Erdoğan; Clapper ve Votel'in şahsında, Gülen'i himayesi nedeniyle ABD yönetimine duyduğu tepkiyi de yineledi ve, "Kalkıp bu darbe girişimini püskürten bu devlete teşekkür edeceğine, tam aksine darbecilerin yanında yer alıyorsun. Darbeci zaten senin ülkende, onu zaten besliyorsunuz. Üst aklın kimler olduğunu gösteriyor bu açıklamalar. Kendinizi açığa veriyorsunuz" ifadelerini kullandı.
ABD'nin darbelerle sınavı konusunda yöneltilecek bir soruya aşağı yukarı şu yanıt verilebilir: ABD, geçmişte dünyanın çeşitli ülkelerinde doğrudan ya da dolaylı olarak darbelere müdahil olmuştur. Amerika'nın sicilinde maalesef bu gelenek vardır. Bakınız İran, Musaddık darbesi. Nikaragua, bizim 12 Eylül. Liste uzun. Bu işlerin bir numaralı kuralı, yapıp inkâr etmektir. Yapılan işin adına istihbarat disiplininde örtülü operasyon denir. Basit bir propagandadan hedef ülkedeki silahlı paramiliter güçleri desteklemeye kadar farklı yöntemleri vardır. Bunlardan biri de size daha yakın bir grubun iktidarı devirmesine yardım etmektir. Bunu yaparken kolaylaştırıcı rol oynayabilirsiniz, doğrudan destek verebilirsiniz, bastıracak olan tarafın işini zorlaştırabilirsiniz ya da hükümete karşı olan tarafı şu veya bu şekilde cesaretlendirebilirsiniz, himaye edebilirsiniz.
Bu genel değerlendirmenin ışığında, Amerikan yönetiminin, 15 Temmuz gecesinde olanları izlediği ilk saatlerde en azından, "heyecanlandığını" söylemek de yanlış olmaz. Böyledir demiyorum ama bu heyecan, Suriye meselesi nedeniyle şu anda Türkiye ile netameli olan ilişkilerine göre, daha kolay yönetilebilir ve kendilerinin daha lehine bir gücün iktidara gelme ihtimalinden kaynaklanabilir. Çünkü darbeyle gelmiş bir hükümet her zaman edilgendir, daha fazla söz dinler ve en önemlisi süper güçler için daha az bir maliyetle işbirliğine açıktır. Hele ki patronunun Amerika'da yaşatıldığı bir gücün giriştiği bir darbe söz konusuysa.
ABD yönetiminin 15 Temmuz gecesinden sonraki ilk 72 saatte yansıttığı "Dur bakalım" tavrına, bunu izleyen günlerdeki darbeyi yapandan çok, onu yakalayanı sorgulamaya teşne haline ve son olarak dün ABD'li komutanların açıklamalarına baktığımızda kısa vadede Türkiye-ABD ilişkilerinin model ortaklığa uygun seyredeceğini söylemek zor. Şüphesiz Türkiye'nin ve ABD'nin somut meselelerde bundan sonra atacağı adımlar belirleyici, ancak görünür gerçekler iç açıcı değil. Örneğin Gülen'in iadesi. Buzdağının görünen kısmı olan bu meselenin fiziki sonuçlarından çok sembolik öneminin tahkim ediliyor olması bir sorunsala dönüşmek üzere. Bunun ABD tarafından yeni şartlara uygun kullanışlı bir malzeme haline getirilmeye çalışıldığı ortada. Gülen'in dosyasının iki bilirkişiye verileceği, onların dosyayı inceleme ve görüş bildirme prosedürünün aylar alacağı duyumları da bunu gösteriyor.