Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum /
Cemal Süreyya
Hayatının baharında, gencecik, daha toy delikanlılar, yerin yüzlerce metre altında, kömürün karasında bir parça ekmek için hayata veda ettiler. Daha hayat nedir bilemeden, dünyanın güzellliklerini göremeden... Daha hoyratca eğlenip gülemeden, küçücük, körpeçik evlatlarının kokusunu alamadan, yavuklusunun elini tutamadan, hayat arkadaşına doyamadan, onunla gezip eğlenemeden… Anasına, babasına sarılıp doyamadan, kahvede bacak bacak üstüne atıp kahvesini yudumlayıp, sigarasını keyifle tellendiremeden, çocuklarının okula gidişlerini göremeden, okuldan diplomasını alıp sevincini göremeden, baba ben artık büyüdüm, okudum iş sahibi oldum, sen artık dinlen ben sana bakarım sözünü işitemeden, oğlunun damat, kızının gelin, karısının kaynana olmasını göremeden, torunlarını sevemeden, toprağın yüzlerce metre altında kara elmas için kara talihe yenik düştü Soma'nın gencecik yiğit madencileri.
Daha iyi bir gelecek için, daha güzel bir hayat için, ben yapamadım ama benim çocuklarım daha iyi bir hayat kursun deyip yerin yüzlerce metre altında, kazma sallayan, akşama evine ekmek getiren o yiğitler hiç bir şekilde unutulmayacak.
Onlar gariban ailelerin yiğit evlatları… Onlar yavrularının rızkını kazanmak için şehit düşen Anadolu'nun bahtı kara evlatları…
YETİMLERİN ÇIĞLIKLARI
Geride, kor kor yanan, içini liğme liğme eden, vücudunun her noktasını yakıp kavuran, yüreğindeki yangını dünyadaki denizlerin hiç biri dahi söndüremeyen, yiğidinin cennet kokusunu alamayan, karısı, bacısı, anası, babası, dedesi, körpeçik yavrusu kaldı. Yetimler kaldı. O yetimlerin dünyayı kasıp kavuran çığlıkları kaldı.
Ben 8 yaşındaydım ve babamı çok genç yaşta kaybettim. O gün çocuktum ama sonra anladım ki, babasız kalmak dünyada kimsesiz kalmakmış. Güçsüz, kuvvetsiz kalmakmış.
Soma'nın maden ocağının önünde beklerken, yaşı daha 20'lerde olan genç kadının kucağındaki 1.5- 2 yaşındaki çocuğunu görüp de kahrolmamak mümkün mü?
Mezarın başında haykıran o güzel gözlü kız çocuğunun yaşları arasında boğulmamak mümkün mü?
Gencecik kuzusunu kaybetmiş ananın haykırışına kulakları tıkamak mümkün mü?
Evet, Cemal Süreyya çok doğru söylemiş; birinin babası ölünce kör olur. Gözü hiçbir şey görmez artık. Çünkü dünyada hiçbir şey baba kadar güçlü değildir. Baba ölünce dünyanın en yalnızı, en garibanı, en kimsesizi olursun. İşte onun için babası ölene yetim denir.
Babasının mezarı başında paramparca olan, feryat ederek babasını arayan o küçücük kızın feryadı hayatı boyunca gitmeyecek. O kor gibi yanıp, kavrula kavrula büyüyecek. Evet büyüyecek ama yetim büyüyecek.
İHMALLER VE DOYUMSUZ KAZANÇLAR
Maden ocağının sahibi kazadan tam dört gün sonra basının karşısına çıktı. Basın toplantısını izlerken, hiddetlenmemek, kızmamak, haykırmamak mümkün mü?
Ortadaki ihmaller, kazancın binde biri kadar tedbire önem vermeyen işadamına isyan etmemek mümkün mü?
Bu kadar kazanma hırsına yenik düşen, gözü başka bir şey görmeyen vicdanını ekonomiye tahvil etme anlayışına isyan etmemek mümkün mü?
Ortada çok açık bir ihmal, tedbirsizlik ve denetimsizlik var. Tabii ki, doymak bilmeyen kazanma hırsı da var. Bu hırs, bugün yüzlerce genci toprak altında hayatsız bıraktı. Bu hırsa neden olan tedbirsizliğe, kontrolsüzlüğe, vurdum duymazlığa, çalışma şartlarının ilkelliğine isyan etmemek mümkün mü?
Bu olaya bir kaza olarak hiç kimse bakamaz. Bu hadisenin sorumluları bulunmazsa, bu olaya sebebiyet verenler cevaplandırılmazsa, o mezar başında haykıran o küçük kızın feryadı onların peşini bırakmayacaktır. O kızın feryadı onların kabusu olacaktır…
Bu tür olayları fırsat bilip serbest piyasa ekonomisini günah keçisi, sosyalist ekonomiyi de hümanist ekonomi diye bize yutturmaya çalışmasınlar. Sovyet Rusya'sında, Mao'nun Çin'indeki vahşi ekonomiyi bilmediğimizi hiç kimse zannetmesin. Sosyalizmin kara tarihinin de unutulmuş bir tarih olduğunu da zannetmesinler.
ÇOK İYİ HAZIRLANMIŞ BİR PR ÇALIŞMASI
Medya ilk günden itibaren hedefine hükümeti almış döverken, ne bir basın kuruluşunda, ne de sosyal medyanın büyük bir kesiminde maden ocağının sahibi gündeme getirilmedi. Dört gün boyunca hükümet hedefe alınmıştı ki; maden sahibi yanına yöneticilerini alıp kameraların karışısına çıktı. Şirketin CEO'su olan oğul Can Gürkan basın toplantısına dahi gelmedi. Toplantı karanbole getirilerek hiçbir soruya cevap verilmemek için yapıldı. 17 Ağustos depereminde Veli Göçer'i linç eden medya, maden ocağının patronunu gündemine dahi almadı. Alp Gürkan'ın Koç Holding ile yakın dostluğunun olması bu işte ne kadar etkili oldu bilemiyoruz ama maden sahibi küçük zararla basın toplantısını atlattı.
BEYAZ TÜRK: AK PARTİYE OY VERDİYSEN ÖLMEYİ HAKETTİN
Kendisini Beyaz Türk olarak adlandıran kesimler bu halkı hiçbir zaman sevmedi, anlamadı, anlamak da istemedi, onu her zaman ikinci sınıf vatadaş olarak gördü. Maden ocağının önüne jilet gibi takım elbise, siyah gözlükle gelen gazeteci Uğur Dündar, yakınlarını maden göçüğünde kaybetmiş kişilerin yakınlarının tepkisine neden oldu. ''…bizim üzerimizden siyaset yapma Uğur Bey'' dediler. Sadece 4-5 dakika kalabildi orada ve alanı koşarak terk etmek zorunda kaldı. Hala bu halk onlara neden tepki gösteriyor anlamıyor ve o yaralı halkı suçlayabiliyorlar.
Hürriyet gazetesinin yazarı Yılmaz Özdil ''AK Parti'ye oy verdin, şimdi sana müstehaktır'' diyebililiyor. AK Parti'ye oy veriyorsan o zaman yerin yüzlerce metre altında ölmeyi hakettin… Suçlusun… Bu zihniyet, bu halk düşmanı kafa bugün en acılı günlerini yaşayan Soma'lı şehit aileler için herhalde ikinci bir facia oldu. Bu açıklamayı Batı ülkelerinin herhangi birinde yapsaydınız tıpkı ''iyi beslenemediği için boyu kısa kaldı'' diyenlere olacağı gibi ırkçılıktan dava açılırdı.
Madenden sağ kurtulan yaralı madencinin ''çizmelerimi çıkarayım mı?'' sözlerini dahi anlayamadılar. Hatta o madenciyi "Neden bu kadar eziksin" diye eleştirdiler.
Evet bu insanlar evlerine ayakkabı ile girmezler. Onlar Anadolu kültürü ile büyüyen, onun geleneklerine sahip insanlar. Beyaz Türkler ne Anadolu kültürünü anlıyor ne de anlamak istiyor. Ne şehitliği bilir ne de yetim kalmayı…
Nişantaşı'ndaki abla, Cihangir'deki delikanlı, Bağdat Caddesi'ndeki beyaz bunları anlamazlar. Kendisini Beyaz Türk olarak görenler zaten o madenci ile bir arada olmayı hazmedemez. Yerin yüzlerce metre altında hayatını kaybeden madenciye AK Parti'ye oy verdiği için ''müstahaktı'' diyebilecek kadar gaddar, erdemsiz olabilir.
Çünkü beyazlık kirletir insanı… Onun için dünyanın en kirli ırkı beyazdır.