Daha önce misal Gezi'nin isyana dönüşen günlerinde, yolsuzluk soruşturması gibi başlayan 17-25'in darbeye dönüştüğü zamanlarda, önemli krizlerde açığa çıkan acemi öfke, fütursuz eleştiri bir noktadan sonra herkese yönelir hale gelmişti. Gayri resmi, ahlaka ve adaba uymayan, bazen politik tahkimat bazen de birilerinin çıkarlarını, sosyal medyadaki karizmasını korumak/yükseltmek için yapılan bu profesyonel linç mekanizması zaman içinde Merkez Bankası Başkanı'ndan kırk yılını AK Parti'ye vermiş siyasetçilere kadar birçok ismi hedef aldı.
Sonra daha önemli bir şey oldu: "Aktrol sorunu" memleketin en büyük meselesi oldu. Kendi ismi ve kendi hesabıyla haklı eleştiriler yapanların sözlerinin hemen hepsini "trolsün-troliçesin" ithamıyla paketleyen bazı yazarlarımız, kendileriyle yüzleşmemek için "Aktrol" mazeretini kullanmaya başladı.
"Yahu arkadaş, Cumhurbaşkanı 'üst akıl' dediği günlerde yatıp kalkıp üst akıl yazıyordun. Ne oldu da şimdi 'Üst akıl safsatadır' diyorsun" diye mi sordun? Trolsün.
"Yahu arkadaş, Hizbullah milisleri döner standına adam asıp doğruyor, Esad kimyasal silah kullanıyor, ama sen hâlâ Esad'la uzlaşmamız gerektiğini iddia ediyorsun. Müslüman adaletine sığıyor mu bu?" diye mi sordun? Trolsün. "Yahu arkadaş, YPG'nin ele geçirdiği kentleri yaza yaza bitiremiyor ama sıra Türkiye'nin terörden kurtardığı mahallelere gelince hemen 'barış, barış, barış' diye viyaklamaya başlıyorsun. Bu ne perhiz bu ne turşu?" diye mi sordun? Trolsün.
Can Dündar'ın menfur gazeteciliğini öve öve bitirememiş, "Sana bunları yaşatan zihniyet yenilecek" diye haykırmış ve doğal olarak gelen tepkiyi de alt alta dizip dökümünü çıkarmış Ahmet Sever bu meselenin son kurbanı olmuş. "Kendisini dindar zanneden ahlaksız bir güruh" tarafından, Aktroller tarafından saldırıya uğradığını iddia etmiş.
Pardon, ama burada "Sayın Sever, siz yıllar yılı eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü trollemişsiniz, onun makamında ülkeyi trollemişsiniz; bunun hiçbir bedeli olmaz mı zannetmiştiniz?" demek gerekiyor.
Ahmet Sever ya da keskin politik pozisyonlar aldığının farkında bile olmayan bazı yazarlarımız şükretsin ki, kendilerine gelen tweet'lerin korkunçluğunu sergilerken sadece birini/birkaçını hafifçe buğulamak zorunda kalıyorlar. Sadece şu kadarını söyleyeyim: Alıntılamaya kalksaydım, gazeteye hukuki müeyyide uygulanırdı.
Diyeceğim o ki, son üç yılı iyi hatırlıyoruz. Trollüğün telif hakkı, Gezi eylemlerini isyan hareketine dönüştüren senaryonun müelliflerindedir. Onu bir silah olarak tasarlayanlar "Tweet'leri ikiye katlayın" sözü gereği örgütlü linç işini geliştirenlerdir... PKK medyası etkin ve sonuç alıcı bir biçimde kullanmıştır. İktidar cephesinde de kullananlar var.
Kınayacaksanız, hepsini kınayacaksınız; "Bana dokunmayan trol bin yaşasın"cılıkla etkili bir önlem alamazsınız.
Nihal Bengisu/Habertürk