Öncelikle Sabah gazetesinin 30'uncu yılını kutlarız. Bizler de bu 30 yılın canlı şahitleri olarak, geçmişe dönüp baktığımızda birçok olayla karşılaştığımızı görüyoruz. Hem ülkemiz içinde hem de dışında cereyan etmiş olan önemli gelişmelere tanıklık ettik. Ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan inanılmaz değişiklikleri, beklenmedik gelişmeleri gördük. Özellikle Başkanı olduğum İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) 50 yıllık ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu da (DEİK) yaklaşık 30 yıllık geçmişleriyle sürece her zaman olumlu katkı sağladı.
Bu süreçte bilhassa rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile başlayan ülkemizin değişimine şahit olduk. Ülkemizin kabuk değişimini yaşadık. Siyah-beyaz ekranlardan renkli TV'ye geçişi, devlet kanallı TV ve radyo yapısından özel sektörün iletişim alanına girmesini, otoyolların yapılmasından özelleştirmelerin başlamasına kadar önemli gelişmeleri hep tecrübe ettik. Ancak Turgut Özal sonrasında maalesef mütemadiyen koalisyonlarla yönetilmeye çalışılan sıkıntılı ve ekonomik anlamda yıpratıcı bir dönemi de yaşadık. Gecelik faizlerin yüzde 7 binlere ulaştığı, enflasyonun 3 haneli rakamları gördüğü, bankaların itibarlarının kaybolduğu ve battığı, insanların tasarruflarını yitirdiği, maaşını alanın, aynı dakika içinde döviz bürolarına koştuğu günleri tecrübe ettik. Bugün ise çok farklı bir gündemi yaşıyoruz. Dünyanın gelişmiş ekonomileri içinde yer almaya çalışan, ihracatını, net gelirlerini en az 4 kat artıran ve artık ileriye dönük hedefleri olan bir ülkeden bahsediyoruz bugün. İş dünyası olarak döviz bağlamında her ay yüzde 5-6 artışı konuştuğumuz günleri de unuttuk. Yıllık yüzde 60-80 zam yapmayı da.
Tabii ki bu süreci yaklaşık 10'ar yıllık dilimlerde incelemek mümkün olabilir. İlk bölümü Özal'lı yıllar ve bunu ilk sıçrama dönemi olarak tanımlayabiliriz. Arkadasından gelen ikinci 10 yıllık bölümün 90'lı yıllara tekabül ettiğini düşündüğümüzde maalesef bu bölümü, ülkemiz adına kaybedilmiş yıllar olarak nitelendirebiliriz. Son bölüme gelince de bunun Türkiye'nin kabuk değiştirmeye başladığı, ileriye dönük hedeflerin oluşturulduğu, tüm ülke olarak bu hedeflere doğru yürüdüğümüz yıllar olarak tanımlayabiliriz. Öyle ki bugün artık işadamları olarak bilhassa yabancı ülkelerde kafamızı dik tutmaya başladık.
Bir Türkiye vatandaşı olmaktan gurur duyar olduk. Kendimize güvenimiz arttı. Yurtdışında yüzlerce ülkeye ihracat yapar duruma geldik. Hem içeride hem de dışarıda yatırım yapan firmalarımız oluştu. Tüm Anadolu adeta ayağa kalktı. Üretim, ihracat, ithalat sadece belirli firmalar eliyle yapılmaktan çıktı, Anadolu'nun hemen her tarafında ülke gelişmesine katkı yapan firmaların da "Artık yarışta ben de varım" dediği konuma oturdu. Sonuçta ülkemiz son 30 yılda değişik merhaleler atlayarak bugün belki birçoğumuzun, hatta hemen hepimizin hayal dahi edemediği bir seviyeye yükseldi. Peki bu yeterli mi? Hayır. Hedeflere ulaşmak için daha çok çalışmamız, durmadan çalışmamız ve farklılaşmamız lazım. Unutmayalım, hiç kimse yerinde boş oturmuyor. Bu vesileyle süreci yakından izleyen Sabah gazetesinin 30'uncu yılını tekrar kutluyor ve tüm çalışanlarına nice başarılı yıllar diliyorum.
Dünya gıpta ediyor
"Türkiye'nin elde ettiği başarılar Türk insanına gelecek için güvence verirken, işadamlarımızı da yabancı rakipleri karşısında başı dik druma getirdi. Dünyanın gıpta ettiği bir ülkenin işadamları olarak bunun faydalarını yurtdışında görüyoruz."