MÜJGÂN HALİS Yaşaması da, anlatması da zor bir mevzudan bahsedeceğiz size bu hafta. Doğrudan girelim konuya: Tanıdığınız, güvendiğiniz birinin hırsızlığı. Kriminolojide ‘adi suç’ olarak tanımlanan hırsızlık, özellikle büyük şehirlerde yaşayan herkesin korkulu rüyası. Bazen bir arkadaş, bazen bir akraba, bazen evimizin ya da işyerimizin anahtarını büyük bir güvenle teslim ettiğimiz bir ev işçisi, temizlikçi, çocuk bakıcısı ya da benzer pozisyonda bir çalışan böylesi durumlarla yüzleştiriyor bizi. Bu sayfada mağduriyetlerini okuyacağınız iki kadın da, tanıdığı kişilerin kollarının uzunluğu nedeniyle maddi ve manevi anlamda önemli kayıplar yaşamış kişiler. Suç biliminde artık özel bir alan haline gelen ‘evden hırsızlık’ vakalarıyla ilgili önce tanıklıkları dinledik, sonra da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Masası’ndan bir yetkiliyle bir araya geldik. Emniyet’in bu konuda yaptığı uyarılar kesinlikle çok önemli. Bu türden suçların bir türlü azalmamasının nedeni, Türk insanının yastık altı geleneğiyle, özellikle kadınların değerli takılarını sürekli elinin altında bulundurma isteği. Emniyet yetkilileri, bankaların kiralık kasa uygulamalarının bu sorunu çözmek için önemli bir yöntem olduğunu ancak bu hizmetin ülkemizde yeteri kadar kullanılmadığı görüşünde. Ev hizmetlerinde çalışanlar açısından en önemli tedbir ise çalışanların danışmanlık şirketi aracılığıyla istihdam edilmesi. Çalışan kişinin sigorta işlemlerinin yaptırılmış olması da kayıt altına alma açısından önemli görülüyor. İkinci potansiyel olan akrabalar açısından, şayet akrabalık birinci deceden ise hırsızlık zaten söz konusu olmuyor. Buradaki durum, emniyeti suistimal olarak tanımlanıyor. Böyle bir durumda kalmamak için alınabilecek en iyi önlem de kiralık kasa tutmak. MAĞDUR: 15 YILDIR BİZİMLEYDİ... Kapı zorlanmamış, pencereler kapalı... Bilgisayarla beraber, yedeğini almayıp teslim etmem gereken işlerin gitmesine mi üzüleyim, bunca yıldır birlikte yaşadığımız ailenin yaptıklarına mı... Üstünden tam beş sene geçti. Üç ay önce bir restoranın tuvaletinde elimi yıkarken ‘Sola çevirince sıcak su akıyor abla,’ diyen sesi duyduğumda şok geçirdim. Ve o yüzle karşı karşıya geldim. Ne mi yaptım? Ellerimden ıslak sular aka aka musluğu bile kapamadan gittim.” MAĞDUR: MANEVİ OLARAK DEĞER VERDİĞİM HER ŞEYİ KAYBETTİM Bir sene önce çıkarıp başka bir dolaba koydum. Senede bir-iki kere çıkarıp bakardım içinde ne var diye, ama daha çok bir anılar yolculuğu yapmak için. Bu takıların hiçbirini günlük hayatımda kullanmazdım. İçinde annemle babamın nüfus cüzdanı da vardı, tahta küpeler, imitasyon takılar da. Tam bir anı kutusuydu benim için anlayacağınız. O kutuda şimdi hatırlamadığım pek çok şey daha vardı. Bu 30 yıl içinde o kutudaki altınlardan birkaçını aldım, ama çoğunu sakladım. O gün davetli olduğum bir düğüne gitmek için aylardır açmadığım kutuyu açtım, içinden iki altın alıp düğünde hediye etmeyi planlıyordum. Fakat bir de ne göreyim, altınların hiçbiri yerinde yok. İlk başta Reşat altınlarının gittiğini sandım, sonra anımsadım ki o kutuda altınların dışında bilezikler, zincirler, saat gibi pek çok değerli şey vardı. Ve hiçbiri bıraktığım yerde durmuyordu. Çok uzun bir vakitte o çantadaki her şey tek tek taranmış ve değerli olan her şey alınmış. Çantanın tamamı gitse, belki daha önce fark edecektim. İşin garip tarafı o çantaya en son ne zaman açıp baktığımı da hatırlamıyorum. Yaşadığım şoku anlatamam, çok üzüldüm. Cartier saat annemindi, kardeşimdeydi, kaybetmesin diye bana vermişti. Burnumun direği sızladı desem yeridir. Ben evime gelen herkesi biliyorum, zaten bildik bir hırsızlık vakası da değil, kapı kırılmış değil, zorlama yok. Beni üzen de bu zaten: Evimi ve hayatımı emanet ettiğim biri yaptı bunu bana. Evime üç ayrı kadın geliyor temizliğe. 25 yıldır şu an yaşadığım evde yaşıyorum, anahtarım hep onlarda, seyahatlere çıktığımda kedilerime onlar bakıyor ve sonuç olarak böyle bir şey yaşıyorum. Polise gitmemi tavsiye edenler oldu, ama nasıl yaparım bilemedim, çünkü içlerinde sadece bir tanesi suçlu. Bunlar benim sevdiğim, tanıdığım insanlar, nasıl yapabilirim ki? Yine de onlarla konuştum, parmak izi alınacağını söyledim, çantada parmak izi olması normal ama içindeki kutularda olmaması lazım dedim. Hepsi de gönüllü, ama nasıl şikayetçi olurum hâlâ bilemiyorum, utanıyorum bunu yapmaktan.” BU UYARILARI UNUTMAYIN * Evinizde çalıştırdığınız kişinin adını, adresini, telefonunu resmi olarak belgeleyin ve zaman zaman güncellemeyi unutmayın. KİRALIK KASA HİZMETİNDEN FAYDANILMALI Sonrasında ‘yandım anam’ diye geliyorlar ama zanlı muhtemelen gitmiş oluyor. Zaten kuyum mallarını çalanlar çoğunlukla anlaşmalı kuyumcularda hemen bozduruyor ve alanlar da hemen eritiyor. Şüpheli, çoğunlukla ev içerisinde vakit geçiren biri olduğu için parmak izi almak da çok anlamlı olmuyor. Bize böyle vakalar çok geliyor. Özellikle çalışan hırsızlığı ve akraba, eş, dost hırsızlıkları. Evden hırsızlıkları önlemek için; en önemli şey dikkat. Ucuz emek kullanımı eğilimi de bu tür vakaları arttırıyor. Son dönemlerde yurtdışından gelip ev hizmetine başvuranlar, burada kendilerini yeni bir isimle tanıtıyor. Yasalarımıza göre burada çalışma belgesi olmayanlar çalışamaz. Bizim Emniyet olarak evden hırsızlıkları yakalama konusunda bir sıkıntımız yok, neredeyse yüzde 90’ını yakalıyoruz. Ancak bunun kanuni yaptırımı çok sert olmadığı için suçu itiraf ettirmekte zorlanıyoruz. Yakalanan şahıslar çoğunlukla malzemeleri dağıtmış oluyor. Müştekiler de hırsızın cezaevine atılmasından çok, giden malını geri istiyor. Zaten evden hırsızlıklar çoğunlukla ‘emniyeti suistimal’e giriyor ve tutukluluk gerektirmiyor, çoğunu yakalıyoruz ama serbest kalıp tutuksuz yargılanıyorlar. Evde yaşayanlardan biri yaptığı için kanıt bulma konusunda çok sıkıntı çekiyoruz. Örneğin bu tür durumlarda parmak izi delil niteliği taşımıyor. Yani sizin evinizi paylaştığınız biri bir şey yapmışsa bu, delil niteliği taşımıyor, çünkü o kişi zaten evin yaşayanı olarak telakki ediliyor. Evde yaşanan hırsızlıkların önemli bir kısmı, kadınların bütün değerli takılarını evde elinin altında bulundurma isteğinden de kaynaklanıyor. Bir de tabii bizim insanlarımızın hâlâ vazgeçemediği bir yastık altı geleneği var. Oysa değerli eşyaların, hatta tek bir çeyrek altının bile evde tutulmaması, banka kasasına konması en doğrusu. Altı buçuk senedir hırsızlık masasında çalışıyorum, aynı hırsızı sekiz defa yakaladığım oldu. Bir de aynı kişiyi karakolların da yakaladığını düşünün. Hırsızlık suçlarının önüne daha kesin bir şekilde geçebilmek için yasal müeyyidelerin ağırlaştırılmasında fayda var. Hem suçun oluşumunu önler hem sanıkların kolaylıkla serbest kalmasını.”