Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Öyle bir ağıt ki...

Ne film, ne dizi, ne roman... Son yıllarda bana en çok dokunan, en çok içime işleyen, en dramatik sahne; haber bültenlerinde ekrana gelendi.
Ermenek'teki maden ocağından boşaltılan suların yanına çömelmiş acılı bir anne. Akan su gibi, onun da umutları giderek azalmakta... Kadın; elini o kömür karası suya daldırıp avucuna dolduruyor.
Sonra da o suyu koklayıp içmeye çalışırken bir yandan da feryat ediyor: "Oy kuzum kuzum. Bu kara suyun içinde kuzumun kokusu var mı acaba? İçsem kokunu alır mıyım?"
Cümle âlemin virtüözleri, orkestra şefleri ve bestecileri bir araya gelse, bundan daha dokunaklı bir oratoryo (ağıt) yazabilir mi? Şu an ekranlardaki 95 dizinin senaristi kafa kafaya verse, böyle bir sahne hayal edebilir mi?
Ne keman, ne dilli kaval, ne yaylı tambur...
Bir acılı annenin avazından daha derine işleyen enstrüman olabilir mi? Hangi sazın teli, o annenin ses telleri kadar yürek kanatıcı tınlayabilir ki?
Günlerdir kulağımda bu ağıt yankılanıyor. Haber bültenindeki sahne, göz kapaklarımın içine kazınmış bir donuk kare; ne zaman kapatsam gözlerimi, o acılı anne ve ağıtı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA