Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Dizilerden koptuğum o felaket anlar

Size de aynısı oluyor mu?
Tam bir hikaye beni sarıp sarmalamışken, tam da televizyon eleştirmeni şapkamı gardıroba asıp senaryonun içinde kaybolmuşken, bir sahne geliyor ve beni kabaca dürterek uyandırıyor.
Ondan sonra da sabaha karşı uykusu kaçmış kredi borçlusu gibi bir daha huzur bulamıyorum.
Bu durumu geçen hafta üç ayrı dizide yaşadım. Star'ın iddialı dizisi Anne'de;
Melek'in gerçek annesi Şule, gazete binasına girip haber merkezine, hatta muhabirin odasına sorgusuz sualsiz dalıveriyordu.
Mesai arkadaşlarına aradığı gazetecinin nerede olduğunu soruyor, odasındaki notu çalıp Melek'in kaldığı oteli buluyordu.
İyi de artık en küçük kasaba gazetesinde bile bir danışma standı, ön büro görevlisi filan var. Öyle aklına esen, yukarılara çıkıp oda oda dolaşamıyor. Aşağıdaki görevliye kimi aradığınızı söylüyorsunuz, onlar yukarıya telefonla ulaşıyor, misafiri haber veriyor, müsait olup olmadığınızı soruyor, izin alınırsa ziyaretçiyi ilgili kişiye yönlendiriyorlar. Hele gazete gibi kritik öneme sahip stratejik mekanlar güvenliği iki katına çıkarıp ziyaretçi kartı, kimlik verme zorunluluğu v.s. gibi uygulamalara gidiyor. Şule'nin bir gazete binasındaki 'Ben bi arkadaşa bakıp çıkıcam' tavrı, beni o anda 'gerçek dünyaya' geri getiriverdi.
İkinci 'ayılma' vakasını Kanal D'nin Babam ve Ailesi dizisinde yaşadım. Yaşlı kadın, hapishanede mahkumla görüşüyor. Cezaevi dilinde 'kapalı görüşme' denilen yöntem uygulanıyor. Yani tutuklu ya da mahkum duvarın bir yanında, ziyaretçi diğer yanında, arada kalın bir cam, elde dahili telefonlar var. Ama kadın başlıyor bütün sırlarını sayıp dökmeye.
"Sen onu öldür, bana yeter" filan diyor. İyi de, cezaevindeki kapalı görüşmeler, cezaevi yönetimi tarafından dinlenir ve kaydedilir.
Bırakın kapalı görüşmeleri, tutuklu ve mahkumların birinci derece yakınlarıyla haftada bir yaptıkları yasal telefon görüşmeleri bile dinlenip kayıt altına alınır.
Sakıncalı bir konuşma varsa, hemen hukuki takip yapılır.
Bitmedi... FOX'taki Muhteşem Yüzyıl'da, isyancılar ile 4. Murat arasındaki kılıç dövüşü sahnesinde, kınından çıktığı anda üzerinde kan rengi boya bulunan bir kılıç beni benden aldı.
Sözün kısası; özensiz senaryolar, üstün körü çekilen sahneler benim gibi 'hassas' izleyiciler için iğneli fıçıdan farksız. İnsan şöyle huzur içinde bir dizinin sonunu getiremiyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA