Bir karşılaştırma yapmak çok gerekli olmasa da, Çin ziyareti bu noktada çok daha önemli gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyimiyle dünyanın ekonomik merkezinin yıllık 120 kilometre hızla Doğu'ya kaydığı bir süreçte, 60 ülkeyi, 40 milyon kilometrekarelik bir alan ve 4.5 milyarlık bir nüfusu kapsayan İpek Yolu Projesi dünyada siyasi ve ekonomik dengeleri değiştirme gücüne sahip.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Yeni İpek Yolu olarak da adlandırılan bu girişimin Asya'yı, Avrupa'yı, Afrika'yı ve hatta Güney Amerika'yı birbirine bağlama hedefiyle geleceğe damga vuracağına inanıyorum. (…) Siyasi ve ekonomik alanda birbiriyle uyumlu bir sistemin tesisi, bölgemizde istikrar ve refah temelli yeni bir dönemin de kapılarını aralayacaktır" sözleri projenin Türkiye açısından temel mantığını ifade ediyordu.
Yerleşik hiyerarşik düzen paylaşımcı olmadığı gibi, maalesef terör ve iç savaşları, darbe ve mezhep gerginliklerini bir manivela olarak oyunun bir parçası haline getirdi. Burası çok önemli. Çünkü bugün dünyada yaşanan acıların büyük bölümü bu çarpık paylaşım mantığının bir ürünü.
Oysa bu böyle olmak zorunda değil. Esasen dünyanın iyimser geleceği de bu mantığın terk edilmesinde yatıyor. Bu açıdan İpek Yolu Projesi, Batı'nın da bu mantığı kabul etmesiyle dünya için ekonomi kadar barış adına bir sıçrama yaratma potansiyeline sahip.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu projenin terörü de bitireceğine dair sözleri bu mantığa dayanıyor. Tabii her şeyin kolay olacağını söylemek iddialı olur. İpek Yolu'nun geçeceği 60 ülkeyi izlemek, buralarda dış kaynaklı süreçler oluşacak mı bakmak lazım. ABD ve Rusya'nın projeyi nasıl algılayacağı ve nasıl reaksiyon vereceği çok önemli. Yeni küresel sistemin bu projenin ABD ve Rusya'yı dışlamadan, Çin faktörünü de dengeli bir zemine oturtarak ilerletilmesiyle kurulması mümkün ki, burada Türkiye düzenleyici, kritik bir rol üstlenebilir. Son ABD gezisi bu anlamda önemli görüşmelere sahne olmuştur diye düşünüyorum.
Gönül ister ki, bundan sonraki serencam Batı-Doğu kapışması veya bir blokun diğerini teslim alması şeklinde değil, kazan-kazan prensibine göre gelişsin. Ancak dünyada ulus devletlerin iradesi üzerinde önemli bir finans oligarşisi etkisi var. Kendisi dışında kazanan olmasını engellemeye dönük pratiklerin hemen sona ereceğini beklemek gerçekçi değil. Burada kritik nokta, alternatif düzen önerilerinin demokratik olarak da iddialı olmasıdır. Ekonomik, siyasi, kültürel entegrasyon ve terörün bitirilmesinde sarf edilecek gayreti demokrasi, özgürlükler konusunda taçlandırmak başarının garantisi olacaktır. Çünkü yeni düzenin temeli yollar, kaynaklar, coğrafyadan önce, orada yaşayan insanların mutluluğu üzerine atılırsa başarılı olur.
Markar Esayan/Akşam