SÜNNİLERDEN DE ALEVİLERDEN DE SEVMEYENLERİM VAR
-Türkiye'deki sünni İslamcı kesimle ve Alevilerle sık sık biraraya geldiğinizi görüyoruz. Kendinizi hangi topluma yakın hissediyorsunuz?
Sünni kesimde tam entegre olduğumu söyleyemem. Bazılarının yüzüme karşı gülüp arkamdan aleyhimde olduklarını biliyorum. Gençliğimde bunu daha çok yaşıyordum. Alevilerin de hepsi beni sevmez. Özellikle materyalist Aleviler, Ali'siz Aleviliği savunanlar bana karşı mesafelidir. Alevilerin ve Sünnilerin sevenleri de var sevmeyenleri de...
-Eşiniz Kezban Hatemi'nin mezhep konusuna bakışı nasıl?
Kezban hanımın Şia ile ilgisi yok. Şakalaşma dışında mezhep farklılığının evliliğimize hiçbir etkisi olmadı. Ama Muaviye'ye hazret deseydi, Ehl-i Beyt'e saygısızlık etseydi bu kadar anlaşma olmayabilirdi.
-Peki çocuğunuz ve torunlarınız?
Çocuk ve torunlar maalesef çevreden sorulara muhatap olmasınlar diye, biraz da Kezban hanımın da isteği ile Şiilikten izole ediliyorlar. Artık o konuyu Allah'a bırakıyorum. Belki ileride torunlar "dedem böyle düşünüyormuş" diyerek belki bir gün araştırır.
DERSİM İSYANİ ASKERİN EVLİ BİR KADINI KAÇIRMASIYLA BAŞLADI
-Alevi sorununun tarihsel kökenini hakkında önemli çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. Bu sorunu Cumhuriyet tarihi ile sınırlarsak ne söylemek istersiniz?
Rejim Cumhuriyetle birlikte bölgede aslında sadece Alevilerle değil Sünnilerle de uğraştı. Dersim Alevi bölgesinde olduğu için Alevi katliamı olarak anıldı. Kolay ele geçirilecek bir bölge olmadığı ve Anadolu Alevilerine benzemedikleri için Dersim hedef seçildi. O bölge coğrafi koşulları nedeniyle Osmanlı'nın son döneminde İttihat Terakkili yıllarda da tamamen kontrol altında tutulamıyordu.
-Peki Dersim katliamına neden, halkı isyan noktasına getiren olay neydi?
Olayların ilk kıvılcımında devletin de etkisini görüyoruz. Devlet bu kıvılcımı çakarak harekete gerekçe oluşturdu. Jandarma karakoluna sorgu bahanesiyle evli bir kadın kaçırılarak rahatsız ediliyor. Alevilerin çok ileri namus telakkileri olduğu için karakolu basıyorlar.
-Bu olaylarda Derin devlet etkisini de görüyor musunuz?
Daha Dersim'de hiçbir isyan görünmezken yazılmış kitaplar vardır. Mesela o bölge valisi bir zatın 5 sene önce yazdığı kitapta Dersimlilerin yola getirilmesi yazılır. O bölgede karakol baskınına aşırı bir şiddetle cevap verilince isyan bir anda yayıldı.
MAĞARALARA SAKLANANLARA KİMYASAL GAZ ATTILAR
-Neler yaşandı?
Kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere yapılan bu saldırılar bir nevi soykırımdır. Mağaralara sığınan insanlara zehirli gaz atıp öldürüldü, yahut klasik usüllerle dere kenarlarında insanlar öldürüldü.
-Dersim katliamı bu rejimin bir utanç sayfası. Peki neden hiç gündeme getirilmedi?
Dersim olayları yıllarca hiç konuşulmadı. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra çıkan kitaplarda hayal meyal bilgilerle isim vermeden bu katliam hakkında çok az bilgiler yer aldı. Üniversitede bir arkadaşım Zaza ve Alevi'ydi. Ama bu kimliğini bile söylemekten korkardı. Bir müddet ortadan kayboldu. Sonradan gözaltına alındığını ve aylarca gözaltında kaldığını öğrendik.
-Peki Alevilere yönelik baskılar nasıl bir sonuç verdi?
Eskiden cemevlerinde cenaze kaldırılmazdı. Ama devletin bazı yanlış uygulamaları nedeniyle Alevilerde cenazeleri cemevlerinden kaldırma geleneği başladı. Devlete Şii camilerine bile baskı yapınca, el koyma yetkisi verilince bu kez Aleviler cemevlerine daha çok sahip çıktı. Aleviler eskiden "biz de 12 imam mezhebindeniz, ama bize unutturuldu" derlerdi. İran devriminden sonra bu çizgiden de uzaklaşıldı.
HER SÜNNİYE "YEZİD" DEMEK HATAYDI
-Peki Cumhuriyet tarihi boyunca 60'dan fazla hükümet kuruldu. Neden bu konuda adım atılmadı?
Hiçbir iktidar döneminde samimi bir yaklaşma olmuyor. Alevilerin bir kısmı da öyle. Seyit Rıza'ya benzeyen Alevi liderler çok ön plana çıkmadı maalesef. Bazı Aleviler intikam duyguları ile bütün Sünnilere Yezit demek hatasına düşüyorlar. Bir de Seyit Rıza'nın söylediği "Evladı Kerbelayık. Bîhatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir" sözünü söylemeyecek, bu şuurda olmayan Aleviler de mevcut. Tabi hepsi öyle değil.
-Kalıcı çözüm için ne yapılmalı?
Bir kere sünniler sağlama bağlanmalı. Sünniler de dış etkenlere tamamen açık, başsız bir hale getirilmemeli. Şu anda Diyanet İşleri Başkanlığı devam ediyor. Cumhuriyet rejimi bile "ben laik devletim Diyanet'i kaldırıyorum" demedi. Şeyhülislamlığı tamamen kaldırıyorum demedi, Diyanet İşleri Başkanlığı'na çeviriyorum dedi. Bence Diyanet özerk bir kamu tüzel kişiliği haline getirilmeli.
ALEVİLERİN DİN HİZMETİ STK'LARA BIRAKILMALI
-Peki Aleviler nasıl temsil edilecek?
Ben daha önceleri Diyanet bünyesinde Şii bir Başkan Yardımcısı olması gerektiğini ve Alevilerin de isterlerse burada temsil edilmesi gerektiğini düşünüyordum. Ama şimdi bu görüşte değilim. Peki ne olması gerekiyor? Alevilerden Diyanet vergisi alınmamalı. Aleviler kamu yararına tüzel kişilikler olarak kabul edilmeli. Cemevlerini kurmak istiyorlarsa ve buna ibadethane diyorlarsa istedikleri gibi örgütlenebilmeliler. Bunların yönetimi Alevi sivil toplum kuruluşlarına verilmeli.
-Bu söylediğiniz çözümün önünde yasal bir engel var mı?
Cemevlerinin menşeine bakarsak buralar dergahtır, tarikattır. Ama Tekke ve Zaviyeler Kanunu nedeniyle buralar yasal görünmüyor. Ama devlet Sünni ve Alevi dergahlarına göz yumdu. Mesela Karagümrük'teki Cerrahi Tekkesi Cumhuriyet tarihi boyunca hiç kapanmadı, tasavvuf musiki derneği ismi altında darbe dönemlerinde bile açık tutuldu. Alevi cemevlerine ve dergahlarına da göz yumuldu. Ama artık yasal bir zemine oturtulmalı. Alevi sorununa çözüm bulunmak isteniyorsa Tekke ve Zaviyeler Kanunu mutlaka değiştirilmeli.
SÜNNİLERDEN VE ALEVİLERDEN ÇÖZÜM İSTEMEYENLER VAR
-Bazı sünni radikal çevrelerde Alevilik açılımına karşı bir direnç olduğunu görüyoruz. Alevi toplumunun içinde çözüm istemeyenler var mı?
Alevilik Hıristiyanlığın devamıdır, Bektaşilik Hıristiyanlığın devamıdır diyenler çıktı. Bir de çok esef verici bir şekilde "Alevilik Ali'den de Ehli Beyt'ten de savaşçı Araplardan da kurtarılmalıdır, Kerbela iki barbar Arap kabilesinin savaşıdır" diyenler var. Çok şükür Alevi toplumunun büyük çoğunluğu bu etki altında değil. Sırf menfaat elde etmek için çalışanlar. Bir toplantıda başka, diğer toplantı da başka konuşanlar var. Sünnilerde de görüyoruz. Bir toplantıda Pir Sultan Abdal gibi, başka bir toplantıda Hızır Paşa gibi konuşuyor.
-Bu sorunun çözülmemesinin meselenin taraflarına ne gibi bir faydası var ki?
Menfaatine dokunacağını düşünen gruplar var. Bunlar Alevi olsun, Şii olsun, Sünni olsun bu meselenin çözülmesini istemiyor. Ehl-i Beyt sevgisi, İmam Hüseyin sevgisi lafta kalıyor.
-Yani Sünni islam inancının birbirinden farklı birçok yorumu olduğu gibi Aleviliğin de farklı yorumları mı var?
Kaç Türlü Atatürkçülük varsa, o kadar Alevilik ve Sünnilik var. Bunların birbiriyle anlaşması kolay değil. Aleviler şu anda tek bir federasyonda anlaşacak durumda değiller. Bu da kamu tüzel kişiliği tanınmasını engelliyor.
ALEVİ TOPLUMUNUN GÜVENİ YENİDEN KAZANILABİLİR
-Alevi toplumu bu topraklarda birçok acılar yaşadı. Hala güvensizlik var mı ve bu güvensizlik giderilebilir mi?
Alevilerde elbette bir güvensizlik var ve haklılarda. Ama bu güvensizlik giderilebilir. Şiilere, Alevilere akılalmaz yakıştırmalar yapılıyor. Sadece Alevilere değil İranlılara da benzer yakıştırmalar yapılıyor. Gülen cemaati bütün İranlılara "Acem Uşakları" diyor. Bunlardan vazgeçilmeli. Bunların toplumda bir karşılığı yok.
-Cumhurbaşkanı Dersim katliamından dolayı özür diledi. Başbakan "Dersim Modern Kerbela'dır" dedi. Yapılan çalıştaylarla bu meseleye çözüm bulunmaya çalışılıyor. Bu çalıştaylara siz de katıldınız. Ümitli misiniz?
Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ı ve bu iktidarı elbette destekliyorum. Bunlar çok güzel sözler. İktidar samimi ve çözmek istiyor. Ama tam olarak kalıcı çözümü nasıl gerçekleştireceği konusunda herkesi tatmin edecek bir formül üretilemiyor. 12 Çalıştay gerçekleştirildi. Önemli adımlar atıldı ama istediğimiz yerde olduğumu söyleyemeyiz. Ben yine de bu ümitle bütün çalıştaylara katılıyorum. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda bu yılki Muharrem ayında da Sayın Erdoğan'a görüşlerimi aktardım. Umarım bu iktidar döneminde kalıcı bir çözüm bulunur.
İsa Tatlıcan - Sabah.com.tr