Kılıçdaroğlu, SKYTÜRK 360 televizyonunda katıldığı programda, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Madımak olayının araştırılması için DDK'yı görevlendirmesine ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, bu konuda daha önce, Sivas Platformu'nun kendisini ziyaret ettiğini, olaylarının bağımsız bir kurul tarafından incelenmesini istediklerini ve konuyu Cumhurbaşkanı'na ilettiklerini söylediklerini belirtti.
''Öyle anlaşılıyor ki sayın Cumhurbaşkanı o platformun kendisine aktartığı bilgiler çerçevesinde, DDK'yı harekete geçirmiş'' diyen Kılıçdaroğlu, Sivaslıların böyle bir olayın olmasından rahatsız olduklarını, kente yöneltilen bu suçlamadan kurtulmak istediklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu, ''DDK nasıl hareket eder, hangi bulgulardan yola çıkar, yeni bir delil elde edebilir mi? Nasıl bir sonuç çıkar, onu bilemiyoruz ama Sayın Cumhurbaşkanı'nın takdiridir'' dedi.
Konuyla ilgili pek çok noktada soru işaretleri bulunduğunu savunan Kılıçdaroğlu, DDK'nın diğer denetleme kurullarına göre bir farklılığı olduğunu söyledi.
DDK'nın 12 Eylül döneminde kurulmuş bir yapı ve raporlarının sadece istişare niteliğinde olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, ''Bir yaptırımı yoktur. Gereksiz bir yapıdır. Tümüyle yeni anayasal süreç içerisinde dikkate alınmaması gereken bir kuruldur'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Gül'ün, pek çok konuda Hükümetle farklı noktada durduğu ifade edilerek, ''Sayın Abdullah Gül'ü nasıl bir cumhurbaşkanı olarak görüyorsunuz?'' yönündeki soruya karşılık Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının toplumun tüm kesimlerini dinlemek durumunda olduğunu vurguladı.
''HERKES 'DOĞRU DEĞİLDİR' DİYOR, EĞRİ DEVAM EDİYOR''
Cumhurbaşkanı'nın, milletvekillerinin uzun tutukluluk sürelerinin demokrasiyle bağdaşmadığı yönünde açıklamaları olduğunu, ayrıca çoğu kesimin demokrasi konusundaki kaygılarını da dile getirdiğini belirten Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
''Ama bunlar da dikkate alınmadı. Şöyle bir algı oluştu, 'Hükümetle, Cumhurbaşkanı arasında en azından demokrasi ve hukuk açısından ciddi görüş ayrılıkları var.' Bunu hepimiz görüyoruz zaten. Görmemek de mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişinin, sağduyunun sesi olması gerekir. Üstlendiği rolün de bu olması gerekir. Eğer demokrasinin kalitesi açısından, hukukun kalitesi açısından bir sorun varsa, bu sorunu dile getirmek sadece anamuhalefet partisinin değil, bu ülkede eğer Cumhurbaşkanı tarafsız konumda ise Sayın Cumhurbaşkanı'nın da dile getirmesi gerekir. Bu misyonu yapıyor mu? Kısmen yerine getiriyor bana göre, tamamen değil. Keşke daha açık, daha net ifadelerle dile getirdiği sorunlara çözüm getirebilse. Sayın Cumhurbaşkanı milletvekillerinin tutukluluk sürelerini, tutuklu yargılanmalarının da doğru olmadığını söylüyor, Meclis Başkanı da bunu söylüyor, HSYK'nın birinci başkanı da yanlış hatırlamıyorsam, onun böyle bir açıklaması olmuştu. İyi de herkes 'doğru değildir' diyor ama eğri devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konuda çok daha net bir tavır takınması lazım ve hükümete bu ayıptan Türkiye'yi kurtarın demesi lazım.''
Cumhurbaşkanı'nın yetkilerinin fazla olduğuna değinen Kılıçdaroğlu, ''Şimdi yetkilerinin azaltılması değil, tam tersine biraz daha artırılması düşünülüyor. Bu, kesinlikle yönetimde bir kaosa yol açar. Cumhurbaşkanı'nın yetkileri, alanı bellidir. Mümkün olduğu kadar parlamenter sistem içerisinde güç parlamentoya bırakılmalıdır. Ama parlamento da yürütme erkine teslim edilmemelidir'' dedi.
''ÖNCE CHP'LİLER EL KALDIRACAKTIR''
Dokunulmazlıklar konusu ve BDP'lilerle ilgili fezlekeyle ilgili ne yapacaklarının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, CHP'nin ilkeleri bulunan bir parti olduğunu söyledi.
Kılıçdaroğlu, kişiye göre değil, ilkeye göre hareket ettiklerine işaret ederek, ''(Dokunulmazlıklar kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı olsun, onun dışında dokunulmazlık olmasın) diyoruz. Eğer siz, ilkeden hareketle değil de kişiden hareketle yola çıkarsanız bu, farklı bir şeydir. Bu çifte standarda CHP 'evet' der mi? Demeyiz. O nedenle geldiği zaman olumlu bakmayız. Getirin bütün dokunulmazlık dosyalarını, göreceksiniz önce CHP'liler el kaldıracaktır. Hepsini kaldıralım. Bu, şu anlama da gelmesin; BDP milletvekillerinin yaptığı olay bizim açımızdan asla makul değil. Hiçbir milletvekili terör örgütünün mensubuyla oturup, kucaklaşamaz. Ama şu soruyu sormaktan da kendimi alamıyorum; BDP milletvekilinin kucaklaşmasına karşı çıkıyorsun. Güzel, hep beraber karşı çıkalım. Habur'daki çadır mahkemelerine ne diyeceğiz, teröristin ayağına hakimi göndermeye ne diyeceğiz. Oslo'da gitti görüşme yaptı. Görüşmeyi kim yaptı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı. Görüşmelerde, 'ben bizzat Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın yetkilisi olarak bu masaya oturuyorum.' Ne demektir bu; 'Erdoğan, masaya oturmuş teröristle pazarlık yapıyor' anlamına gelir mi? Gelir. Orada dokunulmazlıktan hiç bahsetmeyeceksiniz, 'kızdım, senin dokunulmazlığını kaldıracağım.' Gücün şantaja dönüştüğü bir ortamda demokrasiden söz edilmez.''
''Siz iktidarda olsanız, kendi müsteşarınızı göndermez miydiniz?'' sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, orada görüşen kişinin istihbarat görevlisi değil, başbakanlık müsteşar yardımcısı olduğunu yineledi. Kılıçdaroğlu, istihbarat görevlilerinin önceden beri görüşmeler yaptığının bilindiğini, burada bir sorun olmadığını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, bir soruya karşılık, Terörle Mücadele Yasası'nın ve özel yetkili mahkemelerin başlı başına bir sorun olduğunu savundu. Kılıçdaroğlu, hükümetin emrinde olduğunu ileri sürdüğü bu mahkemelerde verilen tüm kararların gayrimeşru olduğunu iddia etti.