Ş.A: Oradaki ifadelerden bir tanesi benim çok dikkatimi çekti. Bir kadın, işletmecinin kızı sanıyorum. Şöyle bir ifade kullanıyor. Diyor ki "Ben Galip Öztürk'le konuşmaya bile korkuyorum…" Nedir bunun anlamı? Siz insanları korkutuyor musunuz?
G.Ö: Bunun anlamı şu. Mahkemedede tutanaklarda da vardır. Diyor ki Galip Bey gelip geçerken abimle konuştu. Bize bu kadar sermaye, bu kadar para yardımı yapmasaydı batmazdık diyor. Çok komedi. Yani ben orada onların yaşaması için onlara karşılıksız geri almaksızın yardımlarda bulunmuşum. Suçumuz buydu oradaki yani. Zaten mahkeme heyeti bunu gördü. Ondan beraat ettim.
BİTMEYEN TALEPLER BAŞLIYOR, BATAN İŞADAMLARI
Ş.A: Şimdi genel olarak baktığımda, dosyaya yüzlerce telefon tapesi koymuş polis. Ciddi bir soruşturma yapılmış, dinleme süreci yaşanmış. O dosyayı okuyunca, ciddi bir suç imajı doğdu bende…
G.Ö: Emek harcanmış evet. Devletin polisine, parasına, emeğine yazık edilmiş. Bir insanı yok etmek üzere. Çünkü onlar için ben 2009'dan sonra bir tehlikeyim. Bunların Türkiye'nin önümüzdeki dönem geleceğinde tehlike arz edeceğini, polisin, yargının, bu ülkenin, artık imamların, abilerin talimatıyla yönetileceğini öngörmüşüm ve bu yönde söylemlerde bulunuyordum. Tabii bu kadar güçlü olduklarını bilmiyordum. İnanın bir işadamı olarak bu kadar güçlü olduklarını bilseydim, bu kadar çok konuşmazdım. Daha ölçülü olabilirdim, daha dışarıda kalabilirdim. Ama ben gerçeği görmüştüm. Bugün Başbakanımızın da gördüğü gerçeği, o gün görmüştüm. Sonuçta bu gerçeğin bedelini, onlara parayı ödemeyince yani bir yerden ilmek hesabı söküyorlar, bir başlıyor almaya. Kurban parasıyla geliyorlar, çocuğunuzun okuldaki velisi diye geliyorlar. Sonra sizden artık almaya başlıyorlar. Ufak ufak almaya başlıyorlar. Her şekilde her ortamda ve her kılıkta olabiliyorlar. Onun için bu beni ürkütüyordu. Ülkemin geleceği adına ürkütüyordu. Çocuklarımıza bırakacağımız ülke adına bundan çok rahatsız oluyordum. Ve bu söylemlerde bulunuyordum. Hala inandığım şu var. Onlarca yıl benim gibi görmeyen birçok devlet büyüğümüz oldu. Hala Hizmet hareketinde çok masum, çok gönülden bağlı, hatta karnı doymayacak kadar bir parayla, hatta hiç para almadan hizmet eden, Allah diyen birçok güzel kardeşlerimiz var. Benim gibi düşünen birçok velimiz var, işadamımız var. Bunları bugün de görüyorum. İsimlerinden bahsetmem doğru olmaz şimdi. İşyerinin sermayesini artık en son oraya verip işlerini batıran birçok arkadaşa da şahidim. Bütün bu yaptığımız hizmetlere rağmen, haksız yere, bir 'iftiraname'yle 14 ay hapis yatmamın, yaptığım hizmetlere karşılık bir bedel olduğunu düşünmüyorum. Çocuklarıma, hayatımda hiç haram lokma yedirmedim. Herhangi bir tespit olduğunda, bütün malımın mülkümü devlete, Kızılay'a bağışlamayı kabul eden kardeşiniz olarak diyorum ki artık bunlar Türkiye için tehlike olmuştur. Bunlar şu anda hükümetin demiyorum, devletin tüm birimleri için bir tehlikedir.
2003'TEN BERİ ÜZERİME GELİYORLAR
Ş.A: 150 yılı aşkın bir hapis istemiyle yargılandınız. Kaç yıl hapis cezasına çarptırıldınız?
G.Ö: Evet maalesef. 11.5 yıl hapis cezası aldım, şu an dosya Yargıtay'da. 19 ayrı eylemden 145 yıl 150 yıl ceza isteniyordu. Muammer Akkaş iftiranamesi 150 yıl ceza istiyordu. Ben sonucunun beraatla sonuçlanacağına samimiyetimle inandığım, Allah'a inandığım kadar inandığım bir dosyada suçlandım ve 14 ay yattım. Ama en önemlisi, 2003 yılından bugüne kadar , "Bu parayı nasıl kazanıyor, nerden kazanıyor, neden bize daha fazlasını vermiyor…" gibi gerekçelerle üzerime geliyorlar. Paralel yapıya bağlı polisler, organize şubede benim hakkımda çete, mafya, çıkar amaçlı suç örgütü deyip, uluslar arası tüm ortaklık görüşmelerimizin, bankalarla ilgili finans görüşmelerimizin, yani ticareti daha ilerilere taşımamızın önünü kesmişlerdir.
BEN HİZMET İÇİN TEHLİKEYDİM ARTIK
Ş.A: Ekonomik olarak kaybınız oldu mu?
G.Ö: Ee tabii ki. O kadar intikam duygusu içerisindeler ki. Üst düzey tüm yöneticilerimizin yüzde 90'ının istifa edip kaçmasına neden oldular. Birebir görüşerek. Ben burada şuna dikkat çekmek istiyorum. Eğer birisi onlar için kötüyse kara listelerine girmişse siz ağzınızla kuş tutsanız her şeyiniz düzgün olsa, her şeyiniz dürüstlük içerisinde olsa yapacağınız hiçbir şey yok. Onların kara listesindesiniz artık. Siz onlar için Hizmet'in selameti için bir tehlike arz ediyorsunuz demektir. Ben onlar için bir tehlikeydim artık. Ben bunu yaşadım son 22 yılda. Aldığım tecrübe bugüne kadar onlara veren, inanan, hala da bu gerçekleri görememiş, on binlerce belki yüz binlerce kardeşimizin Hizmet hareketine halisane duygularla hizmet ettiğini inanan, gören, bilen ve onu yaşayan birisiyim. Ama bunların gerçekten, Hizmet'in selameti adına yapamayacakları yok. Ben bunu gördüm ve yaşadım. Bu duyguları bana yaşattılar. Ve tutuklama istemiyle içeri aldıkları davalardan birisi bu SPK dosyası, birisi de 22 yıl önce otobüs firması sattığım ve hayatımın hiçbir döneminde görüşmediğim bir şahısla gidip protokol yaptıklarına inanarak beni tutuklamışlardı. Muammer Akkaş savcımız beni örgüt lideri diye tutukladı, sigortalı çalışanlarımı, üst düzey şirket yöneticilerimin tamamını örgüte soktu. Beni tutukladıktan sonra, ne buldularsa yakıştırdılar. Samsun'da beni yolda çevirince "Yanlış uygulama yapıyorsun" diye tartıştığımız polis komiserini bile hakkımda açılan davaya kattılar.
Bir tane örnek anlatacağım. Bu operasyonu yaptıklarında, çocukluk arkadaşım olan Mehmet Tekin de dosyaya dahil edildi. Emekli yarbay, jandarma. Şirketimizin koruma müdürü. O gün bindiğim araba da şirket arabası. Evimin önüne gelmişti Mehmet Bey. İki tane silahı var, ruhsatlı. Bir tanesini arabanın içinde koltuğun altına koymuş. Beylik tabancası benim elimle hiç tutmadığım, dokunmadığım bir silah. Bu 19 tane eylemi, terör mahkemesine götüren özel yetkili savcımız Muammer Akkaş, bu silahı Beykoz Adliyesi'ne gönderdi. Benim olmayan, elimle tutmadığım silahtan 24 ay ceza verdiler bana. Hakim Abdulgaffar bey'e dedim ki "Sizin isminizin bir anlamı var. Allah'tan korkmadın m" dedim. "Bana sizi öyle bir anlattılar ki terör örgütü lideri gibi gösterdiler" dedi.
Bu silahla ilgili beni Beykoz adliyesine götürürken öyle bir güne ayarladılar ki. Şöyle: Bizim Kavacık'ta 40 yıllık yapılarımız var. Belediyeden tadilat izni aldık, dekorasyon yapmışız. Beş yıldır da Sampi markası ile pide restoranı işletiyoruz.
Ve o Beykoz'daki mahkemenin gününün bir gün öncesinde Büyükşehir Belediyesi'ne gitti organize şube polisleri. Şu anda belediyede buna şahitlik yapabilecek insanlar var. Organize şube ekipleri belediyeye gitmişler, "Şu gün şu saatte orayı yıkacaksınız" demişler. Tam o saatte beni oradan, Sampi'nin önünden geçiriyorlar ki iş yerimin yıkıldığını göreyim diye… Organize şube ekipleri ordaydı, tanıdığım simalardı. Bana izlettirerek yıktılar orayı. Cezaevi ring arabasının yolunu değiştirip, özellikle oradan geçiriyorlar beni. Ring arabasını küçücük penceresinden izlettirdiler bana. Mahkeme bitti, geri gelirken yıkılmış haldeydi. Aynı noktadan geçirdiler. Ben üzüleyim diye yaptılar bunu.