Türkiye demokrasiye ara veren ilk askeri darbenin faturasını çok ağır ödedi. Ordu siyasete girerek bölündü. İsmet Paşa ve CHP, darbeyi desteklemekle suçlandı. Başbakan Menderes, Dışişleri ve Maliye Bakanları idam sehpasına sürüklendi. Aslında 27 Mayıs'ın en ağır faturasını ödeyen genç Türkiye Cumhuriyetiydi. Neden mi? Çünkü, 27 Mayıs sabahına kadar, Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden doğan "Yeni Avrupa Devleti" tüm dünyada alkışlanıyordu da ondan!.. Atatürk devrimleriyle kurulan yeni Türkiye, "Model" olarak 20. yüzyıla damgasını vurmuştu. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra ise Avrupa'nın siyasi, askeri ve ekonomik olarak inşasında rol oynayarak hem saygınlığını artırıyordu hem de Batı ailesindeki yerini güçlendiriyordu. Ya 27 Mayıs'tan sonra? Alkışlanan Türkiye Cumhuriyeti, ikinci kez tarihe geçti ama bu kez 3 siyasetçisini idam eden ülke olarak! Böylece, Türkiye'de askerin giderek daha fazla siyasete bulaştığı bir dönem de başlamış oldu. 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler, 28 Şubat'lar derken Türk siyaseti bir türlü darbe sendromundan kurtulamadı..
* * *
Her darbeden sonra ise gözler ABD'nin Türk iç politikasında oynadığı role çevrildi. Aslında aynı yıllarda İspanya, Portekiz ve Yunanistan'da da askeri yönetimler vardı. AB'ye üye olup demokrasiye geçtikten sonra üç ülkede de ABD ya darbelere göz yummakla ya da desteklemekle suçlandı. Hatta, 1967'de Albaylar Cuntası'nı desteklediği için ABD, Yunan halkından özür dilemek zorunda bile kaldı. Atina'da gazetecilik yaptığım yıllarda, ABD büyükelçilerinin ilk konuşmalarında Yunan halkından özür dilemeye devam ettiğini duyunca şaşırmıştım doğrusu. Yani, Soğuk Savaş dönemindeki "komünizm tehdidi ve korkusunun" bedelini sadece Almanya ve diğer Avrupa ülkeleri değil, Akdeniz'deki ülkeler de farklı biçimde ödedi. Türkiye'de yaşananlardan da ABD'yi suçlayanların sayısı az değildir. Hatta, kamuoyunda, "ABD'nin yeşil ışık yakmadığı askeri darbe olmaz" gibi bir kanı bile var. Son dönemde ise ABD'ye yönelik suçlamaların şekli değişti. Bu kez ABD, "laik düzene karşı faaliyetlere" göz yummakla suçlanıyor. Dayanak olarak da "Laiklik karşıtı faaliyetlerinden yargılanan Fethullah Gülen'in 7 yıldır ABD'de yaşaması gösteriliyor. ABD Büyükelçisi ile, hem bitmeyen askeri darbe tartışmalarını mercek altına aldık hem de "Gülen olayını" konuştuk.
Gelelim iç politikaya! 27 yılda Türkiye'de çok şey değişti ama hâlâ değişmeyen bir şey var. O da darbe sendromu. Neden bir türlü değişmiyor?
- Bence değişti. Türkiye'ye ilk geldiğim 1983'de ülke askeri yönetim altındaydı, sıkıyönetim (Türkçe söyledi). Türkiye'de konuştuğum herkes, özellikle de o günlerde çoğu zamanımı geçirdiğim G.Doğu'da hemen herkes 1980'de askerler yönetime el koyduğu için çok mutluydu. 1983'te yeni anasaya yapıldı. İç düşmanlara karşı ordunun içte gücünü yasallaştırdı. Anayasayı halk referandumla kabul etti. Bu nedenle önemli bir dokümandır ve orduya geniş yetkiler tanıdı.
O DÖNEMDE AVRUPA
Türkiye'deki iç tabloda soğuk savaş koşulları ne ölçüde etkili oldu sizce?
- Bakın 1960'lardan 1980'lere kadar Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı üyesi ülkelerden cephedeki NATO üyesi ve Batılı ülkelere yönelik korkunç baskı vardı. Doğu Almanya'nın desteklediği Bader Mainhoff, Batı Almanya'da olaylar çıkardı. Ağca'nın arkasında Bulgaristan olduğu gibi Türkiye'deki olayların arkasındaki unsurdu. Yani dışta askeri tehdit vardı. İçte de büyük bir tehdit! Soğuk savaşın sona ermesiyle Akdeniz bölgesinde de önemli değişiklikler yaşandı.
Peki Akdeniz bölgesindeki değişim nasıl oldu?
- İnsanlar unutuyor ama İspanya'da 1970'lerin sonuna kadar diktatör Franco vardı. Portekiz'de de Salazar 1975'lerde devrildi. 1967'de Yunanistan'da askeri darbe oldu. Darbe liderleri Kıbrıs'ta Sampson'la birlikte darbe yapıncaya kadar yani 1974'e kadar sürdü. Ve Kıbrıs'taki darbeye karşı yaşanan olayların ardından Yunanistan'da Albaylar Cuntası devrildi ve Yunanistan demokrasiye döndü. Yani Akdeniz bölgesinde askeri yönetimlerle demokratik güçler arasında sürekli bir mücadele yaşandı.
Peki Türkiye ile diğerleri arasında ne gibi fark vardı sizce?
- Mikro düzeyde hepsinin farklı yanları ve arkalarında renkli bir tarih var. Ama makro düzeyde aslında birbirlerinden farklı değiller. O dönemde Türkiye, Güney Avrupa'daki bu gelenek açısından çok daha iyi durumdaydı.
ERGENEKON VE...
Ya bugünkü tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Türkiye'de demokratik sistemin kökleri ve iç sorunları çözmede hoşgörü farkı bir noktada. AKP hükümeti ve başka unsurların yarattığı demokratik dönüşüm (Türkçe söyledi) açık. Bu durumda da ordunun içerdeki durumu güçlü biçimde denetlemesi ve gözetlemesine duyulan ihtiyaç azalmış durumda. Bu da açıkça görülüyor. Tabii bir de AB'ye katılımın gerekli kıldığı koşullar var. Ordunun sivil hayata müdahalesinin azaltılması hatta tümüyle ortadan kaldırılması gerekiyor. Hatta ordunun politikaların şekillenmesindeki müdahalesinin de azaltılması hatta kaldırılmasını gerekli kılıyor. Avrupa bizim Amerika'daki uygulamamızdan çok daha ileri gidiyor. Bizde generaller görüşlerini söylerler ve dış politikanın şekillenmesinde rol oynarlar.
Yani gerek Akdeniz'deki değişim, gerekse Türkiye'deki demokratikleşmeyle ordunun iç politikadaki rolüne ihtiyaç da azaldı mı diyorsunuz?
- Evet. Ayrıca bir gerçek daha var. Türkiye artık çok daha istikrarlı bir ülke oldu. 1980'lerdeki gibi ülkede yaygın şiddet yok. Yasalar o dönemdeki gibi çiğnenmiyor. Sağcılar solculara, Aleviler Sünnilere, Kürtler Türklere, sendikalar sendikalara karşıydı. Suçlular ortada dolaşıyordu. Çok yönlü şiddet vardı.
Türk ordusu da bu yeni döneme uyum sağlamaya mı çalışıyor?
-Türk ordusuyla konuşmanız lazım. Bizim genel durumla ilgili gözlemlerimiz var. Ama belirli kurumlar hakkında yorum yapmayız.
Darbe tartışmalarını demokratikleşme sürecinde bir geçiş dönemi olarak görenler var.
- Ergenekon ya da diğerleriyle ilgili yorum yapmamı istiyorsanız yapamam. Çünkü neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyoruz.
Ya Balyoz, Ayışığı, Sarıkız gibi darbe iddiaları?
- Olan biteni anlamıyoruz. Anlamamız için medyayı izlememiz ve yargının varacağı sonucu beklememiz gerekiyor. Kim ne yaptı, ne yasaldı, ne yasal değildi? Ne doğruydu? Ne yalandı? Bütün bunların başlangıcındayız.
DARBE OLABİLİR Mİ?
Belki garip bir soru ama sizce Türkiye'de askeri darbe olabilir mi?
- General Başbuğ'un açıklamalarını dinledim. Başbuğ demokrasiye bağlı olağanüstü bir lider. Bu parti 7 yıldır iktidarda. Bu partiyle, dünya görüşü farklı olan ordunun geleneğinden gelenler arasındaki ilişkilere bakarsanız bazı sonuçlara varırsınız.
ABD'yi "laik düzene karşı" olduğu gerekçesiyle Türkiye'de yargılanan Fethullah Gülen'i korumakla suçlayanlar var. Gülen nasıl ABD'de yaşıyor?
- Gülen, yasalarla korunan ve ABD'de yaşayan bir yabancı uyrukludur. Gülen Amerika'ya sağlık nedenleriyle gitti. Mülteci statüsü almak istedi, alamadı. Mahkemeye gitti. ABD'de Türkiye'de olduğu gibi mahkemeler ülkenin dış politikasından tamamen bağımsızdır. Uluslararası dini bir örgütün lideri olduğu için mahkeme sürekli oturma izni verdi.
Yani yeşil kart aldı.
- Evet aldı ama hükümet kararıyla değil. Yani hükümet tarafından korunmadı. ABD'de kalmak için şahsen ABD mahkemelerine gitti. Aksi takdirde ABD'de kalamazdı. Mahkeme karar aldı. Yönetim tarafından desteklenmedi.
Yani ABD haksız yere mi suçlanıyor?
- ABD'ye yönelik suçlamaların çoğu haksızdır. Bu haksız suçlamalardan sadece biridir.