilde düşük büyümeye işaret ediyor.
Dünya ticaret hacmine ilişkin beklentiler de benzer şekilde… IMF 2013 yılında, dünya toplam mal ve hizmet ticareti hacminin yüzde 3,5 oranında artmasını beklerken, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) yüzde 3,3 gibi daha düşük bir oranı telaffuz ediyor.
Geçen yıl yüzde 7,6'lık büyüme oranı ile 1999'dan bu yana en düşük büyüme verisini elde eden Çin, bu yılın ikinci çeyreğindeki yüzde 7,5'lik büyüme ile ekonomisinin beklentilerin üstünde yavaşlayacağının, dolayısıyla küresel büyümede aşağı yönlü yapılan revizasyonun daha reel hale geleceğinin de sinyalini vermiş oldu. Çin'in 18 aydan bu yana ilk defa gerileyen Haziran ayı ihracat-ithalat verileri de bunu destekler nitelikte.
Bu yılın başlarında, gelişmiş ekonomilerin 2013 yılında büyümesi için ellerinde kalan son silahın kur politikaları (savaşları demek daha doğru olur) olduğu uzmanlarca konuşuluyordu. Bunu başlatan ilk ülke, ekonomisi ihracata dayalı olan Japonya olmuş, bir diğer ihracatçı ülke Almanya ise şiddetle buna karşı çıkmıştı. ABD ise birçok ekonomiste göre, aslında krizin çıktığı ilk zamanlardan bugüne bu politikayı uygulayarak, krize hazırlıksız yakalanan Avrupa'yı köşeye sıkıştırmayı ve orada tutmayı amaçlıyor. Bu durum, AB-ABD serbest ticaret görüşmeleri için bir etken ya da ABD için bir avantaj olarak değerlendirilebilir mi onu ekonomistlere bırakıyorum.
Ancak şunu da söylemek lazım; birçok ekonomist, dünya büyüme tahminlerinin negatif yönlü revize edildiği bir ortamda kur savaşlarının, sonucu sıfır olacak bir oyundan ibaret olduğu konusunda da hemfikir.
Fakat işin bir başka boyutu daha var. Kur ve devalüasyon politikaları (yine savaşları diyelim), sanayileşmiş bu dev ülkeler arasında bir oyun haline gelmişken, sanayi üretimi zayıf ülkeler için işler giderek zorlaşıyor. Bir anlamda, filler tepişirken olan çimenlere oluyor. Dolayısıyla sanayisi ithalata bağımlı ülkeler için ne 2013 ne de 2014 pek parlak bir yıl olarak gözükmüyor.