Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Naapdurun bize Mıstaali?

Mandıra Filozofu geçen yılın bende en fazla iz bırakan filmiydi. Yaşama bakışımı tümden olmasa da kısmen değiştirmeme, hayatımı sadeleştirmeme vesile olan donelerle doluydu. Ama Mandıra Filozofu Mustafa Ali'yi küçümseyip eleştirenler de oldu.
Dediler ki, "Bodrum'un Çökertme koyunda tarla sahibi olunca ahkam kesmek kolay. Gel de aynı felsefeyi İstanbul'un kaosunda savun..." Birol Güven ve Müfit Can Saçıntı bu meydan okumaya karşı 'rest' çekince, filmin galasını dört gözle bekler oldum ve beklediğime de değdi doğrusu...
İkinci film, birincisinden daha fazla mesaj yüklü. Hatta bu mesajlar azıcık enflasyona sebep olup seyirciyi daha birincisini hazmedemeden ikincisini düşünmeye zorluyor.
Bu nedenle bazen filmin fazla didaktik bir 'kamu spotları manzumesi' haline dönüşeceği kaygısını hissediyorsunuz.
Ama öyle vurucu, öyle ezber bozan cümlelere denk geliyorsunuz ki, 'İyi ki böyle yapmışlar' demekten kendinizi alamıyorsunuz.

YA ISKALADIKLARIMIZ?
Mandıra Filozofu adeta biz şehir insanlarını temize çekiyor.
Bizim halk filozofunun altını en kalın çizgiyle çizdiği felsefe şu: Birey ya da kurum olarak kendi kendimize koyduğumuz imkansız hedeflere öyle odaklanıyoruz ki, hayatın kendisini ıskalıyoruz. Mandıra Filozofu bunu sadece diyaloglarla anlatmıyor. Bazen bir filme bedel felsefeyi, tek kare ile önümüze seriyor. Boğaz Köprüsü'nün üzerinden geçen belediye otobüsünde, Boğaz'ın eşsiz manzarasına dalıp gitmek varken, oturma kavgası veren yolculara dışarıdan bakan kamera bize nelerden vazgeçtiğimizi gösteriyor mesela... Ya da rezidansların boyunun yarısına bile erişemeyip betonlar arasında sıkışıp kalan cami minaresinin 'kıyamet haberciliğine' takılıp kalıyorsunuz ansızın.
Kendisini bir İngiliz kadını ile aldatan eşini ölüm döşeğinde ziyaret edip helallik almak istemeyen annesini şöyle ikna ediyor Mandıra Filozofu: "İnsan, hayatta iki şeyden dolayı pişmanlık duyar:
Yaptıkları ve yapamadıkları...
Yaptığın şey için duyduğun üzüntü bir süre sonra geçer. Ama yapamadığın için duyduğun pişmanlık seni bir ömür boyu üzer..."
Ben de hep demiyor muyum, hayattaki 'iyi ki'leriniz, her zaman 'keşke'lerinizden fazla olsun diye...

TECRÜBE DEDİĞİN...
Bir de filozofumuzun, şirketteki insan kaynakları müdürü ile yaptığı iş görüşmesi var ki, ömre bedel. Yönetici, Mustafa Ali'nin iş tecrübesi olmadığını öğrenince, "Ama tecrübesi olmayan birini nasıl işe alabiliriz ki?" diyor. Bizimki lafı gediğine koyuyor: "Siz beni işe almazsanız nasıl tecrübe sahibi olabilirim ki? Süleyman Demirel'in, Bülent Ecevit'in, Turgut Özal'ın, Recep Tayyip Erdoğan'ın, Ahmet Davutoğlu'nun daha önceden başbakanlık tecrübesi var mıydı ki işe alındılar?"
Eminim bundan sonra insan kaynakları bölümünde çalışanlar, iş alma mülakatları sırasında akıllarına başbakanlarımızı getirirler...
Korkmayın, bu anlattıklarım filmdeki felsefe okyanusundan sadece iki damla... Giderseniz, daha neler göreceksiniz, neler...

BİR EMLAKÇI Kİ...
Oyunculuklara gelince...
Müfit Can Saçıntı artık iyice Diyojen olup çıktı. Birol Güven, şirket CEO'su rolünde sadece eli kalem tutan biri olmadığını herkese gösteriyor.
Ama biri var ki, kameranın yolunda şaryo rayı olup filmin su gibi akıp gitmesini sağlıyor. İş bitirici, patavatsız emlakçı rolündeki Kemal Kuruçay tek kelime ile 'enfes' oynamış.
Kötü gün dostu Birol Güven'e bir teşekkür de Abdullah Şahin'i yeniden kamera önüne getirdiği için... Ben buna, vicdanlara 'nokta' atışı derim...
Teşekkürlerim daha bitmedi. "Ben galaya da karşıyım ama herkes köy okulları için kurulacak kütüphanelere iki kitap getirirse, neden olmasın?" diyen Mandıra Filozofu, bir gecede bin 500 kitap topladı.
Helal olsun...


Bence Mandıra Filozofu, Recep İvedik'in pozitif kopyası...
Recep İvedik'i neden seviyoruz? 'İyi ki ben böyle kaba saba biri değilim' deyip rahatlamak için. Peki Mandıra Filozofu'na neden hayranız?
Hep olmak isteyip ama günlük hay huy içinde bir türlü eteğine tutunamadığımız bilge karaktere bizi yaklaştırdığı için... Film, tüm hayat tedrisatımızı yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor.
Biz yaşamı matematik, fizik ve coğrafyadan ibaret sanırken, asıl 'Pekiyi' almamız gereken dersin 'felsefe' olduğunu fısıldıyor.
Mandıra Filozofu'nun birincisinde sarsıldım, ikincisinde kendime geldim. Artık Mandıra Filozofu Berlin mi olur, yoksa Mandıra Filozofu Survivor mı bilmem; üçüncü seansta tüm kirimden, pasımdan arınacağıma inanıyorum...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA