Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, istihbari değerlendirmelere göre Suriye'deki kimyasal saldırının sorumlusunun Esad rejimi olduğunu açıkladı. "Bu konuda atım vasıtaları ve atım mekanlarıyla bölgeler arasında açılar izler açısından bakıldığında şüphe bırakmayacak şekilde rejimin sorumluluğu" diyen Davutoğlu, AA'nın elde ettiği kimyasal saldırı raporlarıyla ilgili şunları söyledi:
Milli istihbari bilgilere ve uzmanların değerlendirmelerine göre kimyasal saldırının sorumlusu şüphe bırakmayacak şekilde Esad rejimidir. Diğer istihbarat birimleriyle yapılan temaslarda da bu konuda mutabakat olduğu görülüyor. Saldırının rejimin ordu birlikleri tarafından mı, yoksa rejim kontrolündeki şebbialar tarafından mı yapıldığı ayrı bir tartışma konusu.
Görgü şahitleri, alandan gelen görüntüler, oradaki sağlık kurumları temsilcilerinden aldığımız bilgiler çok açık bir şekilde semptomlardan vefat edenlerin hiçbir yara ve kan izi olmadan doğrudan boğulma ve gaz etkisiyle öldüklerini, yaralı olanlarda da durumun açık bir kimyasal saldırıya işaret ettiğini ortaya koyuyor.
Elinizde kimyasal silah primitif bir şekilde olsa bile, eğer onu başka bir bölgeye atacak atım vasıtası yoksa, teknik tabirle 'delivery' mekanizmler yoksa bunu kullanma imkanınız yok. İstihbari bilgiler de muhalefetin böyle bir imkanının olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu imkana bir tek rejim sahip.
Bundan sonra uluslararası toplumun üzerine büyük bir sorumluluk düşüyor.
Türkiye en başından itibaren, 2011 Ocak-Ekim arasında 10 ay rejim nezdinde doğrudan angajmanla barışın bozulmaması, Suriye'deki kardeşlerimizin, hangi etnik ve dini mezhepten olursa olsun, zarar görmemesi için yoğun çaba sarfetti.
Ülkemizi sanki bir savaş çağrısında bulunuyormuş gibi takdim etmek isteyenler var. Bunlar son derece haksız suçlamalar. Bir devletin kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmasını, sanki savaş, barbarlık değilmiş gibi görüp, sanki savaş şimdi başlayacakmış ve Türkiye de bu savaşa çağrıda bulunuyormuş gibi takdim edenler, gerçekten insanlık vicdanı açısından nasibini almamışlardır.
Saldırının olduğu andan itibaren, uluslararası toplumun ortak mutabakatının sağlanması gerekirdi. Ama olmadı. Bunun öncelikle BM Güvenlik Konseyi'nde verilmesini hepimiz tercih ederdik, hala da tercih ediyoruz. BM normlarının bu kadar açık ihlal edildiği ikinci bir olay yok.
Süreç içinde bütün üyelerle yoğun telefon diplomasi faaliyeti yürüttük. Amacımız uluslararası toplumun tek bir vücut olarak tepki vermesini sağlamaktı. Şu anda her ülke kendi içinde tartışmalar yaşıyor. Bu doğal.
Olası bir müdahale konusunda şu anda acil bir tezkere ihtiyacı yok. Hukuk devleti içinde kararların nasıl alınacağı da bellidir. ANKARA