Görmek, bilmek isteyen kuşkusuz 15 Temmuz'daki FETÖ bağlantısını bu kanıtlar üzerinden de görebilir; bu kanıtların fazlasını görmeye de elbette herkesin hakkı vardır. Ancak ABD'nin Gülen bağlantısını görmezden gelmeye çalışması kendi sorumluluğuyla yakından bağlantılı; "Gülen'in darbeyle ilgisi var, ikna olduk" demekle "Darbenin arkasında biz varız"demek arasında çok fazla bir fark yoktur. ABD'nin bunu inkar etmesi gayet doğal. Ne yani ABD "Burada barındırdığımız bir adam Türkiye'de darbe yapmaya kalktı, bizim bu olayla hiç bir bağlantımız yok" mu diyecekti? Bunun makul bir şey olmadığının farkında olduğu için ABD, Gülen bağlantısına dair "yeterli kanıt" nakaratını tekrarlamayı sürdürüyor.
Amerikan Dışişlerini anladık ama Etyen Mahçupyan'ın darbenin arkasında ABD'nin olmadığını kanıtlama çabası pek manidar. ABD'de yaşayan bir örgüt lideri, hükümete yönelik her gün halka açık konuşmalarıyla tehditler savururken; mütemadiyen -ABD'nin de alenen rahatsızlığını ilan ettiği- AK Parti iktidarını devirmekle tehdit ederken ve bu çağrılarını ABD topraklarında, ABD tarafından güvenliği sağlanırken yapıyorsa, Türk hükümetinin ABD'den şüphelenmesi anormal mi?
Bu durumda senelerdir Gülen'i barındıran, himaye eden ve ona arka çıkan ABD'nin darbenin arkasında olduğunu düşünmek, antidepresanlık bir durum değil, makul bir çıkarsamadır.15 Temmuz'un yaşandığı bir ülkede Amerikayı aklamak kimseye düşmez. Böyle bir çaba, milletin aklıyla alay etmek demektir.
Aynı zamanda 15 Temmuz'da Türkiye'ye yaşatılan o karanlığın planlayıcılarını bulmaya çalışırken Amerika'yı olağan şüpheli olarak nitelemek, onu körü körüne karalamak anlamına da gelmez. Tıpkı darbenin asıl merkezi olarak Amerika netleşse dahi, bunun devletin ve hükümetin sorumluluğunu azaltacağı anlamına gelmediği gibi.