İLKTAHLİYE TALEPLERİ ÖZKAN VE ÖZOĞLU'NDAN
AYM'NİN Başbuğ kararı, Ergenekon avukatlarını da harekete geçirdi. Kararının tüm sanıkları bağladığını savunan avukatlar, tahliye talebinde bulunmaya başladı. İlk tahliye talebi dün gazeteci Tuncay Özkan ve yayıncı Durmuş Ali Özoğlu adına Avukat Ali Rıza Dizdar tarafından yapıldı. Dizdar, diğer sanıkların da Başbuğ gibi gerekçeli kararı beklediği için aynı konumda olduğunu ve ayrıca Anayasa Mahkemesi'ne başvurmalarına gerek olmadığını savundu. 23 Eylül 2008'de tutuklanan Tuncay Özkan ağırlaştırılmış müebbet ve 22.5 yıl hapis, 6 Temmuz 2008'de tutuklanan Durmuş Ali Özoğlu ise ağırlaştırılmış müebbet ve 6.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
HUKUKÇULAR NE DİYOR?
Hepsi serbest bırakılmalı
Prof. Dr. Adem Sözüer: Kişinin bir saat bile özgürlüğünün kısıtlanmaması gereken durum vardır. Kesinleşmiş davalar yeniden yargılanmalı. Bu dava da bozulması gereken davadır. Adli kontrol kararı ile tüm tutuklular istisnasız serbest bırakılmalıdır. Kanunda sorun yokmuş. Sorun, belli mahkemelerin uygulamasında...
EMSAL TEŞKİL EDER
Yılmaz Yazıcıoğlu: Anayasa Mahkemesi diyor ki ölçüsüz güç kullanarak bu kişiyi hürriyetinden yoksun bırakıyorsun. Kararın 2 önemli sonucu var: Birincisi emsal teşkil edecek. İkincisi de mahkûm etsen dahi kararın kesinleşmediği için tahliye edeceksin diyor.
İlker Başbuğ, "TSK'nın da hataları oldu" dedi ve ekledi: Yemin törenlerine başörtülülerin alınmaması yanlıştı
Sonra o çocuk şehit olunca, aynı hanımefendinin elini öpüyorsunuz. Af değil yeniden adil yargılama istiyoruz
Silivri Cezaevi'nde SABAH'ın Başyazarı Mehmet Barlas ile Haber Koordinatörü Şaban Arslan'a konuşan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, paralel yapı tehlikesinin kendi mağduriyetlerinden çok daha öncelikli bir konu olduğunu söyledi. SABAH'ın dün yayımlanan ve büyük yankı uyandıran röportajının ikinci bölümünde de İlker Başbuğ'un gündem yaratacak sözleri dikkat çekiyor. Başbuğ'a, 17 Aralık'ta AK Parti'ye yönelik iftira kampanyası başlatan paralel yapının, sadece orduya değil, Türkiye karşıtı uluslararası güçlerle birlikte devlete kumpas kurduğu iddialarını hatırlattık. Ardından da "Bazı siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve medya organlarının, paralel yapıyla birlikte hareket ettiği iddiaları var. Bu çevrelere bir mesajınız olacak mı" sorusunu yönelttik.
'MAĞDURİYETLER GİDERİLSİN'
Başbuğ'un bu soruya verdiği yanıt çok net oldu: "Bu kumpas kapsamında mağdur edilen yüzlerce, binlerce insan var. Bu tartışmanın önceliği (İnsanların mağduriyeti), öbür konuya göre (Paralel yapı tehlikesi) öncelikli değil. Ama hakikaten Silahlı Kuvvetler'e bir kumpas kurulduğuna inanılıyorsa, mağduriyetlerin mutlaka giderilmesi gerekir. Biz af istemiyoruz. Yeniden ama adil yargılama yolunu açan tutukluluk halini kaldırın. Silivri, Hasdal ve Sincan'da çile çeken insanlar adına konuşuyorum. 'Kandırıldık' diyorsunuz. O zaman insanların mağduriyetini giderin." Hükümetin seçim dışı baskılarla istifaya zorlanmasını da "darbe girişimi" olarak yorumlayan İlker Başbuğ, "Efendim, yolsuzluk iddiaları var... Yolsuzluk varsa elbette üzerine gidilsin. Ancak seçimle gelen iktidar seçimle gitsin. Seçim dışı manevralarla iktidardan uzaklaştırma girişimleri 312'ye (cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya çalışmak) girer" diye konuştu.
'ÖZELEŞTİRİ YAPMAMIZ YAZIM'
İlker Başbuğ, "Paralel yapı ve birlikte hareket eden güçlerin komploları Türkiye'ye zarar verir mi" sorumuza da "Ben bütün bu tartışmaların sonucunda şunu söyleyebilirim. Önümüzdeki süreçte, Türkiye için karanlık bir tablo olacağına inanmıyorum. Siz inanıyor musunuz Mehmet Bey" yanıtını verdi. TSK'yla ilgili eleştirilerde de bulunan Başbuğ, sözlerini şöyle tamamladı: "Özeleştiri yapmamız lazım. Cenazelere gidilir, namaz kılınmaz. Orada, kenarda öyle durulur. Yazılı olmayan bir kural var sanki. Bizim de yanlışlarımız oldu. Yemin törenlerine başörtülü, sakallı alınmama konusuna cevap veremem. Hatadır. Kabul ediyorum bunu. Ertesi gün o çocuk şehit olunca, aynı hanımefendinin elini öpüyorsunuz."
'TSK ASLA DİNE KARŞI OLMADI'
İLKER Başbuğ: "14 Nisan 2009'da Harp Akademileri'nde kapsamlı bir konuşma yaptım. 'Din toplum için önemli. Ordu peygamber ocağı. Dinin önemini yadsıyamayız' dedim. Yıllardır TSK'nın üst kademesi dinsiz, dine karşı gibi bir algı yaratılmak istendi. Silahlı Kuvvetler buna etkin şekilde karşılık veremedi. Bu kampanyaya en etkin duruş sergileyen, karşılık veren benim. Silahlı Kuvvetler hiçbir zaman dine karşı olmadı. Biz hiçbir zaman, istihbarat raporlarıyla falan, insanları dini inanışları nedeniyle ayrıştırmadık."