MÜLTECİLER AVRUPA'NIN KABUSU OLDU
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AB'ye net mesajlarından sonra AB üyelerinden yumuşama sinyalleri geliyor. İlişkilerimiz tekrar normal seyrine dönebilir mi?
Son dönemde gelen yumuşama mesajlarını ben öncelikle şuna bağlıyorum; AB göçmen meselesi konusunda fevkalade tedirgin ve Türkiye ile imzaladığı göçmen anlaşmasının askıya alınmasını istemiyor.
Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok AB ülkesinde seçimler yaklaşıyor. Ve bu ülkelerde artan göçmen düşmanlığı siyasetçileri kara kara düşündürüyor. AB ülkelerindeki iktidar partileri göçmenleri kendi ülkelerinden uzakta tutmanın yollarını arıyorlar. Bugüne kadar insan hakları konusunda tüm dünyaya çağrıda bulunan AB, göçmen krizi patlak verince insan hakları ilkelerini bir anda unuttu. Avrupa'nın doğusundan batısına kadar birçok AB ülkesinde göçmen meselesinden dolayı aşırı sağ partiler giderek güçleniyor.
Şimdi böyle bir ortamda Türkiye ile göçmen anlaşmasının askıya alınmasını elbette istemiyorlar. Türkiye ile köprülerin atılması durumunda karşı karşıya kalacakları göç dalgası adeta kabusları olmuş durumda.
AB'DEN OLUMLU ADIMLAR GELMEYE BAŞLADI
AB TÜRKİYE'Yİ KAYBETMEYİ GÖZE ALAMAZ
Türkiye Avrupa'nın jeopolitik açıdan tek ülkesi. Bu konumdaki bir ülkeyi kaybetmeyi ve başka birliklerle birlikte hareket etmesini göze alabilirler mi?
Evet, AB ülkeleri de Türkiye'nin jeopolitik konumunun öneminden ötürü ilişkilerin bozulmasını istemiyor. Haritaya baktığınızda Türkiye çok kritik bir yerde. Avrupa ve Asya arasında bir köprü. Tabiri caizse Avrupa kıtasının kapısı. Enerji hatlarının geçiş güzergahında. Yani bir enerji koridoru.
Keza Türkiye, AB'nin Ortadoğu politikaları açısından da önemli bir devlet. Avrupalılar, Türkiye'ye rağmen Suriye ve Irak'ta herhangi bir politikayı başarıya ulaştıramayacaklarını biliyorlar. Yine Türkiye bir NATO ülkesi. Ve NATO'nun en büyük ordularından birine sahip. AB böyle bir NATO müttefikini son kertede kaybetmek istemez. İşte bu sebeplerden ötürü ben AB ülkelerinin Türkiye'ye yönelik daha yumuşak mesajlar vermeye başladığını düşünüyorum.
AB'nin son kertede aklı selim düşüneceğini ve Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmek için adım atacağını düşünüyorum. Bu Avrupa'nın çıkarına olacaktır.
TERÖRE DESTEK AB'YE BOMBA OLARAK GERİ DÖNECEK
Bazı AB ülkelerinden krizi tırmandırmaya yönelik sert mesajlar geliyor. Türkiye'ye karşı neden bu kadar önyargılı davranıyor?
AB ile terör ve terörle mücadele konusunda anlaşamadığımız bazı hususlar var. AB ne yazık ki; Türkiye'nin 30 yılı aşkın süredir karşı karşıya olduğu terör belasını anlamak istemiyor. AB; Türkiye'nin PKK terörüyle mücadelesine bırakın destek olmayı tabiri caizse köstek olma çabasına giriyor.
Mesela terör örgütü PKK'nın Avrupa'da rahat bir şekilde faaliyet göstermesine göz yumuyorlar. Yada Avrupa Parlamentosunda PKK sergisi açılmasına müsaade ediyorlar. Bu ve benzeri o kadar çok olay var ki; bunları burada tek tek saymaya gerek yok zira tüm kamuoyu biliyor. Avrupalıların PKK'ya bakış açısı aynen şu; "Bizim ülkemizde terör eylemi yapmıyorsa, Avrupa'da serbest hareket edebilirler". Hatta işi bir adım daha ileriye götürerek PKK sempatizanlarının oradaki faaliyetlerini "ifade özgürlüğü" kapsamında ele alıyorlar. Bu, Türkiye açısından kabul edilebilir bir durum değil. Şunu anlamıyorlar yada anlamak istemiyorlar; sizin orada PKK uzantılarına müsaade etmeniz bizim insanımıza bomba ve kurşun olarak dönüyor.
KURDAKİ DALGALANMA KÜRESEL BİR SORUN
Dolar kurundaki artış Türkiye'nin meselesi gibi gösteriliyor. Bu gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunu mu?
Son günlerdeki dolar kurunun artışını, aslında 2013 yılının ikinci yarısında başlayan sürecin bir pasajı olarak görmeliyiz. Neydi bu dolardaki artış sürecini başlatan? 2013 Mayıs ayında Amerikan Merkez Bankası FED, 6 yıldır devam ettirdiği bol ve ucuz dolar devrini bitireceğini ilan etti. Yani FED artık piyasaya para sürmeyi bırakacağını ve faiz arttırarak para politikalarını sıkılaştıracağını beyan etti. Böylece dünyanın rezerv para birimi olarak dolar, uzun yıllar sürecek değer kazanma sürecine girdi. Öyle de oldu. Dolar bu süre zarfında tüm para birimleri, özellikle gelişmekte olan ülkelerin para birimleri karşısında değer kazandı.
DOLARDAKİ ARTIK TRUMP'IN ETKİSİ
Dolardaki bu patlamanın temel nedeni nedir?
Son günlerdeki doların ateşinin artmasının nedeni, Trump'ın seçilmesi ile beraber faiz artışı sürecinin zamana yayılı bir şekilde değil de hızlı bir şekilde gerçekleşeceği beklentisidir.
ABD'nin Trump ile beraber yüksek faiz dönemine gireceği ve daha korumacı ticaret politikaları izleyeceği endişeleri, gelişmekte olan ülkelerinin para birimlerinin dolar karşısında zayıflatıyor. Piyasalar bugünlerde bunu fiyatlıyor. Türkiye, 2001 yılında dalgalı kura geçti. Yani döviz kurunu piyasalar kendi fiyatlıyor. Haliyle dolar artışındaki küresel dalgadan, küresel ekonomi ile entegre olmuş Türkiye'nin etkilenmemesi mümkün değil. Son günlerdeki TL'deki değer kaybını böyle görmek lazım.
BU KRİZ DE TEĞET GEÇECEK
Cumhurbaşkanı Erdoğan "Kriz bizi 2008'deki gibi teğet geçecek" demişti." Hükümet olarak bu konuda hangi önlemleri aldınız?
Bir kere Türkiye'de, ekonomik ve finansal kriz anlamında bir kriz ortamı yok. Türkiye, tüm makroekonomik göstergeler noktasında, bankacılık sektörü noktasında güçlü pozisyonunu devam ettirmektedir.
Milletimizin, geçmiş kriz tecrübelerinden kalma korkuları var. Dövizdeki fiyat artışları üzerinden bir kriz okuma durumu var. Bu durumu bilip, önceden de çok kez şahit olduğumuz gibi kriz tellallığı yapan bir çevre var. Ak Parti iktidarının ancak ve ancak bir ekonomik kriz üzerinden sonlanacağı umudu ile yaşıyorlar. Çünkü bu iktidarı sonlandırmak için her türlü çabanın içine girdiler ama başaramadılar. Seçimler, bürokratik darbe girişimleri, toplumsal kalkışma, yolsuzluk suçlamaları ve en son olarak kanlı darbe girişimi. Kendi geleceklerini, Türkiye'de yaşanacak ekonomik krizde, Türkiye'nin felaketinde görüyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın "Yerlilik ve Millilik" vurgusu boşuna değil, bu çevrelere karşı safları sıklaştırma vurgusudur.
TÜRKİYE BU KRİZDEN BÜYÜME İLE ÇIKACAK
Türkiye son 15 yılda kriz dönemlerinden hep ekonomik büyüme ile çıkmayı başarmadı mı?
Evet, "Türkiye küresel krizde batar" diyenlere, "Türkiye, IMF ile anlaşmazsa krize girer" diyenlere karşı, Sayın Cumhurbaşkanımız o dönem " Kriz teğet geçecek" dedi. Ne oldu peki sonra? Türkiye küresel krizden en hızlı çıkan ülkelerden biri oldu. Çok güçlü toparlandı. 2010-2015 yılları arasında ortalama yüzde 5,2 büyüme başarısını gösterdi. Bu dönemde bize benzer ülkeler olan Meksika'da yüzde 3,2, Brezilya'da yüzde 2,5, Güney Afrika'da yüzde 2,3, Rusya'da yüzde 1,9, Endonezya'da yüzde 5,7 olarak gerçekleşti. Bütçe açığını yüzde 1,5'in altına düşürdük. Kamu borcunun arttığı küresel bir ortamda, Türkiye kamu borç yükünü azaltan ender ülkelerden biri olmuştur. Ekonomik büyüme sonucu 7 milyon ek istihdam yarattık. Yani kısacası kriz sonrası dönemde refah ve istihdam üreten sağlıklı bir büyüme gerçekleştirdik.
EKONOMİMİZİN TEMELLER ÇOK SAĞLAM
Ekonomik kriz söylentisi konusunda vatandaşın içi rahat olabilir mi?
Tüm bu gelişmeler Türkiye'yi küresel ekonomide pozitif olarak ayrıştırmıştır. Görüldüğü gibi Türkiye makroekonomik istikrar noktasında en ufak bir sapma yaşamamıştır. Küresel bir dalga olan doların yükselişi üzerinden Türkiye ekonomisinde kriz algısı oluşturmak, Türkiye ekonomisine en büyük haksızlıktır. Türkiye eski Türkiye değil, Türk ekonomisi de eski ekonomi değil. Temelleri sağlam bir ekonomi var artık.
TÜRKİYE 2017'DE ESKİ ROTASINA OTURACAK
Merkez Bankası bu konuda nasıl bir politika izlemeli?
Doların yükselişi için bağımsız bir kurum olarak Merkez Bankası kendi politikalarını hayata geçiriyor, diğer kamu kurumları da kendi varlıklarını veya alacaklarını TL'ye çevirme tedbirleri başta olmak üzere gerekli tedbirleri alıyorlar. Zaten Türk milleti de Türkiye ekonomisine güvenini dövizden TL'ye geçerek göstermiştir. 15 Temmuz'dan günümüze döviz tevdiat hesaplarından 17 milyar dolar bozdurarak TL'ye geçmişlerdir. Tabii, bunlar bankada hesabı tutulanlar. Yastık altındaki döviz boyutunu bilemiyoruz. Sonuç olarak, geçici bir dönem olarak görüyoruz bu dönemi. Ak Parti iktidarında pek çok kez böyle bir durumla karşılaştık ve hamdolsun rahatlıkla üstesinden geldik. 2017 ile birlikte Türkiye'nin eski rotasına oturacağı kanaatindeyim.
NE YAPSAK BATI'NIN ANLAMA NİYETİ YOK
Türkiye FETÖ ve PKK konusunda kendisini Batı'ya eksik mi anlatıyor? Yoksa ne anlatsak zaten anlamayacaklar mı?
Türkiye şu anda FETÖ terör örgütünün iç yüzünü anlatmak için kamu diplomasisinin tüm araçlarını kullanıyor. Aslında bu kanlı darbe girişimi FETÖ'nün öyle kendini tanıtmaya çalıştığı gibi eğitim ve kültür faaliyetleri amacını taşıyan bir yapılanma olmadığını; sinsi amaçları olan kanlı bir terör örgütü olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu.
15 Temmuz'da FETÖ'nün neler yaptığını tüm dünya gördü. Köprülerin üzerinde insanlara nasıl kurşun sıktıkları, uçaklarla halkın üzerine, devlet binalarına ve meclise nasıl bombalar yağdırdıklarını tüm dünya izledi. Bunu biz de tüm dünyaya anlatıyoruz. Türkiye'ye gelen her yabancı ülke temsilcilerine muhakkak TBMM'nin bombalanan yerlerini gösteriyoruz. Bu sinsi yapılanmanın asıl amaçlarını gizleyerek nasıl örgütlendiğini ve nasıl büyük bir tehdit olduklarını anlatıyoruz.
BATI HALA FETÖ'DEN GÜLEN HAREKETİ DİYE BAHSEDİYOR
Bu anlattıklarımız yeterli olmuyor mu?
Elbette olmuyor. Üzülerek görüyoruz ki AB; Türkiye ilerleme raporunda bile FETÖ'den "Gülen Hareketi" olarak bahsedebiliyor. Siz böyle kanlı bir darbe girişimine yeltenen ve bu kadar insanımızı katleden bir terör örgütünü nasıl masumlaştırmaya çalışırsınız? Bunu kabul etmek mümkün değil. İşte biz bu ve benzeri sebeplerle AB ile ters düşüyoruz. AB empati yapmıyor ve ne yazık ki Türkiye'nin düşmanı terör örgütlerine sempati ile bakıyor.
Keza ABD'ye baktığımızda da benzer şeyler görüyoruz. FETÖ'nün elebaşı hala orada ve ABD makamları henüz bir adım atmış değil. Darbe girişimi tüm dünyanın gözü önünde olmasına rağmen bizden kanıt istediler. Biz bu taleplerini de yerine getirdik ve klasörler dolusu kanıtı kendilerine verdik. Fakat hala bu terör elebaşı teslim edilmiş değil. Yani ABD'nin bu konuda bir adım atması gerekiyor.