"Zor oldu...Bir eli yağda bir eli bal da değildi onun, bir eli ailesinin bir eli memleketinin üstünde bir kadınla görüşecektim çünkü...İktidarını, gücünü, ayak seslerini, yumruğunu, yüreğini, yanına ulaşmadan duyduğum ender insanlardandı. Göğüslerini dağlatarak, küçükten harbe alıştırılan bir kadın askerdi adeta ama aynı zamanda en kötü anlaşmayı isteyecek kadar suskun bir barış annesi...Onu dört bir tarafından dolanarak tanımak istedim ama hepsi aynı insana çıktı, ismiyle müsemma Mihrimah Belma Satır sizlerle..."
"MİHRİMAH İSMİNİ TAŞIMAKTAN ÇOK MEMNUNUM"
20 Şubat 1961'de Erzurum'da doğdunuz. Sıddık Bey ile Bedrimah Hanımın çocukları olarak dünyaya geldiniz. Mihrimah, Kanuni ile Sinan arasında kalan büyük bir aşkı sembolize ediyor. Siz bu dünya için neyi sembolize ediyorsunuz?
1961 Erzurum doğumluyum, Erzurum'un yerli ailesinin çocuğuyum. Rahmetli babam, Erzurum Lisesinin ilk mezunlarındandır. Ve Erzurum'da, o tarihte Ankara Hukuk Fakültesini kazanıp okumuş bir entelektüeldir. Annem de, Erzurum'un mutasavvıf, daha dindar bir ailenin kızıdır. Eski Anadolu şimdiki gibi değil, ben kültürlü bir Anadolu'nun içinde yetiştim. Göçün olmadığı, akşam saatlerinde evlerde televizyonların olmadığı yaşayan kültürün neslinden geliyorum. Mihrimah ismi, 60'lı yıllarda, akşam sohbetlerinde bahsettiğiniz hikayelerin anlatıldığı bir süreçte düşünülmüş. O aşk önemli bir aşk. Anne ve babamın evliliği böyle bir sevgi evliliği. Biz 3 kardeşiz. Böyle bir isim taşımaktan da çok memnunum.
"TERCÜMAN VE CUMHURİYET GAZETESİ OKUYARAK BÜYÜDÜM"
"İSTANBUL'DAKİ DEĞİŞİMİ BİZZAT YAŞADIM"
İkinci aşkınız Ak Partiye geçelim. İyi bir hukukçu, iyi bir siyasetçi oldunuz ama Ak Partinin kurucularından olmanız sizin aslında iyi bir ön görü sahibi olduğunuzun göstergesi mi?
Biz kadere inanan insanlarız. Hayatınızdaki gelişmeler biraz da sizin elinizde, biraz da şartlar, kısmetler ve onları değerlendirme konusu. Hukuk Fakültesinde okuduğum için, sosyal, siyasal olaylarla hep bir arada yetiştim. 12 Eylül'de İstanbul Hukuk'ta okurken sağ, sol olaylarının içine girmedim ama iyi bir gözlemciyimdir, iyi bir okuyucuyumdur. Özellikle siyaset okumayı çok severdim, ben Tercüman Gazetesinde Ahmet Kabaklı'yı, Cumhuriyet Gazetesinde Orhan Apaydın'ı okuyarak büyüdüm, yani A'dan Z'ye 'Tez-Anti Tez' kültürü ile yetiştim, evimize iki gazete alınırdı; Tercüman ve Cumhuriyet. Fakülteden sonra iş hayatına yani avukatlık süreci başladı, Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı dönemi, İstanbul'daki değişimi bizzat yaşadım, yeni evliydim, evlerimize bidonlar koyardık, daha sonra Tayyip Erdoğan'ın hukuk faicası olan yargılanma süreci geldi, yasaklar, parti kapatmalar, yargılanmalar, sonra Tayyip Erdoğan'ın parti kurma kararı, o dönem içinde olduğum STK'lar vasıtasıyla Tayyip Erdoğan ile tanıştım, teklif üzerine partinin kurucusu oldum, bir yerde fırsatları değerlendirme, bir yerde kısmet, bir yerde hayalinizin gerçekleşmesi için bir işin içinde olmak.
"SİYASET YAPMAK İLE MİLLETVEKİLİ OLMAK BAŞKA BİR ŞEY"
"KOLAY MİLLETVEKİLİ OLMADIM"
Bu hayalin nasıl gerçeğe dönüştüğünü merak ediyorum…Mecliste bir gün: Ben şovla iktidar olmuş bir partinin milletvekili değilim, dediniz. Sizi milletvekili yapan etmenler ve gereklilikler nelerdi?
Siyaset yapmak başka bir şey, milletvekili olmak başka bir şey, Milletvekili olmak bir konum, siyaset yapmak çok daha büyük bir icra. Ak Parti içinde siyaset yapmayı çok önemli buluyorum, benim şansım; partinin temelinde, tüzüğünde, eylem planlarında var olmam, bir takım katkılarda bulunmam ve benden çok daha bilgili insanların rahlesinden yetişmiş olmam. Bu süreçleri çok önemsiyorum. Kolay milletvekili olmadım, 2002'de aday oldum kazanamadım, 2007'de listede yoktum, son seçimde iyi bir yerden milletvekili oldum. Şov meselesi şöyle, bazı insanlar çalışmaz, tribüne oynar, çok basit konuları malzeme yapıp onun üzerinden siyaset yapmaya çalışır, Ak Parti böyle olmadı, olsaydı 2001'de iktidara geldiği zaman boş hazine devraldım, kazanlar boş, borç devraldık diye siyaset yapardı, biz hedeflerimizi koyduk, onun üzerine devam ettik. Ben de kendi adıma siyaset yaparken, CHP'li kadın vekil şöyle yapıyor diye düşünmedim, MHP'de zaten kadın yok. Ben kendim ve partim tarzında siyaset yaptım, iyi bir noktada olduğumuzu da düşünüyorum.
"EN KÖTÜ ANLAŞMA, EN İYİ MAHKEMEDEN DAHA İYİDİR"
Ak Parti'nin kurulduğu yıllarda Yılmaz Özdil'in mebuslarımızı tanıyalım başlıklı yazısında, "Uyarmadın demeyin, şu mebuslarımızla dalaşmamakta fayda var dediği isimler arasındaydınız. Siyasetinizin karakteri ne oldu, agresif mi, uyumlu mu?
Ben bir hukukçuyum ve serbest avukatlık yaptım, her zaman en kötü anlaşmanın, en iyi mahkemeden daha iyi olduğunu düşünürüm. Anlaşma ile alabileceğiniz yol, mahkemeden alacağınız yoldan çok daha faydalı ve kısadır, her zaman anlaşmadan yanayım, fakat anlaşma sırasında duruşumu da asla değiştirmem, o duruşa göre pazarlık yaparım, iletişim kurarım vs…Asla sertlikten yana değilim ama çizgilerimi de hiçbir şekilde geçirtmem. Ben de başkasının alanına geçmem ama kendime de asla müdahale ettirmem.
"ÖNCELİKLER AYNI, ŞİMDİ DETAYLARLA UĞRAŞIYORUZ"
Benim bir duruşum var dediniz de, süreçle birlikte Ak Partinin duruşunda bir değişim oldu mu diye sormak isterim…Ak parti 14 ağustos 2001'de Türkiye'nin 39. partisi olarak kurulduğunda, kısa adı AK olan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin amblemi, ışık saçan ampul olarak belirlendi. Programının ilk okunduğu salonda ''Aydınlığa açık, karanlığa kapalı'' yazılı bir afiş vardı. AK Parti kuruluş ideolojisini-ilkelerini genişletti mi, başladığı gibi mi devam ediyor?
Partinin programı, tüzüğü aynı. Tüzükte bir takım değişiklikler yapıldı ama parti programını değiştirmeniz mümkün değil, parti programı aynı. O program çok iyi düşünülerek hazırlanmış bir programdır. O programın üzerine bazı şeyleri inşa ettik. O gün de Adalet istiyorduk, bugün de Adalet diyoruz, o gün de kalkınma diyoruz, bugün de kalkınma diyoruz, o gün de kardeşlik hukuku diyorduk, bugün de diyoruz. Tabi Türkiye'de bazı öncelikler var, 2001'deki önceliğiniz ekonomiydi, öncelikleri vermeydi, dışa açılmaydı. Bugün de öncelikler aynı ama şimdi daha detaylarla uğraşıyoruz, değişen bir şey yok.
"YIPRANMA PAYIM AZ OLUR"
Sizin önceliğiniz bir bakıma hep "kadın" oldu….Kadın girişimler derneği, kadın araştırma merkezi, iş ve kadın derneği kurucusu oldunuz. Kadınlar konusundaki hassasiyetiniz kadın olmanızın dışında nereden geliyor? Mücadele saffına mağduriyet saffından mı geçtiniz?
Çok mağduriyet yaşamadım, Anadolu'dan geldim ama okumuş, memur bir ailenin çocuğuyum, Türkiye standartlarına göre üniversite bitirmiş 3 kardeşli bir ailedenim. Ama bütün bunlar da rahmetli anne ve babamın katkısı olmakla beraber kendimin de katkısı var. Ben liseyi de, üniversiteyi de zamanında bitirdim. Bulunduğum yerde vaktimi hiç boşa harcamadım, özellikle sivil toplum örgütlerinden hem ekonomik olarak hem çevre olarak çok beslendim, meslek hayatında farklı insanların işlerini takip ettim, taşları üst üste düzgün düzgün koydum. Kısa sürede çok mesafe almadım ama 20 senede çok iyi bir havuz-insan kaynağı biriktirmiştim, siyasette de bunların artılarını gördüm, benim her yerde söylediğim ilkeli, prensipli, ölçülü olmak. Ne çok üzülürüm, ne çok sevinirim, kadere inanmakla beraber reflekslerim doğaldır, ilişkilerim samimidir ama ölçülüdür, dolayısıyla yıpranma payım da az olur.
"BOŞANMA DİNEN HARAM DEĞİL"
"BOŞANMAYA KARŞI DEĞİLİM"
"KADINA ŞİDDET HALA VAR"
Bu davranış modeli bizlere örnek hatta çözümün bir ayağı olsun inşallah. Kadına yönelik şiddeti bir insan hakları ihlali olarak değerlendiriyorsunuz. Erdoğan'ın yayınladığı genelge, Aile Mahkemelerinin kurulması, adalet mekanizmasının eğitilmesi, kadın konuk evleri faaliyeti, ŞÖNİM, acil telefon hatlarının kurulumu, istatistikler, İstanbul Sözleşmesi ve sivil toplum çalışmalarına rağmen şiddetin önüne geçilemedi. Bazı oturumlarda bu konudaki uygulamalarda yaşanan sıkıntıları kabul ettiğinizi belirttiniz. Çözümsüzlüğün Ak Partiyi ilgilendiren tarafı nedir sizce?
Ben avukatlık yaparken 85-8'larda TCK'nın maddelerine göre kadına yönelik şiddet cezalandırılmıyordu, günlerce çalışan kadınlara taciz, tecavüz suçlarında indirim vardı, insan haklarında insanoğluna yakışmayan maddeler vardı, biz partimizin programını yazarken bu konuda çalışmalarımızın olacağını yazmıştık, özellikle uluslararası mevzuatın, iç mevzuata göre çok daha üstün olduğunu yazmıştık, bunlar bir taahhüttü, biz o günden bugüne başta Anayasa olmak üzere, Türk Medeni Kanunu, Sulh Usulü Kanunu, Ceza Usulü Kanunu gibi bir çok kanunda kadın lehine düzenlemeleri yaptık, daha doğrusu olması gereken düzenlemeleri yaptık. Artı, ailenin korunması ile ilgili kanunu çıkarttık, kadın ve aileden sorumlu bakanlığı kurduk, mecliste kadın ve erkek fırsat eşitliği komisyonunu kurduk, fakat bütün bunlara rağmen Türkiye'de kadına yönelik şiddet var mı, var. Eskiden istatistikler yoktu, binde bir olması bile bizi rahatsız ediyor, çünkü bu insan hakları ihlali. Erkek çocuklarını iyi yetiştirmemiz lazım, kadının ayakları üzerinde durabilmesi lazım, ayakları üzerinde dururken özgüven problemi de yaşamaması lazım. Bu da ayrı bir problem, hiçbir şey şiddet mazur, meşru göstermez. Kadın için de erkek için de. Ama aile birlikteyse bu birlikteliğin devamı için ortak hareket etmek lazım. Toplumda boşanma oranları da çok konuşuluyor. Bir dönem boşanmanın çok kötü bir şey olduğu konuşulurdu, fakat ben buna çok inanan biri değilim, dinen de boşanma çok haram olan bir şey değil. Kötü bir evlilikten, ıstırap içinde yaşanan bir hayattansa boşanmanın mubah olduğunu düşünüyorum. Boşanma konusunda kadının verdiği her türlü karara saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum ama aslolanın evlilik içinde çocukların yetiştirilmesi kanaatindeyim.
"ANAYASANIN İÇİNDE YEKNESAKLIK YOK"
"ANAYASA KONUSUNDA YOL ALAMADIK"
Anayasada değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifinin ilk imza sahibisiniz. Herkesin istediği gibi bir Anayasa neden oluşturulamıyor, Anayasa değişikliği konusunda Ak Parti'yi yavaşlatan unsurlar neler?
2011 Genel Seçimlerinde bütün partilerin taahhüttü yeni bir Anayasa idi. Bizim Anayasamız 12 Eylül'den kalan bir darbe Anayasası.. Biz kadın, çalışma hayatı ile ilgili konularda bir sürü değişiklikler yaptık, Anayasa şu anda bütünlük arz etmiyor. Ve Anayasanın kendi içinde şöyle bir çekinceler var, 12 Eylül Anayasa Meclisinde Anayasa 3 ayrı kademeden geçti. Önce üniversitede akademisyenler hazırladı, akademisyenlerin hazırladığı metni danışma meclisi bir takım şeylerle değiştirdi, en son konseye geldi, konsey de kendi kafasına göre bir şeyler koydu. Anayasanın kendi içinde de bir yeknesaklık yok. 30 kere bu Anayasa değiştirildi. Türkiye'nin gelişen şartlarına, global ekonomisine, gelişen insan kaynağına yeterli olan bir Anayasa değil. Anayasalar Allah'ın emri değil, değiştirilebilir. Bunda toplum hem fikir. Biz Anayasanın değiştirilmesi için komisyon kurulmasını öngördük, her siyasi partiden eşit katılımla komisyon kuruldu, belirli bir aşamaya getirildi fakat netice alınamadı. Belki orada biz "Her siyasi partinin milletvekili sayısına göre komisyon kurulsun" deseydik yol alabilirdik, bunu bugün söylüyoruz, ama o gün düşündük ki, bu anayasayı madem bütün partiler taahhüt ettiler, mecliste komisyon kurulmadan önce STK toplantıları yapıldı, onlardan görüş alındı, meclis bir site açtı, kurum, kuruluş ve vatandaşlardan görüş aldı, artık bu iş pişti, biz burada 3'er kişilerden oluşan bir komisyon kurarsak yol alırız diye düşündük ama maalesef alamadık. İnşallah yeni dönemde bu Anayasanın değiştirilmesi gerekiyor, bu konuda da hep birlikte çalışacağız. Bu seneki seçim bildirgemizde Anayasayı taahhüt olarak ileri süreceğiz.
"YOKLUKTA DEĞİL, VARLIKTA BİRLEŞELİM"
"CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI, NORMAL BİR BİNA"
"SARAYLA, ATATÜRK'ÜN GOLF SAHALARI GİBİ İFTİHAR EDİYORUM"
"CHP MİLLETVEKİLLERİNİ SARAYA DAVET EDİYORUM"
Köşk tartışmalarında Cumhurbaşkanının kendisine kaçış odası yaptırdığını ileri süren Fatma Nur Serter ve Haydar Akar'a cevaben, ilk yapılan Çankaya Köşkü, Savarona ve bu gibi büyük mekânların aynı şekilde yapıldığını ifade etmiştiniz. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi belki öyle ama Peygamberler tarihine baktığımızda dinimizce emrolunmayan bir gösterişe kaçıldığını düşünüyor musunuz?
Değil. Bir gurup siyasetçi, varlıkta değil yoklukta birleşelim derlerdi. Hayat tarzı olarak ben yoklukta birleşmeyi reddediyorum, varlıkta birleşelim. Helalinden kazanıyorsanız, inançlıysanız zekatınızı veriyorsanız, bu coğrafyada bu devletin bir mensubu olarak yaşıyorsanız, verginizi veriyorsanız her türlü imkanı pekala değerlendirebilirsiniz. Yoklukta değil varlıkta birleşelim ama iki şartla. Zekatınızı veriyorsanız, vergisini ödüyorsanız, devlet imkanlarını suiistimal etmiyorsanız, normal kazancınızın vergisini veriyorsanız sarayda da yaşayabilirsiniz…Cumhurbaşkanlığı yerleşkesine gelince, abartıldığı gibi büyük bir mekan, şatafatlı bir yer değil, insanlar gitmediği, görmediği ve biraz da siyaseten kullandığı için bunu böyle anlatıyor. Cumhurbaşkanlığı Sarayı, normal bir bina. İnşallah bütün Türk vatandaşları zamanla gidip orayı görecek, nitekim muhtarlar her hafta gidiyorlar, gördükleri zaman da o kadar abartılacak bir yer olmadığını söylüyorlar. Öyle bir bina olmasıyla iftihar ediyoruz ama inanın 3-5 sene sonra o binanın yeterli olmadığını, küçük olduğunu konuşacağız. Devletin imkanları ile, devletin Başkanına yapılmış bir binadır, bu sadece Tayyip Erdoğan'ın şahsi binası değildir, Tayyip Erdoğan'dan sonra belki bir kadın Başkanımız olacak ve kadın Başkanımız orada oturacak. Çankaya köşkü, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş aşamasında, Atatürk dünyadaki liderlerin misafir edileceği ve Türkiye Cumhuriyetinin temsil edileceği şekilde o günün şartlarına göre çok büyük bir şekilde yapıldı, ama şimdi çok küçük, yetersiz, şehrin içinde vs…O gün boş bir hazineyle onu yaptı. Aynı şekilde Savarona'yı yaptı. Atatürk, Çankaya köşkünün arkasında golf oynuyordu. Bunu şimdi golf deyince tüyleri diken diken olan insanlara söylemek lazım, bugün "21. Yüzyılda Türkiye'de golf oynanıyor" dediğiniz zaman hala insanlar golf zengin sporudur diye rahatsız oluyor. Halbuki Türkiye'nin kuruluş yıllarında, Atatürk ve arkadaşları Çankaya Köşkünün arkasında golf oynuyorlardı, bunlar kötü şeyler değil, ben o gün için de iftihar ediyorum, bugün için de iftihar ediyorum. Göğsümü gere gere o binaya gittim, yine giderim, gitmek isteyen CHP'li milletvekillerini de ben davet edeyim, götüreyim.
"TÜRKİYE TOPLUMU ÇÖZÜM SÜRECİNİ SATIN ALDI"
Saray, Erdoğan'ın mülkü değildir sözü bana "Çözüm süreci bütün milletin malıdır" sözünüzü çağrıştırdı. Bütün partilerin milletvekillerini, özellikle kadın milletvekillerine ezeli ve ebedi barışı tesis etmek üzere rol almaları davetinde bir çok defa bulundunuz. Sizce bu mala sahip çıkmak konusunda en zayıf davranan taraf kim?
Türkiye 30-40 yıl Kürt deyin, Güneydoğu değil ne derseniz deyin bir sorunla baş etti. Burada devletin hataları da vardı, yurtdışından gelen baskılarla oradaki düzenin bozulması ile ilgili gelişmeler oldu, o bölgenin halkının hataları vardı, neticede milyonlarca insan şehit oldu, binlerce insan dağa kaçtı, cenazeleri bile bilinemedi ama hepsi insan evladıydı, hepsinin anaları kan ağladı, cumartesi anneleri bir yerde, şehit anneleri bir yerde acılarını paylaştılar, ama biz kucakladık, dedik ki: Bu coğrafya bizim, bu coğrafyada Çanakkale'de birlikte savaştık, eksik ne varsa bunu görüşelim, sıfırdan başlayalım. Onun için bir takım demokratikleşme hareketleri başladı; Kürtçe konuşma, Kürtçe ifadeler, Kürtçe kanallar, olağanüstü hal kaldırıldı, TCK'da bir takım değişiklikler yapıldı vs…Oraya her şeyden önce yatırım gitti, bu çok önemli. Bugüne kadar ihmal edilmiş, en verimsiz memurların atandığı ve Ankara'dan ötesinin unutulduğu bir yerdi. Ama şimdi; dağlarında halayların çekildiği, çiçeklerin açtığı, Avrupa'ya göçmüş insanların tekrar dönüp yatırım yaptığı, havaalanlarının açıldığı, yolların, köprülerin yapıldığı bir yer. Bu süreci Türkiye toplumu satın aldı. Bu süreci biz başlattık evet. Sayın Cumhurbaşkanımız "Kefenimi giydim" dedi, geldiğimiz noktadan geri adım atmak mümkün değil. Bunu suiistimal edenler var. Çözüm sürecini suiistimal edenler, bunun altında kalacaklar. Diyarbakır anneleriyle bizzat görüşen biri olarak söyleyebilirim, artık insanlar savaş istemiyorlar, barış, kardeşlik istiyorlar, kendi dillerini konuşmak istiyorlar, buna da bizim itirazımız yok.
"ÇÖZÜM SÜRECİNDEN ASLA GERİ ADIM ATMAYIZ"
"CUMHURBAŞKANIMIZIN 10 MADDEYE İTİRAZLARI VAR"
Peki Erdoğan'ın son yaptığı açıklamalar, sürecin intikaya, duraklamaya uğradığını gösteriyor mu, sürecinde hızında akıbetinde değişiklikler var mı?
Süreç hiçbir zaman durmadı, intikaya da uğramadı, sürekli iyi noktalara gittik, geldiğimiz noktada nevroz açıklamaları ortada. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu 10 maddeye itirazları mevcut. Kamu Güvenlik Müsteşarlarımız, hükümetimiz, bu konu Bakanlık tarafından tekrar incelenecek, asla geri adım atmayacağız. Çünkü barışı sadece siyasiler yapmaz, barışı halk talep eder, halkın talepleri doğrultusunda siyasiler hareket ederler. Bu kaos ortamından faydalanmak isteyen insanlar da olabilir. Bu konu devam etsin ve biz onu istismar ederek siyasetimize devam ettirelim diyen siyasi partiler ve insanlar da olabilir, bunların oyununa gelmemek lazım.
"MUHALEFET OLAY ÇIKSIN DİYE UĞRAŞIYOR"
"İSTİKRARLI YÖNETİME İHTİYACIMIZ VAR"
"SABIR TESTİNDEN GEÇTİK"
"Ey muhalefet 25.dönemde TBMM'ye gelmeyeceğinizi biliyoruz, kendinizi bu kadar zavallı duruma sokmayın" diye bir tweet atmıştınız. Bu kadar kesin konuşuyor olmanızın nedeni, Ak Partinin başarıyı garantilemesi mi, muhalefetin yetersizliği mi?
Ben 4 yıldır meclisteyim, 12 yıldır da siyasetin içindeyim. Milletvekili olmadığınız zaman olayları farklı görüyorsunuz, buraya geldiğiniz zaman olayları daha farklı görüyorsunuz. Bir siyasi partinin iktidar olabilmesi için halka bir şeyler sunması lazım, yatırımlarını, hayatı nasıl değiştireceğini, bakanlıklarda yapacağı değişiklikleri anlatması lazım. Ama muhalefette böyle bir şey yok. Sadece bizim yaptıklarımızı eleştirmek üzere siyasetleri var, bu da bir yere kadar kabul edilebilir. Ama eleştirinin de mantığı ve ölçüsü olması lazım. Gurup Başkan Vekili olduğum için meclis iç tüzüğüne dayanarak bütün çalışmaları yapıyorum, bir yasaya itiraz edebilirsiniz, komisyonda buna saatlerce itiraz edebilirsiniz, itiraz ediyorlar, uygun olan değişiklikleri yapıyoruz ama aşağıda bunu şova çevirerek, bazen de olay çıkartarak yapıyorlar. Ben bu tweeti attığımda, iç güvenlik yasa tasarısı görüşülüyordu, CHP ve MHP'liler tweet atıyorlardı, "Biz hakaret ediyoruz, bize cevap vermiyorlar, hala sessiz duruyorlar" diye, buradaki amaçları şu, biz onlara bir harekette bulunalım, olay çıksın, medyaya böyle yansısın. İç güvenlik yasasında bunu çok kullandılar. Ama ben 24.dönem milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Çok olgun, çok donanımlı ve kendilerine çok güvenen arkadaşlarımız var. Gezi olaylarını yaşadık, her türlü hakareti yaptılar, 17-25 Olaylarını yaşadık her türlü hakareti televizyonlardan şahıslarımıza hakaret ederek yaptılar. Yolsuzluk Komisyonunda aynı şeyleri yaptılar. 4+4'te de yaptılar. En basit müşterek çıkartacağımız kanunda bile işleri uzatmak için neler neler yaptılar. Biz sabırla, sükûnetle, 10 tane söyledilerse bir tanesine cevap vererek bu süreçleri geçirdik, bu 4 yıl kolay geçmedi. Gerçekten sabır testinden geçtik, bunu Türkiye'nin geleceği için yaptık, bizim zamanımız değerli, bizden hizmet bekleyen önemli bir nüfus var. Bizim genç ve dinamik bir nüfusumuz var, bizim büyüyen bir ekonomimiz(dünyada 17.sıradayız, 10.olma hedefimiz var) var, bizim girişimci bir toplumumuz var, dünyanın neresine giderseniz Türk iş kadını veya erkeğini görebiliyorsunuz, geriye ne kalıyor, istikrarlı bir yönetim. Bu söylediklerimizin devam edebilmesi için bizim istikrarlı bir yönetime ihtiyacımız var. İstikrarlı yönetimi Türkiye'ye Ak Parti getirdi. Ak Parti'nin 2023, 2071 hedefleri var ve dolayısıyla bizim bu istikrarlı yönetimi devam ettirmemiz lazım. Yapılan itirazların siyaseten yapıldığını, kavga çıkartmak için yapıldığını biliyoruz, onun için kale almıyoruz, bu da karşı tarafı iyice çıldırtıyor. Son olayda da biz dövüyormuşuz gibi göründü ama tamamen onların yüzünden oldu. Yine de bu olaylar olmasa daha iyi.
"NAMAZA GİTTİĞİ GÖRÜLEN VEKİLLERDEN YOKLAMA İSTENİYOR"
"DEMOKRASİLERDE MUHALEFETİN VARLIĞI ÇOK ÖNEMLİ"
Meclis'teki bir çok tartışmanın(Engin Altay, Ali Haydar, Ferit Mevlüt, Hamza Çebi, Aylin Nazlıaka, Muharrem İnce, Lütfu Türkkan, Hasan Ören, Emine Ülker Tarhan) içinde bulundunuz. Bunlar için; yorgunluk, sinirlilik, oruçlu olmak gibi gerekçeleri anladığınızı belirttiğiniz ama meclise silahla bile gireni gördüğünüz için meclisi uyarmak zorunda kaldığınız konuşmalarınız oldu.
Özel sektör ve kamuda mesai 9:00'da başlar 6:00 veya 7:00'de biter. İç tüzük gereği, sabah gurup toplantıları, komisyon toplantıları olduğu için genel kurul 14:00'de veya 15:00'te başlıyor. Bir bedenin yorulduğu dönemde siz mesaiye başlıyorsunuz. Bu gibi gereksiz uzatmalarla gece 1:00'e, 2:00'ye kadar sürüyor, havasız, agresif bir ortam, belli bir saatten sonra insanlar gergin olabiliyor, bu hepimiz için geçerli, oruçlu olduğunuzu bile bile sürekli yoklama istenmesi, namaza giden, mescide giden insanları görüyorsunuz ve yoklama istiyorsunuz, bunlar kabul edilir şeyler değil, bu konuda Gurup Başkan Vekillerine çok şey düşüyor, muhalefet Gurup Başkan Vekillerinin ve bizim daha insani davranmamız gerekiyor, ekiplerimizi daha doğruya yönlendirmemiz lazım. Demokrasilerde muhalefetin varlığı çok önemli. Ona göre davranmaları lazım. Biz nasıl arkadaşlarımıza "Susun, bağırmayın, yoklamada sıkıntı yaşamayalım" diyorsak, onlar da kendi ekiplerine öyle demeleri lazım.
"24.DÖNEM BİZİM ŞANSSIZLIĞIMIZ"
Peki yeni dönem milletvekillerine psikolojik denge açısından 24.dönemi mi örnek gösterirsiniz?
Siyasi büyüklerimizden, daha önceki milletvekillerinden bana söylenen bu dönemin çok agresif, çok küfürlü, olaylı geçtiği. Bu da bizim şanssızlığımız. Hem çok değerli ve sabırlı vekillerimiz var, hem de hiç istemediğimiz kadar küfür duyduk, olay oldu, bu da bizim şanssızlığımız. İnşallah 25.dönem böyle olmaz. İnşallah, daha sağ duyulu, daha aklı selim, daha hedefleri olan bir muhalefetle karşı karşıya geliriz.
"HIRSIZLIĞI BIRAKIN, EVİNİ GEÇİNDİREMEYEN MİLLETVEKİLLERİ VAR"
İç Güvenlik tasarısı görüşülürken muhalefet tarafından yaşanacak her türlü olumsuzluğu halka şikayet edeceğiz, demiştiniz. Güvenlik yasası, ülkeden önce meclise sulh getirdi diyebilir miyiz?
Muhalefet Partileri iç güvenlik kanununu engelleyeceklerini, meclisten çıkaracağımızı söylediler. Bu doğru bir yaklaşım değil, "bunu kabul etmiyoruz, itirazlarımızı koyacağız" diyebilirlerdi ama ayaklarını tepine tepine "biz bunu engelleyeceğiz" dediler. Ne oldu, 10 günde çıkartacağımız şeyi 3 haftada çıkarttık, meclisi kitlediler, kürsü işgali yaptılar, Ayşenur Bahçekapılı ve bana hakaretler ettiler, olaylar çıktı, yerde oturup saatlere alkışladılar, Kürtçe slogan attılar, ben o zaman dedim ki, "bunları yapıyorsunuz ama ben bunu meydanlarda halka anlatacağım" Bizim halkımız çok sağduyulu, bütün bunları görüyor, bu iç güvenlik yasasını neden çıkarttığımızı görüyor, biliyor. Gezi olaylarında dükkanları yıkılan mağdur olan, 15-20 gün dükkanını açamayan, aşından, ekmeğinden olan bunu biliyor, Kobani olayları dediğimiz 6-7 Ekim olaylarında mağdur olanlar bunu biliyor, bu kanunun neden gerekli olduğunu biliyor. 17-25 olaylarında da bize hakaret ettiler ama yerel seçimlerde büyük bir oy oranıyla geldik, o zaman da sizi halka şikayet edeceğiz demiştik. Yüzüme baka baka, boğazından bir kuruş haram lokma geçmeyen milletvekillerine "Hırsız, hırsız, hırsız" diye bağırdılar. Ben bir memur çocuğuyum, benim gibi aileleri devlet memurluğundan, çiftçilikten gelen çok vekiller var, değil hırsızlık yapmak, evini geçindiremeyecek kadar zor durumda olan milletvekili arkadaşlarımız var. Onların yüzüne baka baka hırsız olduklarını söylediler, biz halka anlattık ve neticede seçimleri biz kazandık. İç Güvenlik Kanunu ile ilgili şikayetlerimizi halka yapacağız, inşallah genel seçimlerde de biz başarılı çıkacağız.
"AK PARTİNİN BAŞINA GELEBİLECEK EN KÖTÜ ŞEY, SEÇİMLERDE BAŞARISIZ OLMAK"
Siyasi Partilerin kapatılmasını zorlaştıran Anayasa Değişikliği Teklifi gündeminizdeydi. Bu bir anlamda Ak Partinin kapatılmasının önüne geçmek için yapılan bir eylem gibi adlandırılıyor. Ak Partinin başına en kötü ne gelebilir?
Ak Partinin başına siyasi parti kapatması gibi bir şey gelmez artık. Ne Ak Partinin ne de başka bir partinin. Gelmemeli, biz onun karşısında dururuz. Çünkü biz çok kapatılmış bir partiyiz. Türkiye'de demokrasilerde siyasi partileri halkın açacağını ve halkın kapatacağını düşünüyorum. Ak Partinin başına gelebilecek en kötü şey, seçimlerde başarısız olmak. Onun dışında bir şey olmaz. Çünkü biz birbirimize bağlı, ilkeleri olan, siyaset yapan bir iktidarız, hedeflerimiz var, teşkilatlarımız çok kuvvetli, milletvekillerimiz çok çalışkan, biz yolumuza devam ediyoruz, Ak Partinin başına gelebilecek tek şey, seçimlerde başarılı olmamak. Şuan ki istatistiklerde böyle bir ley görünmüyor, istikrarın devamı için de bizim var olmamız lazım. Ama bu ilelebet olacak bir şey değil, tabi ki başka partiler de gelecektir, başarılı olacaktır, onu o zaman göreceğiz. Ama bizim şu anda bu coğrafya için yapacağımız daha çok şey var.
"MİLLETVEKİLİ OLARAK KENDİ İNSANIMIZI YETİŞTİRİYORUZ"
"ZENGİNLEŞTİRMEYİ KALKINMA YAPTIK"
"SÖYLEMİMİZ DOĞALLAŞTI"
Seçim Komisyonunda da görev aldınız. Yeni Ak Parti profili nasıl oluşuyor? Dava şuuru mu öne çıkıyor, adaylarda geçmiş mi, gelecek aranıyor?
Yaş olarak biz 10 yılı deviren bir partiyiz, bizim geçmişimizde kim bilir kapatılan kaç partiden gelen insanlar vardı, MHP, ANAP tandanslı insanlar vardı, ama biz artık Ak Partiyi oluşturduk. Yani Ak Partinin kendi insan havuzu var. Ve bizim felsefemiz, Adalet ve Kalkınma. Demokratikleşme ve Zenginleşmeydi, sonra biz onu Kalkınmaya çevirdik. Ne olur ne olmaz zenginleşmeyi anlamazlar diye. Bir kere kendi teşkilatlarımızdan gelen çok insanımız var. Biz artık milletvekili adayı olarak kendi insanlarımızı yerleştirebiliyoruz. Bu çok önemli. Biz kendi kendimizi yetiştiriyoruz. Ve gençlik kolları, kadın kolları, ana kadame, meclis üyeliklerinden gelenler var. Bunun dışında dışarıda entelektüel hayatı olan; gazeteci, hukukçu, bürokrat olan insanlar da Ak Partiden milletvekili olmak istiyorlar. Dava şuuru konusunda gelince, evet yine bir dava var, bizim davamız: insana hizmet, devletin yaşaması. O dava şuuru devam ediyor ama bunu söylerken, bizden eskiler gibi aynı terminalojiyi kullanmıyoruz, bu çok normal. Gençleşiyoruz. Herkesin söyleyiş tarzı da farklı. Yine Asım'ın nesli ile yetişiyoruz, Akif'in şiirleri ile yetişiyoruz ama bunu daha doğal söylüyoruz, çünkü bundan sonraki nesil, bizim büyüklerimizin çektiği acıları çekerek gelmedi, bunu artı olarak da, eksi olarak da değerlendirebilirsiniz. Bizden evvelki nesiller, yasaklı bir Türkiye'den, baş örtüsü yasağından, Türkiye'nin ötelenmiş bir aile gurubundan(Anadolu'dan, Kentten değil) geliyorlar. Ama şimdi gelenler tam tersi Avrupalarda okumuş, yine Akif'in şiirleriyle yetişmiş, o davayı içselleştirmiş ama ağdalı konuşmayan bir nesil.
"ERDOĞAN'IN BAŞARISINDA EN ÖNEMLİ ETKEN, İNSAN SEVGİSİ"
"ERDOĞAN ASLA 'TEK ADAM' OLMAZ"
Ak Parti tanımlanırken, tek adam profilinden yola çıkılıyor ama Erdoğan, "Artık tek adamsın, yanında kimse yok diyenlere; kendini bil, haddini bil, neslini bil" diye yanıt verdi. Başkanlık için de adı geçen tek isim o. Erdoğan'ın rolü hep aynı mı kalır?
Bu hareketin lideri Erdoğan'dır. Erdoğan bir dünya lideridir. Bunu Ak Partinin içinde olduğum için söylemiyorum. Bir insanın yaradılıştan liderlik özelliği vardır, bunun eğitimle, diplomayla, yaşadığı sıkıntıyla ilgisi yok. Erdoğan'ın başarısında en önemli etken, insan sevgisi. Erdoğan'da müthiş insan sevgisi var ve bu insan sevgisi, insana hizmet aşkını getiriyor. Bu olduğu zaman ailesini de görmeyebiliyor, kendi sağlığını da düşünmeyebilir. İnsana hizmet aşkından sonra etrafındaki insanlar da onu örnek alıyor. Bizim geldiğimiz nokta bu. Biz hepimiz Erdoğan'ın rahlesinden yetiştik. Rahlesinden yetiştik ironi gibi bir şey belki, ben 45 yaşındaydım ama önünüzdeki insanı görüyorsunuz, o ne yapıyorsa onun gibi yapmak istiyorsunuz, hiç kimseyle kavga etmiyor, rol yapmıyor, gerçek fikri neyse onu söylüyor. Düşündüğü neyse söylüyor, yanlış mı anlaşılır, doğru mu anlaşılır, hesabi değil hasbi dediğimiz bu, bunu Davos'ta da yapıyor, Hakan Fidan olayında da yapıyor vs…Bunun artılarını gördü, çünkü toplum onun samimiyetini görüyor, ekip ona göre çalışıyor. Erdoğan asla tek adam olmaz. Çünkü küçücük çocukların Tayyip Erdoğan'a olan sevgisini görüyorsunuz. Şimdi nüfus kayıtlarının listesini isteseniz, çocuğuna Recep Tayyip Erdoğan ismini vermiş bir sürü aile görürsünüz. Erdoğan bu ülkeye gelmiş önemli bir liderdir, siyasi hareketimizin başıdır, her insan fani olduğu gibi o da bir fanidir. İlkeleri ve çalışma prensipleri bizim için önemlidir, bizler onun ekibi olarak, şimdi de Sayın Başbakanımızla birlikte farklı bir ekolle devam ediyoruz. Aynı düsturlarla Davutoğlu ile devam ediyoruz. İsimler değişiyor ama ilkeler ve dava değişmiyor.
"DAVUTOĞLU İÇİN SÖYLENEN 'TAKLİT' SÖZLERİ ÇİRKİN"
"DAVUTOĞLU'NUN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ İNSAN SEVGİSİ VE AZMİ"
CHP Isparta milletvekili: Ey Başbakan, sen Erdoğan tarafından mat edilen, yan tarafa oturtulan piyonsun deyince, siz söz aldınız ve sözlerinden dolayı kendisini kınadığını belirttiniz. Devletin memuru olarak yıllarca Sayın Cumhurbaşkanından ve Sayın Başbakanınızdan emir alarak görev yapmış bu Vekili kınıyorum ve sözlerinden dolayı tekrar özür dilemesini bekliyorum, dediniz. Davutoğlu'nun Erdoğan'ın kötü bir kopyası olanları düşünenler için en tatmin edici cevabınız ne olur?
Davutoğlu çok iyi bir entelektüel ve çok iyi bir akademisyen. Davutoğlu'nda gördüğümüz en önemli özelliklerden bir tanesi; insan sevgisi ve çalışma azmi. Aynı şekilde Davutoğlu da sabahlara kadar çalışıyor hatta eşinin ikazına rağmen hiç uyumadan sabah yapıyor. Taklit lafları çok kötü. Bunlar aslında Ak Parti ile ilgili yıllarca şunu düşündüler: Erdoğan ile Gül birbirine düşecekler, orada bir sıkıntı olacak, üç dönemliklerle Erdoğan birbirine düşecek dendi olmadı. Başbakan Davutoğlu mu olacak, Binali Yıldırım mı olacak, Arınç mı olacak diye beklediler, hiçbir şey olmadı. Davutoğlu Başbakan oldu, anlaşamayacaklar dendi. CHP, MHP, HDP buradan onlara ekmek çıkmayacağını hala anlamadılar. Buradan onlara ekmek çıkmaz. Kısmen anladılar, hakaret ederek yol almak istiyorlar, devlete yıllarca Valilik yapmış, bugüne kadar Cumhurbaşkanının karşısında olması gerektiği gibi saygı ile duran bir Valinin bugün Cumhurbaşkanına saygısızca konuşması, kendisiyle çelişki, devlet adabına aykırı. Tayyip Erdoğan'a böyle bir şey söylemeleri, kendi boşluğu, aczi. MHP ve HDP iktidar olmak için çalışmalılar. Siyaset neden yapılır, iktidar olmak için. Bizi bırakıp kendilerine bakmaları lazım.
"DEMİRTAŞ'IN BAZI MESAJLARINDAN HOŞLANDIK"
"DEMİRTAŞ GENÇ BİR PROFİL"
"HDP'NİN TÜRKİYE'NİN HER YERİNDEN OY ALABİLMESİNİ İSTERİM"
Seçim anketlerinde HDP'nin barajı aşacağı yorumları yapılıyor. Hatta Demirtaş'ın karizmatik bir lider olduğu söyleniyor. Çipras ile benzerlikleri ortaya konuyor…O da Başkanlık sistemine karşı, "HDP var oldukça Erdoğan Başkan olamayacak" diyor. Demirtaş'ın şansını nasıl görüyorsunuz?
Karizmayla bu işler yürümez. Karizmaya bakarsanız, dünyada çok yakışıklı delet başkanları geldi, bir dönem sonra gitti, bu işler karizmayla gitmez. Bu işler insana dokunmakla, samimi olmakla ve çalışmakla olur. Evet, genç bir profil, ağzı laf yapıyor, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bir takım kesimlerin hoşuna gidecek cümleleri kurarak mesajlar verdi, bazı mesajlarından biz bile hoşlandık. Ben isterim ki, HDP bölge partisi olmasın, etnik kökenli parti olmasın, Türkiye'nin her yerinden oy alabilsin. Türkiye'nin her yerine hitap edecek politikalar üretsin. Bugüne kadar HDP'nin sağlık politikasıyla, tarım politikasıyla veya enerji politikasıyla ilgili bir şey söylediğini duydunuz mu? Tutturmuşlar Güneydoğu ve Kürt. Aslında olmayan bir şey üzerinden konuşuyorlar hala çünkü böyle bir sorun yok artık. Diyarbakır Belediyesini kazanabiliyorlar, milletvekili olabiliyorlar, hayatlarını devam ettirebiliyorlar, olması gerektiği gibi. Demirtaş, öne çıkartılan bir figür, parlatılmaya çalışılan bir figür ama bu toplum çok akıllı bir toplumdur. Kobani olaylarını unutmaz, Diyarbakır'daki az gelişmişliği unutmaz. İstanbul Belediyesinin nüfusa göre ne kadar fon aktarılıyorsa, Diyarbakır'a da aynı fon aktarıldı, Diyarbakır gibi kadim kent çöplük içinde çünkü paralar dağa gönderildiği için. Halk bunun farkında. Kimin hizmet ettiğini, kimin iyi niyetli olduğunu biliyor. Dağa kaçırılan çocukların anneleri Diyarbakır Belediyesinden su püskürtülerek atıldılar. Halk bunu biliyor. Demirtaş çok insani mesajlar da verdi, kardeşlik vs...HDP'nin bir Türkiye partisi olmasını önemserim ama Doğu'da ne söylüyorsa Batı'da da söyleyebilmeli. Biz söylüyoruz. Diyarbakır'a gidemeyen bir MHP, CHP var. Keşke HDP gelip İstanbul'da da aynı şeyi söylese. İstanbul'daki, Bursa'daki seçmen, "Niye Diyarbakır'ı yakıp yıktınız, niye Kobani olaylarında halkı sokağa döktünüz?" dediği zaman ona cevap verebilse.
"HDP'Lİ KADIN VEKİLLER ÇOK DONANIMLI"
Siz bir dönem HDP'li kadın milletvekillerini eleştirmiştiniz. "Kadın milletvekillerine üzülüyorum, öyle bir nesil yetiştirdiler ki, hiçbir kutsalları yok" HDP kadın milletvekili aday adayları konusunda oldukça iddialı görünüyor.
HDP'li kadın milletvekilleri mutfakta iyi çalışan, donanımlı geliyorlar, hitabetleri çok kuvvetli, alanda çok çalışarak geliyorlar, eş başkanlık sistemiyle kendilerine konum elde ediyorlar, mecliste kadın milletvekili en fazla olan parti, çok önemli makamlarda yer alıyorlar, bunların hepsi artı. Ama HDP kadın milletvekillerindeki bazı profiller de, sevgiyi, saygıyı, birlikte yaşamayı değil tam tersini körüklüyor. Türk askerine saldıran, mecliste milletvekiline "sen sus sen kimsin lan" diyen milletvekili profili var, polise tokat atan milletvekili profili var, çözüm çalışmaları devam ederken çocukları sokağa döken profil var, hiçbir şey konuşmasak Kobani olaylarında çocukları sokağa döktüler. O çocuklar geçmişte yaşadıkları gibi bir zulüm ortamında yaşamıyorlar, çok rahat ortamda yaşıyorlar, o çocuklar birbirlerini öldürdüler, kendi gibi Kürt olan kardeşini balkondan aşağı atan bir Kürt nesil var.
"KADIN VEKİLLERİN YERİNİ KORUYACAĞIZ"
Kadınların daha fazla siyasette, eğitimde, ticarette daha fazla rol alması için çalışacağıma söz veriyorum demiştiniz.. 12 Haziran'da CHP gösterdiği kadın adaylarla birinci parti olmuştu. Ak Partide geçmiş dönem aday olan kadınların bu dönem adaylığını koymadıklarını görüyoruz, kadınlar küstü mü?
Yok. Bizim Milletvekili seçimleri çeşitli kademelerden geçiyor. Önce temayül yoklaması yapıyoruz, sonra kamuoyu yoklaması yapıyoruz, STK'lara soruyoruz, anket çalışmaları yapıyoruz ve sonunda da mülakat yapılıyor, üst kurulda inceleniyor. Buradaki Milletvekillerinin de meclise devamları, il ve ilçelerinde yaptıkları çalışmalar bunların hepsini kıyaslıyoruz. Milletvekili sayısının da bu döneme göre çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Prensip olarak kadın vekil olan ilde kadınla devam ettirmekten yanayız, şimdikiler yenisi olur ama kadınla devam edeceğiz. Büyükşehirlerde kadın koyacağız, bir kadın varsa ikincisini koymaya çalışacağız, böyle bir potansiyel var artık teşkilatlarımızda, ayrıca bizden aday olmak isteyen çok kadın var. Bütün bunları bir yerde değerlendireceğiz.
"BİZ DİNİ EMPOZE EDEN BİR HAREKET DEĞİLİZ"
1 Kasım 2013'te meclise baş örtüsü ile gelme konusunda tarihi bir uzlaşma gerçekleştiğinde, Muharrem İnce, sizin başı açıklığınıza dikkat çekerek, benim bir tane bacım var, o da kapalı, sizin gibi açık değil. Başörtülü bacım dediğim zaman benim ağzıma yakışır bu. Ama ben bunu siyaset için kullanmam. Size de kullandırmayacağız." demişti. Türban yasağını geride bıraktık ama Ak Partinin bir adım ileri gittiğini dindarlığı dayattığını, İslamcılık yaptığını düşünenler var, onlara cevabınız ne olur?
Biz din eksenli, etnik kökenli, bölgesel siyaset yapmıyoruz diye baştan beri söyledik ve o düsturla devam ediyoruz, Türkiye'nin nüfusunun %50'si kadın ve bu kadınların da ekseri çoğunluğu; geleneksel, dini veya her hangi bir nedenle başını örtebilir. Bütün kadınları aynı haklardan faydalandırmamız lazım, milletvekili olmak bir haktır, talep ediyorsa örter de, açar da, çok şükür ki bu dönem bu sorun çözüldü. Benim nöbetçi ve stresli olduğum bir gün bu konuyu çözdük, o gün çok kanallarda televizyonlara çıkmıştım, Merve Kabakçı bilinçaltı vardı, en sonunda meclise geldik, o konuşmayı ben yaptım, çok parlak bir konuşma olmadı, ama yine de çok doğal, samimi ve içten bir konuşma olduğu kanaatindeyim, Muharrem Bey, muhacir bir ailenin çocuğu, benim eşimle de akrabalığı var, meclis başkan vekilleri arasında tatlı laf atmalar oldu, bana böyle bir laf attı. Biz dini hayat tarzını empoze etmek üzerine kurulmuş bir hareket değiliz, insanlar 2001'den evvel nasıl denize giriyorlarsa, nasıl bara gidiyorlarsa, nasıl camiye gidiyorlarsa, sinegoga gidiyorlarsa bugün de gidebiliyorlar, değişen bir şey, değişen özgürlükler anlamında artılar var, artık akademisyen, devlet memuru, milletvekili olabiliyor. Biz de %50'nin içindeki bu donanımlı kadınlardan faydalanmış oluyoruz.
"DEVLETLE HİÇBİR CEMAAT MÜCADELE EDEMEZ"
Meclis Yasadışı Dinlemeleri Araştırma Komisyonundaydınız. Makam odalarına böcek yerleştirilmesi konusunu sorguladınız. Bu konuda ve cemaatle mücadelede gelinen aşama ne?
O komisyon önemli bir komisyondu, güzel de bir rapor çıktı, o dönem paralel konusu tam ortaya çıkmamıştı, bazı bilgiler de bizden saklanmıştı, bugün o komisyon kurulmuş olsaydı, daha farklı bir rapor çıkardı. Paralel ile mücadele hala devam ediyor, çok kısa sürede bitecek bir şey değil. Çünkü kilit noktalarda bir takım insanları dinlemişler, bir takım yerleştirmeler yapmışlar, çözülecek. Bir devlete karşı, hiçbir cemaat, baskı gurubu, devletle mücadele edemez. Devletin kendi hafızası ve güçleri vardır. Bunlar devletin içine fazla girdikleri için zorladılar. İtimadı kötüye kullandılar ama bugün geldiğimiz noktada mücadele devam ediyor, edecek.
"TAYYİP ERDOĞAN, HESABİ DEĞİL HASBİ SİYASET YAPAR"
"ERDOĞAN DA, ARINÇ DA 'MIŞ GİBİ' SİYASET YAPMAZ"
İyi Polis, Kötü Polis olayına giriliyor, Arınç-Erdoğan polemiğinde olduğu gibi. Bu durum MHP'ye kaçan oyların geri getirilmesi şeklinde yorumlanıyor. Bu iç kargaşayı nasıl yorumlarsınız?
Tayyip Erdoğan, hesabi değil hasbi siyaset yapar, aynı şekilde Arınç da…Bizde mış gibi yapmak zordur, Erdoğan'da da yoktur, siyasi büyüğümüz Arınç'ta da, Başbakanımızda da yok. Ne düşünüyorlarsa yapılıyor. Biz hiçbir siyasi argümanımızı, eylemimizi, muhalefet yükseliyor ve düşüyor, biz buradan prim yapalım diye yapmayız. Biz politikalarımızı hem ilkelerimize, hem de Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre yaparız. Bugünlerde yapılan konuşmalarda, asla mış gibi yapmak, oradan, buradan bir şey kurtarmak gibi bir şey düşünmüyorum. Tayyip Erdoğan ne düşünüyorsa onu söylüyor, Bülent Arınç ne düşünüyorsa onu söylüyor, bunun çok doğru ve ilkeli olduğu kanaatindeyim. Bize her zaman kazandırdı ve kazandıracak çünkü hak bizim samimi ve içten olduğumuzu görüyor, bu işten yine biz karlı çıkacağız, ellerini ovuşturanlar var, buradan bize ekmek çıksın, parti bölünsün, üç dönemlikler harekete geçsin, Abdullah Gül siyasete mi giriyor, Davutoğlu harekete geçsin…Bunların hiçbiri olmayacak, Ak Parti iktidarı devam edecek. Herkes fikrini söyler, bu camiadaki insanlar kardeşlik hukukunun değerini bilen insanlardır, bizde her konuda tartışma yapılır, en sonunda karar verildiği zaman herkes onun arkasında dimdik durur. Biz bu seçimleri en iyi oy oranı ile, en fazla milletvekili sayısı ile geçeceğiz.
"ERDOĞAN NE İSE O"
Hakan Albayrak, "Merkez Bankasından şikayet eden, Fidan'a kırgınlığını ifade eden, hükümetin İmralı ziyaretini eleştiren memnuniyetsiz Erdoğan resmi güzel değil" demiş. Memnuniyetsiz Erdoğan resmi görüyor musunuz sizde?
Erdoğan memnun olmadığı konuları zaten söylüyor. Bu da memnuniyetsiz olduğunu göstermez, demek ki söylüyor, bu çok önemli. Hakan Fidan'ın bir değer olduğunu, görevinin başında olmasının daha uygun olduğunu söyledi, bunun gereği de yapıldı. Tayyip Erdoğan ne ise o, yapmacık değil.
"ERDOĞAN PUTLAŞTIRILMAZ"
"Şahsen Erdoğan'ı seviyorum ama onu eleştiren herkesi alaşağı etmek, onu putlaştırmaya götürür, ikinci Kemalizm vakası doğabilir" şeklinde bir tweet okumuştum. Başkanlık sistemi putlaştırma iddialarını körükler mi, ikinci kemalizm vakası eleştirilerine ne diyeceksiniz?
Tayyip Erdoğan bir lider. Tayyip Erdoğan'ın çok seven, sayan ve onunla büyüyen bir nesil var, ve biz duygusal bir toplumuz, yaşlı da olsak genç de olsak tepkimizi çok çabuk verebiliyoruz, tipik bir Akdeniz toplumu, bazen bu tip tweetleri ben de görüyorum, bizim arkadaşlardan da atanlar oluyor. Bunlar da bizim samimiyetimizi gösteriyor. Tayyip Erdoğan putlaştırılmaz çünkü Tayyip Erdoğan çok doğal bir insan. Putlaştıracak insan, kendisini kamufle eden, camdan bir duvarın içinde olan insandır, Tayyip Erdoğan ne düşünüyorsa onu yapıyor, ertesi günü camiye gidip simit dağıtıyor, bir çocuğu kucağına alıyor, muhtarla sohbet ediyor. Böyle bir şey olması mümkün değil. Başkanlık sistemi de bizim tartıştığımız, üzerinde konuştuğumuz bir konu, dünyada bunun örnekleri var, Türkiye'de de bunun olabileceğini söyleyen Anayasa Hukukçuları var.
Kaynak: Haberx