Kürt siyasi hareketinin her aşamasında yeraldınız. Sorunun silahlı mücadele ile çözümüne nasıl bakıyorsunuz?
Silahlı mücadele 1984 yılında başlamıştı. Ben o dönemde yurtdışındaydım. Türkiye'ye geldikten sonra açıklama yaptım. Derhal her türlü silahlı mücadelenin bırakılmasını, silahlı mücadeleye katılan unsurlarının yurtdışına çıkmasını, demokratik siyasi mücadeleye öncelik verilmesini ve demokrasi mücadelesini kazanmak için mutlaka Kürt ve Türk demokratların el ele mücadele etmesi gerektiğine ilişkin yazı yazdım.
KARDEŞİMİ İŞYERİNDEN ALIP KATLETTİLER
1990'lı yıllar Türkiye tarihinin en karanlık dönemiydi. O yıllarda neler yaşadınız?
O dönem çok korkunç bir dönemdi. Örgütle ve politika ile hiç ilgisi olmadığı halde kardeşim Avukat Yusuf Ekinci Ankara'daki bürosundan alınarak katledildi. Bu konuda bir broşür çıkardım ve "bu katliamın sorumlusunun Demirel'dir" dedim. Derin devlet, Kürt hareketinin önemli isimlerini, ağzı laf yapan etkili insanlarını ortadan kaldırarak başarılı olacağını ve Kürt sorununu çözebileceğini düşünüyordu. Biz o dönemde Helsinki Yurttaşlar Derneği'ni kurmuştuk. Demirel'e gittik ve "Bu politikayı izlemeye devam ederseniz devlet olmaktan çıkarsınız, PKK ile mücadele etmek istiyorsanız demokratik bir Kürt hareketinin oluşmasına yardımcı olmanız gerekir" dedik.
Demirel ne cevap verdi?
"Böyle bir şey olamaz. Kürtlerin partisi olamaz. PKK'nın alternatifi olamaz" falan gibi laflar etti, esti gürledi. Aynı Demirel birkaç yıl sonra "Kürt realitesini kabul ediyoruz" demek zorunda kaldı. Hatta Mesut Yılmaz "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" demişti.
OSLO MÜZAKERELERİYLE SÜREÇ BAŞLADI
2002 yılında AK Parti iktidarı ile birlikte süreç hızlandı. Son 12 yılda yapılanları nasıl görüyorsunuz?
AK Parti 2002'de iktidara geldikten sonra, varlığını sürdürebilmek, ordunun baskısından kurtulmak için çok akıllıca bir politika izledi. Türkiye'nin yönünü Avrupa Birliği'ne çevirdiler. Erdoğan ile Gül adım adım Avrupa'yı dolaştı. Bütün toplantılara katıldılar. Çok haklı ve doğru bir adımdı bu. Ordunun baskısını ve darbe tehtidini kırmanın tek yolu Avrupa'ya yönelmekti. O dönemde Kürt politikasında önemli açılımlar oldu. Diyarbakır konuşması ve milletvekili seçildiği Siirt'te yaptığı konuşma çok önemlidir.
Çok önemli adımlar atılmasına rağmen müzakere süreci kolay gelişmedi…
Evet İki taraftan da basiretli bir politika izlendi. 2009 yılında Oslo'da PKK-MİT müzakereleri başladı. Bu müzakerelerden sonra barış süreci bu noktaya geldi.
1999 YILINDA ÇÖZÜME ÇOK YAKLAŞILMIŞTI
Türkiye Kürt meselesini neden çözemiyoruz?
Aslında 1999 yılında çözüme çok yaklaşılmıştı. Öcalan'ın tutuklanmış olması çok önemliydi. Suriye'den çıkarılması çok önemliydi. Yurtdışına çıktı ve Avrupa'da himaye göreceğini sanıyordu. Ama böyle olmadı. Türkiye'nin baskısı ile Avrupa'dan çıkarıldı ve yakalandı. Hareket büyük bir sarsıntı geçirdi. Uçakta "Bana imkan verin barış yolunda her türlü göreve hazırım" demişti. 1999'da Öcalan'ın teklifleri kabul edilseydi barış o günlerde gelecekti. Silahlı güçler Türkiye'yi terkedecekti. Ancak yurtdışına çıkmak üzere olan 300-400 militan öldürüldü. Bu çok acı bir tecrübe oldu. Bu hükümet döneminde aynı hata yapılmadı. Güvenli bir şekilde silahlı güçlerin ülkeyi terketmesine izin verildi. Ordu o dönemde PKK'yı yoketmekten başka bir yöntem olabileceğini düşünmüyordu. Örgütü yoketmek istiyorlardı. Sonra Genelkurmay Başkanı düzeyinde öldürerek yokedemeyeceklerini itiraf ettiler.
-Kürt siyasetinin çeşitli kanatlarından gelen özellikle barış süreci ile ilgili farklı açıklamaları nasıl görüyorsunuz?
Taktiksel açıdan bazı farklı ifadeler kullanılabilir ama aralarında bir uyum olduğunu sanıyorum. Kandil "bizim irademiz Öcalan'dır" diyor. Aralarında mutlaka bir temas vardır. Hükümet de bu teması kolaylaştırmıştır.
HDP TOPLUMA GÜVEN VEREMEDİ
Peki bir dönem sizin de içinde bulunduğunuz Kürt siyasi hareketinin bugün geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir yazımda yazdım ve güzel tepkiler aldım. HDP'nin Türkiye partisi olması için kitlelerdeki yanlış algıyı ortadan kaldırmaları gerekiyor. Kürtlerin ayrılıp gideceği gibi bir düşünce var. Bunu sosyolojik ve bilimsel olarak ortaya koymanız gerekiyor. Topluma güven vermeniz gerekiyor. Biz Kürtler olarak Türkiye'yi bir vatan olarak benimsiyoruz ve burada yaşayacağız demeniz ve toplumu inandırmanız gerekir. Türkiyeli olmak beni rahatsız etmiyor, kimseyi rahatsız etmemeli. Siyasette aday gösterirken yarısını Türklerden göstermeleri gerekir. Bu siyasi hareket ile birlikte hareket eden birçok Türk kardeşimiz var. HDP böyle bir projeydi ama uygulanamadı.
HÜDA-PAR yönetimi çözüm sürecinde kendilerinin görüşüne başvurulmamasından yakınıyor. Siz bu eleştiriyi haklı buluyor musunuz?
Eğer demokrasiye ve çoğulculuğa inanıyorsanız her anlayışa saygı göstermeniz gerekir. HÜDA-PAR özgür bir şekilde partisini kurabilmeli, istediği parti ile koalisyon yapabilmeli, mecliste seçmenini temsil edebilmeli. Ancak devlet, hangi tarafı bir sorun olarak görüyorsa, hangi taraf toplumda rahatsızlık yaratmışsa onu muhatap alır. Barışı kimle yapacaksın? Elbette kavga ettiğinle yapacaksın. Hükümet, sorunları çözebilecek konumda olduğu için Kürt siyasi hareketini muhatap alıyor. Bu serzeniş bence çok haklı değil.
Cumartesi günü yayındığımız ankette toplumun %55'i bütün şiddete ve provakasyona rağmen barışa inanıyor. Bu anket hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Taban da tasvip ediyor demektir. Erdoğan Kürt sorununun üzerine cesur adımlarla gittiği her dönemde oyunu yükseltti. Demek ki ülkenin batısı da çözüm istiyor. Türkiye geçmiş olan 30 yıl boyunca insanlara gına gelmiştir. Herkesin bu konuda çözüm yolu bulunması gerektiğini düşündüğünü görüyorum.
İKİ TARAF DA GÜÇLÜ OLARAK DEMOKRASİYİ SAVUNMALI
Siz çözümden ümitli misiniz?
Çözüm sürecinin tekrar kaldığı yerden devam etmesi iki taraf için de çok kolay olmayacak. Demokratik reformlarda daha ileri adımlar atmak gerekir. AK Parti iktidarı, 2015 seçimlerinde anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmek istiyor. Umarım elde edeceği o gücü, Kürt sorununu çözecek demokratik adımları da içeren sivil anayasa için kullanır. Barışın Türkiye'nin çıkarına olduğunu kabul eden, 1990'lı yıllara dönmek istemeyen bütün siyasi güçler, bu süreci yeniden rayına oturtması çaba göstermesi gerekir. Tabi iki taraf da bundan sonra sözlerine çok dikkat etmeli.
Çözüm sürecinin devam etmesi için ne tavsiye edersiniz?
Her iki tarafın da güçlü bir biçimde demokrasiyi savunacak bir mücadele yürütmelerini tavsiye ederim. İnsanı merkeze alan, eşit haklara sahip vatandaşlar olarak yaşamımızı sürdürmeliyiz. Bu ülkeyi vatan olarak benimsemeliyiz. Bunu başarabilirsek Türkiye'de sorun kalmayacak. Birbirimize saygılı olarak bu ülkenin vatandaşı olarak yaşamalıyız. Ama sürekli beni itersen, dilin, kültürün yok dersen, hakir görürsen, aşağılarsan bu olmaz.
İsa Tatlıcan - Sabah.com.tr